Geçtiğimiz günlerde Katoliklerin ruhani lideri Papa Francesco, 1915 olaylarının 100. yıldönümü sebebiyle Vatikan'da düzenlediği ayinde, "20. yüzyılın ilk soykırımının Ermenilere yapıldığını" söyledi. Hemen ardından da Avrupa Parlamentosu (AP) 1915 olaylarını "soykırım" olarak nitelendiren karar tasarısını oy çokluğuyla kabul etti.

Şimdi gelelim meselenin hiç tartışılmayan görünmeyen asıl yüzüne..

Tarihi gerçeklerden yola çıkacak olursak her şeyden önce bu iddiaların ne kadar mantık dışı olduğunu çok rahat görebiliriz, buna değineceğim. Fakat asıl önemli olan bir diğer husus ta 100. Yılında AP ve Vatika’nın tarihi bir konuda neden böyle yanlı siyasi bir karar aldığı ve ne yapmaya çalıştığı. Eğer bunu görmezsek kısır tartışmaların arasında kaybolur gider hiçbir sonuca da varamayız bu kesin.

Bu karar ve yıllardır dillendirilen Ermeni Meselesi ne tarihi ne de hukukidir, tamamen siyasileştirilmiştir. Papa’nın açıklamasına da bakacak olursak 21. Yüzyılda bile haçlı ruhunun bizi bir türlü terk etmediğini söylemek mümkün. Hatta şunu da unutmamak gerek Ermenistan anayasasında soykırım tanınacak tanıttırılacak Erzurum’un da aralarında bulunduğu 7 vilayet var ki her halukarda Batı Ermenistan olarak bize gelecek deniliyor. Ve bir de tazminat almak için uğraşıyorlar o da ayrı bir konu.

Tarihe geçmeden önce biraz Vatikan’a bakalım..

Yahudi ansiklopedisinde dahi Vatikan’ın hazinelerinin bekçisi Rotschild Hanedanı olarak geçer. Rotschild Hanedanı’nın dünyayı yöneten sayılı aileden biri olduğunu, bağlantılarını anlatmak içinse ne bu köşe yeter ne de bir kitap. On binlerce çocuğa tacizde bulunan işkence yapan papazları ise Vatikan yargılamaya bile göndermez en fazla sürgüne gönderir tövbe edip arınsın diye. Ama üzerine vazife olmayan konular hakkında hoyratça açıklamalar yapabiliyor hakeza Avrupa Parlamentosu da.

Yahu siz tarihçilerin alanında kafanıza göre at koşturacağınıza tarihi siyasete alet edip 100 yıl önceki meseleleri haksız şekilde ısıtıp ısıtıp öne süreceğinize hali hazırda kan gölüne dönen coğrafyada yaşanan katliamlar hakkında almanız gereken kararları alsanız fikir beyan etseniz ya. Suriye’de kimyasal silah kırmızı çizgiydi hani binlerce sivil çocuk hayatını kaybetti hala da ediyor klor gazı kullanılıyor halen daha. Filistin, Bosna, Çeçenistan, Arakan, Türkmenistan kan ağlıyor, Yemen yanıyor, Ortadoğu kaynıyor. Kimsede ses yok.

Sesi çıkan tek ülke var o da Türkiye, Osmanlı bakiyesi topraklara sahip çıktığı, el uzattığı, sömürge olarak değil de gönül bağıyla yaklaştığı, kökleriyle buluştuğu için onun da sesi kısılmaya çalışılıyor akıl almaz oyunlarla.

Kaldı ki bu karara AP üyelerinden de eleştiri geldi, Yeşiller grubunun İspanyol üyesi Ernest Maragall ‘Kilisenin beyanlarına dayanmamalıyız’ diyerek, "Tarihi ve siyaseti birbiriyle karıştırmamız gerektiği gibi Avrupa Parlamentosu'nun rolüyle dinlerin ve kiliselerin rolünü de harmanlamamalıyız. Onların (kiliselerin) bu tür mesajlar verme ve fikir beyan etme hakkı var ama bence bu düşünceleri kendi tefekkürümüze dahil etmemeliyiz" şeklinde açıklama yaptı. AP Türkiye Dostları Grubu Eşbaşkanı olan Alman sosyalist İsmail Ertuğ ise, Yüksek sayıda grup kuramayan Müslüman düşmanı vekillere ilaveten Hristiyan Demokratlar (EPP), Avrupa Muhafazakarlar ve Reformcular Grubu (ECR) ve yine aşırı sağ ve ırkçı partilerin oluşturduğu Avrupa Özgürlük ve Doğrudan Demokrasi (EFDD) grubu olmak üzere üç siyasi grup var ve Papa'nın söylemine bunların hiçbirisi 'hayır' diyemiyor. Sol ve liberaller olarak 'hayır' diyoruz ama çoğunluğu bulamadık" değerlendirmesinde bulunuyor ve bu kararın hazırlığında Ermeni lobisinin AP'de kilit isimlere yönelik yoğun lobi faaliyetinde bulunduğunu, buna mukabil Türkiye'den aynı ölçekte lobi çalışması görmediğini ifade ediyor.

