Son dönemde bazı çevreler Erol Güngör’ü İslamcılık ideolojisi kıskacına alınmaya çalışılıyor. Ancak Türk-İslam inancına iman etmiş bir Türk kadar İslam’a ve İslam dünyasına bağlıdır Erol Güngör.

Erol Güngör milletin aklı ve hafızası olarak yaşamış ve yaşamaya devam ediyor. 

Erol Güngör’den Türkün duruşu ve Türkün hafızası çıkarılabilir. Siyasal İslamcılık çıkarmaya çalışanları anlamaya çalışıyorum. Zira Türk tarihinde siyasi İslamcılık ve siyasi sosyalizm, siyasi batıcılaşma kavramları ancak ve ancak devlet eliyle ve tepeden inmeci bir yaklaşımla benimsetilmeye çalışılan projelerdir. Millet nezdinde siyasi İslamcılık, batıcılık, sosyalizm… Gibi ideolojilerin benimsenmesini bir kenara bırakınız bilinmez bile! Hatta bir ideoloji olarak Türkçülük düşüncesi bile tarih boyunca Türk milleti arasında isim olarak adlandırılan bir kavram değildir. Bu durum Türklerin milli benlik ve kimliklerine sahip çıkmadığı anlamına gelmez. Aksine Türkleri diğer milletlerden ayıran yegâne fark vatan ve bağımsızlık olsa gerektir.

Milletin vicdanında yaşayan, millet ve inanç bütünlüğünün en güzel ifade ediliş şekli dedelerimizin kendilerini tanımlama şeklidir. Hem de okuma yazma bilmeyen ümmilerin: 

“Türk milletindenim, İslam ümmetinden.” Kanlı canlı bir inanç motifi ruhumuza sineli bin yıldan fazladır kendimizi Türk görmüşüz. Aslına bakılırsa kendimizi Türk olarak görmemizde de dış etkenlerin büyük rolü yabana atılamaz! Tıpkı son yıllarda Türk’üm demek ötekileştirilme nedeni olacak kadar gemi azıya alan bazı çevrelerin bunu sadece etnisite olarak dar kalıplar içinde algılamalarına karşılık konu ile doğrudan ilgisi olmayanların kulak kesilmesine neden olmaları gibi!

Dağlı, göçebe, Yörük, Harmandalı, Avşarlı, Koçarlı, Dodurgalı, Karakeçili, Akkeçili… Gibi isimlendirmeler belleklerde yerini almış ve günümüze kadar gelmiştir. Marco Polo’nun Anadolu için 1300’lü yıllarda Turcomania, Türkistan İçin Great Turkey şeklinde isimlendirmesi millet nezdinde bir anlam ifade etmezdi. Gelin görün ki Türkler kendilerini iman derecesinde vatanları, devletleri için yaşamak ve mücadele etmekle vazifeli görürlerdi.

Erol Güngör Türkiye’nin erken kaybettiği değerlerden birisi olarak yaşamaya devem ediyor. Bizce O, Türkiye’nin bakiyesini, bugün ve yarınını inşa etmesinde daha çok başvuracağımız ölümsüzleşen mütefekkirlerden birisidir. 

Türk tarihi ve Türk düşüncesi Selçuklularla birlikte çocukluk ve ilk genlik evresini atlatmış, olgunluk dönemine girerek Osmanlı gibi muhteşem bir sistem kurarak en az üç yüz yıl adalet dağıtmıştır.   Ancak zamanla atalete yenik düşmüş, aklı kullanmayı, eğitimi, askeriye ve vatan kavramlarını milli bütünlük ve millet olgusu etrafında toparlamakta geç kalmış bir devlet olarak Cumhuriyete evrilmiş buna rağmen vatan, millet ve kutsi değerlerinin gücü sayesinde İstiklal Mücadelesini vermiş bir milletin tarihidir.

