National Geographic, 1888 yılından beri yayımlanan bir ABD dergisidir. Yılda 12 sayı çıkan bu dergi günümüzde yayınına devam etmektedir. Dergide; coğrafya, kültür, keşifler, popüler bilim ve tarihle ilgili makaleler, fotoğraflarla zenginleştirilmiş olarak verilmektedir.  

Derginin İngilizce nüshâsında sık sık, Türkiye aleyhinde yazılar yer almaktadır. Bu yazılar Türkiye nüshasında bâzen hiç verilmemekte, bâzen de kısmen sansürlenerek yayınlanmaktadır. Asıl nüsha ile Türkiye nüshâsı arasındaki farklılık, dikkatli gözlerden kaçmamaktadır. 

Söz konusu yazıların, Türkiye nüshasında yer almaması veya kısmen sansürlenerek yayınlanması, derginin Türkiye baskısını gerçekleştirenlerin sorumluluğunu bertaraf etmediği gibi, hafifleteceği de iddia edilemez. Yapılacak en uygun hareket, Türkiye dışındaki nüshalarda, Türkiye’yi iftiralarla, yanlış bilgilendirmelerle suçlayan, mahkûm ettirme maksadına yönelik yayınlara devam edildiği takdirde, ABD’deki dergi yönetimiyle her türlü ilişkilerin kesileceğini tebliğ ve ihtardan ibâret olmalıdır. 

Türkiye’de dergicilik, gerek baskı tekniği gerekse muhtevâ açısından yabancı desteğine ihtiyaç hissettirmeyecek kadar gelişmiştir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan kişilerin, üç-beş kuruşluk kazanç için Türkiye’ye iftira edilmesine, cezalandırılmasını sağlamak maksadına yönelik faaliyetlere destek vermesine, Türk okuyucusunun ve Türk makamlarının müsamaha göstermesi, fevkalade yanlış bir davranıştır. 

Ermeni asılsız iddialarının tesirini en aza indirmek için ‘tek kişilik ordu’ gibi yıllardır -ilerlemiş yaşına ve sağlık problemlerine rağmen- büyük bir gayretle çalışan Şükrü Server Aya, National Geographic Dergisi’nin İngilizce nüshasında yer alan adı geçen makalesini Türkçeye tercüme etmiştir. 

Aşağıda bu tercüme, İngilizce metni ile birlikte yer almaktadır. Sayın Şükrü Server Aya’nın açıklaması ile birlikte, adı geçen derginin okuyucuları ile ilgililerin dikkatine sunuyoruz: 

Derginin Ermeni yandaşı ithamlarına, dünya Ermeni diasporasından yüzlerce ‘destek gelmesi’ sürpriz olmaz. Ancak, bu büyük yalanın Türk kamuoyundan gizlenmesinin, dürüstlük, tarihi bilgi, ve de basın ahlakı ile bağdaşabilecek yönü yoktur. Türklüğe gene arkadan saldırılmış, Türk kamuoyu (derin uykuda olan ajans ve basın kurumları sebebiyle) -savunma imkânı dahi- olmadan bühtan altında bırakılmıştır. Derginin târihî gerçekleri saptırmasında, diaspora mensubu yardımcı editörün ve bir muhabirin rol veya ihmalinin olduğu şüphesizdir. 

Dergi, benzer bir makaleyi Türkiye için yapmayacağına, bu basın iki yüzlülüğünü itirafla dünya ve Türk kamu oyundan özür dileyerek ‘düzeltmeyeceğine göre’, yer kürenin sulh, anlayış ve toleransa en muhtaç olduğu bu çağda, bir asır önceki ‘saptırma ve izamların’ ısıtılarak, diaspora düşmanlık tohumlarına su verilmesinin isâbeti yoktur.

Dergide yer alan 12 sahifelik mufassal yazının bazı bölümlerinde Türk milleti aleyhindeki ağır suçlamalar (belki de dergi editörü ve bir muhabirin Ermeni asıllı olması sebebiyle) tekrarlanmakta, hatta diplomatlarımızı öldürenler ‘sözde’ Ermeni sıfatıyla mâsum gösterilmekte, Türk milleti düşman ‘zâlim ve soykırım suçlusu’ olarak tanıtılmaktadır. Maalesef Türkiye aleyhinde yayın yapan bu dergiye, Türk iş adamları reklam vermek suretiyle destek sağlamaktadırlar.  

NATIONAL GEOGRAPHIC Dergisinden iktibaslar: 

İngilizce Metin:
Mount Ararat lies outside the contemproray Armenian Republic, beyond the closed frontiers of a hostile Turkey

Türkçe Tercümesi:
Ağrı Dağı, muasır Ermeni Cumhuriyetinin dışında, düşman bir ülke, Türkiye'nin hudutlarının ardında bulunmaktadır. 

İngilizce Metin:
Ararat is our pride and our frustration. Our history. The unfulfilled dreams that drive us. 