Aslında var olmayan bu yalanın estirdiği rüzgarı tersine çevirmek, delinin kuyuya attığı taşı çıkarmak da maalesef millet olarak yine bize düşüyor. Ermeni lobileri nasıl aktif şekilde faaliyet gösteriyorsa, düşmanın silahıyla silahlanıp yok öyle bir şey diye kestirip atmak yerine kendimizi doğru ifade etme yolunu tercih etmeliyiz bizde.

Şimdi gelelim tarihte yaşananlara.. Ben tarihçi değilim elbette fakat okuduğum dinlediğim bilgilerden yola çıkarak bazı değerlendirmeler de bulunmak mümkün, sonuçta hiçbirimiz o dönemde yaşamadık, tarihi bilenlerden öğreniyoruz.

Bir kere tarihte soykırımı ilk defa Polonyalı hukukçu Raphael Lemkin tarafından dile getirilmiş. Soykırım iddialarına delil olarak ortaya konan düzmece iki tane kitap var, bunlardan biri Lemkin tarafından 1944’te yazılmış ki o kitapta da Osmanlı döneminde yaşanan bu tehciri soykırım olarak tarif etmez. Diğeri de İngiliz İstihbarat Birimlerinin 1916 yılında Wellington House tarafından Büyükelçi Viscount Bryce ve tarihçi Arnold Toynbee’ye hazırlattırılan ‘Mavi Kitap’.

İşte bu kitapların her ikisi de propaganda amacı taşır. Osmanlı ve Alman için yazılmış, bunu nerden anlıyoruz Almanlar o dönem birinci dünya savaşı bittikten sonra dava açıyor böyle bir şey yoktur diye ve kazanıyor ardından da İngilizler kabul ediyor savaşta insanları etkileyebilmek için Toyynbee’e parasını verip kitap yazdırdığını. Dolaysıyla Osmanlı’nınki de aynı hesap. Fakat biz o dönem İstiklal savaşı v.s perişan bitap vaziyette uğraşamamışız haliyle. Şimdilerde Morgenthau Alman büyükelçisi ve Toynbee’nin kitabı önümüze soykırımın kanıtları olarak sunuluyor. Fakat Morgenthau’nun el yazısıyla yazmış olduğu kitap taslağıyla da kitap birbirini tutmuyor. Yani iddialar kitapta çok daha ileri taşınmış durumda.

Kayıtlara bakıldığında rakamlarla ifade edecek olursak bir kere iddia edildiği gibi o dönem 1915’te bir buçuk milyon Ermeni’den söz edemeyiz. 1913’te yapılan sayımda Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan Ermeni sayısı 1 milyon 914 bin. Rus himayesindeki Ermenilerin bir bölümü 1. Dünya savaşı arefesinde göç ediyor, sayım tekrarlandığında bu rakam 1 milyon 295 bine düşüyor. Haliyle 1914’te bir buçuk milyon kişinin ölmesi imkansız zaten nüfus 1 milyon 295 bin. Tehcir sonrası Halep’e gidiş ve buradan da Fransa’ya geçenlerin gemi sicilleri var 127 bin Ermeni. O dönem ayrıca Beyrut da Osmanlı toprağı, eğer siz olmayan sayıdaki 1 buçuk milyon insanı katletmiş olsanız soykırım olsa kim nereye gidiyor. Kaldı ki 1922’de İngilizler göç eden Ermeni sayısını 817 bin 873 olarak ortaya koyuyor.