Erol Güngör, Türkiye’nin talihi ve yarını inşa etme noktasında; tarihi, kültürel, imani ve milli reflekslerimizin ne olduğu, ne olması ve olmaması gerektiği konusunda bizlere yol gösteren eserlerle ölümsüzleşen yazarımızdır. 

Erol Güngör ideolojilerin dar kalıpları içine hapsolacak kadar sığ birisi değildir. 

Her iktidar köken arayışını tarihe yaptığı atıflarla güçlendirmeye çalışır. 

İdeolojilerin kökenleri her ne kadar aynı olsa da Türk tarihinden aldıkları bazı örnek olay ve şahsiyetlere kaynaklık göstererek kendilerini,  kabullendirme, taraftar bulma gayretine giren bazı çevrelerin son dönemde Erol Güngör gibi milliyetçiliği şiar edinmiş ancak bunu hiçbir zaman İslam’ın sınırları dışına taşırmamış düşünce ve devlet adamlarına sarılmaları onların ideoloilerinin kökenden yoksun olduklarını da ortaya koymaktadır.

 Bu tür çevrelerin Erol Güngör gibi millet, devlet ve vatan anlayışına iman etmiş entelektüel şahsiyetlere sığınmaya çalışmalarını anlayışla karşılamak gerekir mi bunu bilemem. Bizi düşündüren ve bir yandan da mutlu eden şey Erol Güngör, Cemil Meriç, Ziya Gökalp, Enver Paşa… Gibi kendilerini Türk milleti ve İslam’ın evrensel değerleri uğruna feda edecek denli “Türk milletindenim, İslam ümmetinden” diyenlere sarılmaları ve yakından tanıma gayreti içinde bulunmalarıdır.

Açıkça anlaşılmaktadır ki Türkiye ve Türk dünyasında milleti ileriye götürecek akıl ve ilim ehli arasında batının etkisiyle ortaya çıkan ve batıya antitez olmaya çalışan ideoloji çevreleri arsında yetişmiş evrensel eser ve değer üreten yeterince yoktur! Mesele anti tez olma değil on bin yıl tez ortaya koyan Türk tarihini, milletini ve ortaya koyduğu medeniyeti anlamaya yorumlamaya çalışmaktır.

*

Türkiye’de saflar netleştikçe aydınlık artıyor. İnsanlar içindeki kusmukları cümle cümle faş ediyor. Veyl olsun Türk düşmanlarına!

Türk düşüncesi içinde mecz olan İslam’ın Kur’an ve Sünnet değerlerini bırakıp Türkü dışlayarak oluşturulmaya çalışılan;  yeniden palazlanmaya çalışılan siyasal akımlar bilinmelidir ki Arap Selefi ve Vahabi anlayışıyla, Batının Neo Liberal anlayışıyla bu ülkede yol almak, ekonomik, siyasi ve toplumsal çözümler ortaya koyup hayata geçirmek güç ve güç olduğu kadar sonuca varmayacak çabalar olarak tarihteki yerlerini alacaklardır.

Türkleri Zülkarneyn olarak görmek istemeyen İsrailiyat anlayışı Emevilerden bu yana hâkim bir baskı oluşturmuştur. Ancak Zülkarneyn’in Oğuz Kağanla başladığını bilmek Hz. Nuh’tan başlayan tek tanrı inancıyla bu günlere gelen Türkleri bilmektir.

Türkleri hala Selefi anlayışla bakan zihniyet ve çevrelerle, Türkleri Haçlı zihniyetinin kör karanlığında gördükleri gibi görmeye çalışan Batı’lı düşüncenin yaklaşımları sorunlu, bakış açıları Türk milletini tarihten silme anlayışından farklı değildir.

Erol Güngör, Oğuz Kağan yolunun yolcusu,  Hoca Ahmet Yesevi’nin 20. Yüzyıldaki çığlığı, Yunus’un dili, Hacı Bektaş-ı Veli’nin derinliğini kavramış ve Türk tarihi, Türk milletini kendini hatırlatan en önemli mütefekkirlerimizdendir.