Türkçe Tercümesi:
Ağrı Dağı bizim gururumuz , hayal kırıklığımız, tarihimiz, gerçekleşmeyen rüyamızdır. 

İngilizce Metin:
Most are descendants of the greatest catasthrope in their people's history; the WWI era massacres were in the Ottoman Empire that the murderous 20th century's first major experience of genocide. Otensibly, provoked by a militant surge of the Armenian nationalism against the repressive Ottoman Government and despite the fact that tens of thousands of Armenians were loyally serving in the Ottoman Army. 

Türkçe Tercümesi:
Çoğu, halk tarihlerindeki en büyük felaketten arta kalan torunlardır; Birinci Cihan harbinin, caniyane 20'ci asrın, ilk ve en büyük soykırım tecrübesi! Dış görünümde bu, Ermeni milliyetçiliğinin, baskıcı Osmanlı hükümetine karşı, militant hareketince tahrik edilmişti. Onbinlerle Ermeninin Osmanlı ordusundaki sâdık hizmetlerine rağmen! 

İngilizce Metin:
In 1913 the empire had an Armenian population of about millions. Esimates of the dead in what is now Turkey range from 600.000 to 1.5 million. Except for a short after WW1, no Turkish government has ever acknowledged that a systematic slaughter of Armenians occured. 

Türkçe Tercümesi:
1913'te İmparatorlukta 2 milyon civarında Ermeni nüfusu bulunmaktaydı. Bugün Türkiye denilen yerde, ölmüş olanların sayısı 600.000 ila 1.5 milyon tahmin edilmektedir. Birinci dünya harbinden sonra kısa bir süre hariç, hiçbir Türk hükümeti sistemli bir Ermeni katliamının vuku bulduğunu kabul etmemektedir. 

İngilizce Metin:
Three generations later, the events of the massacre still have violent repercussions; beginning 1973 and continuing over two decades dozens of Turkish diplomats and nationals were murdered, allegedly by Armenian terrorists. 

Türkçe Tercümesi:
Üç nesil sonra, katliam olaylarının, şiddet içeren tepki verme akisleri olmaktadır; 1973 başlarından itibaren son yirmi yılda, düzinelerle Türk diplomat ve vatandaşı, sözde Ermeni teroristler tarafından öldürülmüştür. 

İngilizce Metin:
PHOTO: The flame of memory burns at Yerevan's GENOCIDE MEMORIAL built to honor as many as 1.5 million Armenians massacred 1915 by Ottoman forces in 1915. Still painful to Armenians: Today's Turkish government rejects the word genocide, coined in 1944 to describe the killings.

Türkçe Tercümesi:
FOTOĞRAF: Erivan Soykırım Âbidesinde yanan Hatırlama Ateşi. Bu abide 1.5 milyon kadar Ermeninin 1944 yılında Osmanlı orduları tarafından katledilmeleri onuruna inşa edilmiştir. Ermenilerin bu gün de acısına giden: Bu günkü Türk hükümeti, 1944'te terimleşen ölümleri târif eden ‘genocide’ (soykırım) kelimesini red etmektedir. 

PUTİN, KIRIM TÜRK TATAR MİLLÎ MECLİSİ’Nİ KAPATTIRDI.

Rusya’nın iki yıl önce hukuk dışı bir şekilde Ukrayna’dan ilhak ettiği Kırım’da, Putin’in görevlendirdiği Başsavcı Natalya Poklonskaya, Kırım Tatar Millî Meclisi'nin (KTMM) faaliyetlerini askıya aldı. Başsavcının KTMM’nin aşırı örgüt kapsamma alınması ve bütün faaliyetlerinin yasaklanması konusunda yaptığı müracaat, 17 Mart 2016’da mahkemede görülmeye başlanmıştı. Poklonskaya, önceki akşam Aşırı Faaliyetlerin Önlenmesine Dair Kanunu’nun 9 ve 10’uncu maddelerine dayanarak KTMM’nin faaliyetlerinin durdurulması kararını aldı. Buna göre dâvâ neticeleninceye kadar KTMM’nin hesapları dondurulacak ve Tatar Meclisi, toplantı düzenleme, propaganda yapma gibi faaliyetlerde bulunamayacak. KTMM kapatma kararı temyize götürecek.

Türkiye’den Ve AB’den Sert Tepki

Kırım Türklerinin lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, kararın Türklere karşı savaş ilanı olduğunu söyledi. İslam İşbirliği Teşkilâtı 13. Zirve Toplantısı’nda Kırımoğlu ile görüşen Başbakan Ahmet Davutoğlu, Kırım Türklerini her platformda desteklemeye devam edeceklerini belirtti. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç de ‘Sözkonusu dâvâ sürecini, yarımadadaki fiilî makamların, Kırım'ın aslî unsuru olan Kırım Türklerine yönelik baskı ve sindirme faaliyetlerinin yeni bir halkası olarak görmekteyiz’ dedi. Avrupa Birliği (AB)’den yapılan açıklamada ise ‘Karar, son derece endişe verici ve Kırım Türklerinin haklarına karşı ciddî bir saldırıdır’ denildi. Kırım Türkleri,  yarımada’nın, yaklaşık 2 milyonluk nüfusunun yüzde 15’ini oluşturuyor.