Ayrıca böyle bir durumda İstanbul’daki Ermeni nüfusunun varlığı nasıl açıklanır ki.. O dönemki nüfus sayımında İstanbul ve Anadolu’da topyekün 100 bin Ermeni kalmış şuanda da Türkiye’de yaşayan yaklaşık 100 bin civarında Ermeni var. Hali hazırda illegal yoldan binlerce Ermeni giriş çıkış yapıyor çalışıyor bu anlamda bizim hiç düşmanlık girişimimiz olmamış, Osmanlı’da da hiçbir zaman öldürme kastıyla hareket edilmediğini o dönem tehcirle ilgili çıkan yönetmelikte( 10 Haziran 1915) görmek mümkün.. Orada güvenilir olan, sanatkar olan, ticaret erbabı olan, kadın olan, kimsesiz çocuklar ve yaşlılar tehcir dışındadır der. Ve yine Diyarbakır’daki Süryaniler, Hakkari’deki Nasturiler den önemli bir kısmı da tehcir dışı tutulmuştur. Sonrasında (4 Ağustos 1915)’te yeni bir kararnameyle de Katolik ve Protestan Ermenilerin sevki de durduruluyor. Tehcirden sonra Ermenilere mal mülk ödemesi yapılacağı, boşaltılan yerlerin göçmenlere verileceği de söyleniyor. Esas meselenin çıktığı nokta, giden Ermenilerin boşalttığı yerlere göçmenlerin yerleştirildiği Rusya’nın çağrısına güvenip giden pişman olup bir süre sonra geri gelen Ermenilerle bu durumdan dolayı anlaşmazlık yaşanmış olduğu da düşünülüyor.

Peki tehcir neden yaşandı, bakıldığında Osmanlı hep iyi niyetle yola çıkmış fakat savaş şartlarında karşılıklı çatışma ortamında bir taraftan Rus ordusu Sarıkamış v.s arkasında Ermeni çeteleri, bir tarafta Çanakkale’de vuruşuyorsunuz öbür tarafta arada kalmış komple eviyle insanıyla kısaca her şeyiyle Ermeniler tarafından tarihten silinen Van şehri var. En nihayetinde gönderme kararı alıyorlar Ermenileri. Bununla birlikte Osmanlı o dönem bu konuda da özenli davranmaktan geri durmuyor Ermeni vatandaşların tehcir işleminin düzgün yapılıp yapılmadığına dair divanlar kuruluyor kaynaklarda 86 yargılama var 3’ü icari 16 idam, 3’ü gıyabi hapis cezası 35 beraat. Hatta Boğazlıyan kaymakamı Kemal bey İstanbul’da asılmıştır o dönem hem de günahsız yere sırf savaşı kazanan güçlere biraz yaranmak için yapıldığı söylenir. Ve çoğu yer de tehcir dışı zaten, ve çoğu kişi de tehcir dışı az önce saydık tek tek.

Yani gerçekten bir soykırım yapılmaya karar verilse bunlar olmazdı öyle değil mi? Hatta savaş sonrası 1918’de işe İngilizler el atıyor ve 120 kişi Malta’ya götürülüyor yargılanıyor Amiral Caltrop İstabul’dayken, kraliyet savcısı açıklama yapıyor biz tüm arşivlere girdik her şeyi yaptık fakat soykırım olduğuna dair tek kanıt bulamadık dolaysıyla bunlar serbest bırakılmıştır diyor. Ve yakın zamana gelelim 2001’de Fransa da kanun çıkartmaya kalktı, sonrasında başdanışman açıklama yapıyor elçiliğe üzerimizde o kadar büyük baskı var ki bu iş bitsin gitsin diye bu kanunu çıkarttık şeklinde. Kısaca bu mesele geçmişten günümüze tam bir safsatadan ibaret, ha ölüm yok mu elbette ki var savaş hali biz bile 300 bin ölüm diyoruz, Amerika tehcire tabi tutulan rakamı 486 bin olarak açıklıyor, Katolik ansiklopedisi 600 bin diyor, Talat paşanın günlüklerinde 976 bin rakamından bahsediliyor.

Fakat tam aksi durumların da söz konusu olduğu aksine onların bize soykırım yaptığı söylenir bunun acı örneklerini merak edenler Sarıkamış şehitliğini, anıtını gezerek belgeli fotoğraflı görebilir ve bilenler bilir, çekilen acılar öyle derindir ki günlük söylemlerimizde bile yer edinmiştir biri diğerine zulüm gördüğü bir tavır karşısında ‘Ermeni’ misin denir. Hatta 1922’de Adana bölgesinde bir general raporunda Fransız subayların emrindeki Ermeni kıtalarının Türklere mezalimi o denli fazladır ki lağvını istiyorum der 3 ay sonra hükümet karar verir Fransız birliği lağvedilir.

Buna rağmen bize düşen siyasi anlamda haklılığımızı somut verilerle özgüvenle ifade etmek oyunları bozmak ve güçlü Türkiye olarak kendine yakışır şekilde ortak acıların farklı dilde yaşandığı bu coğrafyada kine öfkeye kapı aralamaksızın empati yaparak komşu iki halkın güvenle barış içinde geleceğe bakmasını sağlamak olacaktır.