Uzun zamandır bayram sevincini doyasıya yaşayamayan bir millet haline geldik. Son zamanlarda hemen her gün bir şehit haberiyle sarsılan yürekler, sönen ocaklar, ağlayan analar, eşler, çocuklar, mutlu bayramlarımızı en bahtsız günlere çevirdi. Bugün yarın terörün beli kırılacak diye beklerken 30 yılı geride bıraktık, hâlâ ufukta bir ümit ışığı bile görünmüyor. Giderek daha da beter hale geldik diyebiliriz.

Bugüne kadar ülkeyi yönetenlerin, neden bu belâya bir çözüm bulamadıkları sorusu, hepimizin beynine çengel gibi saplanmış durumda... İç güçler, dış güçler suçlamalarıyla zaman akıp gidiyor. Ne yazık ki iktidarla muhalefet, bu millî meseleyi çözmek için elele vermesi gerekirken, maalesef kemikleri paylaşamayan itlerin dalaşı gibi anlamsız bir mücadele içindeler.

Her derdimiz çözüldü, şimdi de 18 yaşındaki çocukların meclise girmesi için uğraş veriyoruz. Daha liseyi bile bitirmemiş, henüz babasından aldığı harçlıkla belini doğrultmaya çalışan genç arkadaşlar artık ülkeyi yönetmeye çalışacaklar. Acaba daha mı iyi olur diye bir soru akla gelmiyor değil. Ama kabul etmek gerekir ki, yönetim, her şeyden önce bir birikim ve tecrübe işidir.

Genç arkadaşlarımızın enerjilerinden yararlanmaya ülkenin gerçekten ihtiyacı var. Ama biz onlara normal şartlarda istihdam bile yaratamazken, şimdi seçilmelerine imkân sağlamakla ne kazanacağız?

Şu bir gerçek ki, hiçbirimiz bugün 18 yaşımızdaki gibi düşünmüyoruz. Belli bir noktaya gelinceye kadar neler çektik, neler yaşadık, neler gördük... Takdir edersiniz ki, hepsinden çıkardığımız ayrı ayrı dersler var.

Bilgi yarışmalarında çok sık rastlıyoruz. Gençler ne yazık ki, yakın tarihten habersizler. En son yaşadığımız 28 Şubat’ta ne olduğunu bile birçok üniversite öğrencisi bilmiyor. 12 Eylül’den, 12 Mart’tan 27 Mayıs’tan doğru dürüst haberi olmayanlar, ülke siyasetine nasıl yön verecekler, bilemiyorum.

Komşularımızla sıfır sorun” sloganıyla dış politikamızı yönlendirmeye çalışanlar, maalesef sorun üstüne sorun eklemiş gibi... Çünkü zaten o sorunların sebeplerini yaratanlar, bunu bilerek yapıyorlardı. Şimdi böyle bir gelişmeye kolayca izin vereceklerini mi sanıyorsunuz? Bu arada gençlerimizin komşularımızla ilişkiler konusunda ne kadar bilgi sahibi olduklarını da, yukarıdaki konuyla bağlantılı olarak sorgulayabiliriz.

Milli gelirin arttığı, kişi başına düşen milli hasılanın birkaç misline çıktığı şeklindeki haberlere rağmen, vatandaşın cebine giren herhangi bir şey olmadığı gibi, son gelen zamlarla, ceptekiler de eksilmeye başladı. Dar gelirlilerin darlığına çözüm bir türlü bulunamazken, emekliler de emeklemeye devam ediyorlar.

İşte böyle karamsar bir tabloyla yeni bir bayrama giriyoruz. Kişisel çabalarımız, özel gayretlerimiz ve insan olarak ailemize ve çevremize aktarabileceğimiz güzel hâtıraların dışında, bayramın tadını ve hazzını yaşatacak yeni bir şey yok gibi...

Eski bayramlar - yeni bayramlar tartışması hiç bitmez. Zaman geçtikçe bayramlar genel anlamıyla eski değerini kaybederken, yaşı biraz ilerleyenlere, tabii ki çocuklar ve gençler için ifade ettiği anlamı da veremiyor. Bu durum da hep bu tartışmayı gündemde tutuyor.

Benim aklıma şahsen eski bayramlar deyince, mesleğimle ilgili olarak bayram gazeteleri geliyor. Eskiden Ramazan bayramının 2. ve 3., Kurban bayramının 2, 3 ve 4. günleri gazeteler çıkmaz, onun yerine, Gazeteciler Cemiyeti’nin yayınladığı Bayram Gazetesi çıkardı. Genellikle emekli olmuş mensuplarımızın hazırladığı bu gazete sayesinde, onlar da 3-5 kuruş kazanmış olurladı.

Her vilayetin tek bayram gazetesi olduğu için bir hayli ilan toplama imkânı doğar, cemiyete de bunun bir hayli katkısı olurdu. Gazetelerin bütün çalışanları bu vesileyle hem dinlenme imkânı bulurlar, hem de bayram ziyaretlerini yaparlardı. Bir bakıma herkes hayatından memnundu. Babıâli kurulduğundan beri de bu böyle devam edip gitmişti.

Bu arada Bayram gazetesinde yine köşe yazarları yerlerini alır, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve diğer yöneticilerin, muhalefet liderlerinin mesajları da bu gazete vasıtasıyla bütün ülkedeki gazete okuyucularına aktarılırdı.

1980'li yıllarda Günaydın Gazetesi bu geleneği bozmak istedi, ama muvaffak olamadı 1987 yılında Dinç Bilgin’in Sabah gazetesi, -özellikle de Genel Yayın Müdürü Zafer Mutlu-, bir yenilik(!) olarak bu geleneği bozup kendi gazetelerini bayram günü de çıkarmaya karar verdiler. Gazeteciler Cemiyeti’nin tüm müdahalesine, ısrarlara ve görüşmelere rağmen anlaşma sağlanamayınca, mecburen diğer gazeteler de bu geleneği bozarak bayram günleri yayınlanmaya başladılar. Bir çok kişinin ekmeğiyle oynayanların sonlarının ne olduğunu hepiniz biliyorsunuz.

Geleneği yeniden canlandırmak için Basın İlan Kurumu Genel Müdürü’nün girişimlerinden de henüz bir sonuç alınamadı. Şu anda sadece tirajı 10 binin altındaki gazeteler, eskiden olduğu gibi bayramın 1. günü dışında yayınlarına ara veriyorlar.

İstanbul’da Bayram gazetesi Milliyet tesislerinde basılır, büyük hissesi Milliyet’e ait olan GA-ME-DA tarafından dağıtılırdı. Ankara Bayram gazetesini de Rekdağ Dağıtım Şirketi yapardı. Yazılı basın için en önemli şey her dönemde dağıtımdır. Dünyanın en iyi gazetesini,dergisini yapsanız, okuyucuya ulaşamadıktan sonra neye yarar?.

Bu yüzden gazeteler kendi dağıtım şirketlerini kurdular. Hürriyet gazetesinin Hür Dağıtım, diğer gazetelerin ortaklaşa kurdukları Gameda ve bir de hiç bir gazetenin katkısı olmadan kurulan Rek-dağ, üç büyük firma olarak yıllarca bu işi götürdüler. Hür Dağıtım ve GAMEDA devamlı isim değiştirdiklerinden , şu anda Türkiye'nin en eski dağıtım şirketi olarak Rekdağ , tam 48 yıldır, trajı 10.000'in altındaki gazete ve dergilere hizmet vermeye ve her geçen gün yeni katılımlarla da büyümeye devam ediyor.

Ben de Önce Vatan Gazetesi’ndeki görevimin dışında 57 yıllık tecrübemle Rekdağ'da dağıtım sorumlusu olmaktan özel bir mutluluk ve gurur duyuyorum. Şimdilik İstanbul’da 230 noktaya, Anadolu'da 67 noktaya hizmet götürüyoruz.. Yakında her sabah bütün Türkiye'de olabilecek şekilde çalışmalarımız hızla devam ediyor.

*****

Bir bayrama daha bu şekilde girerken, başta bütün meslektaşlarım olmak üzere, satışlarıyla Rekdağ'a yardımcı olan bayilerimizin ve tüm dostlarımızın bu güzel gününü kutluyor, eski tatları ve hazlarıyla bayramların yeniden hayatımıza girmesini dileyerek hepinize esenlikler diliyorum.
Saygılarımla...