MARMARA GRUBU VAKFI'NIN AVRASYA EKONOMİ ZİRVELERİNİN
ON DOKUZUNCUSU BAŞARIYLA TAMAMLANDI

"Dr. Akkan Suver 19. Avrasya Ekonomi Zirvesi’ni değerlendirdi"

1998 yılında altı ülkenin katılımıyla gerçekleşen Birinci Avrasya Ekonomi Zirvesi, 2016 yılında cumhurbaşkanlarıyla başbakanlarla, meclis başkanlarıyla, bakanlarla, parlamenterlerle, iş adamlarıyla, akademisyenlerle zenginleşen bir katılımla on dokuzuncu yaşını idrak etti.

Avrasya ekonomi zirvelerini bir gelenek olarak nitelendiren Marmara Grubu Vakfı Genel Başkanı Dr. Akkan Suver, sivil bir kuruluşun on dokuz yıl içinde oluşan itibarını bir başarı hikâyesi olarak değerlendirmemekte, aksine sürdürülebilir kılınmasını bir sorumluluk projesi olarak adlandırmaktadır.

On dokuz yılda büyük şereflere nâil olduk. Fahri doktorluk, profesörlük, diplomatlık, başkonsolosluk,  madalyalar ile taltif edildim. En son olarak, 19. Avrasya Ekonomi Zirvesi'nde Azerbaycan Enerji Bakanlığı tarafından ‘Fahri Enerji İşçisi Madalyası’ aldım. 

Bütün bunları anlatıyorum, zira bizden sonra gelenler bilsinler ki, ülkesi için karşılıksız çalışanlar, insanları olduğu gibi kabul edip sevenler, barışa itinayla hizmet edenler bunlara her zaman ulaşabilirler. Ben arkadaşlarım yirminci Avrasya Ekonomi Zirvesi'nin arifesinde birlik ve beraberlik içinde ilk günden beri bizimle beraber olan ve yeni katılan arkadaşlarımızla çalışmalarımıza devam ediyoruz. Dedi ve şöyle devam etti: Kırk ülkenin katıldığı 19. Avrasya Ekonomi Zirvesi’nde Türkiye Devleti 11. Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, Başbakan Yardımcıları Sayın Tuğrul Türkeş ile Sayın Mehmet Şimşek, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Sayın Binali Yıldırım ve İstanbul Valisi Sayın Vasip Şahin ile temsil edildi. Mütevazı bir sivil toplum kuruluşunun ülkemiz adına ortaya koyduğu bu başarıda en büyük pay sâhibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti'dir.

Avrasya Ekonomi Zirveleri artık bir gelenek hâline dönüşmüştür. Bu gelenek bir sivil toplum kuruluşunun milletlerarası alanda sâhip olduğu yüksek değerin bir ölçüsüdür. 

Çağımızın bilgi çağı olduğu kadar bir sivil düşünce çağı olduğunu da kabul edersek, bir düşünce kuruluşunun elde ettiği bu başarının gerçekte sivil düşüncenin ve hür kanaatin önemini de vurguladığını görürüz. Bu önemin verdiği sorumlulukla, Marmara Grubu Vakfı barışa hizmeti yıllardır itina ve dikkatle savunmaktadır.  

İnsanlığın bir dönemeç noktasında olduğu bu gün, bu dönemecin getirdiği problemleri, diğer ülkeler gibi Türkiye de yaşıyor. Ankara'da, İstanbul'da yaşanan olaylar; Paris, Londra ve Brüksel'de yaşanan olaylardan farksızdır. Güvenli, istikrarlı bir ülke olan Türkiye'mizin sâhip olduğu yüksek değerlere inanarak, 19. Avrasya Ekonomi Zirvesi'ni başarıyla gerçekleştirdik.

Terör insanlık üzerinde onulmaz yaralar açtı, açmaya da devam ediyor. Bu arada sınırlarımızdan Avrupa'ya gitmeye çabalayan milyonlarca insan, topraklarımızda denize açılacağı günü beklemekte veya karadan kaçabileceği sınır kapısı aralığı aramakla meşgul! İnsanlık bir imtihandan geçiyor! Yangın yerine dönmüş bir Suriye, dağılmış ve teröre batmış bir Irak, kararsız bir İran, barış karşıtı bir Ermenistan etrafımızda bizi seyrederken bizim bunları görmezden, anlamazdan gelmeye hakkımız yoktur. Suriye'den yanık kokuları, Irak'tan teröre destek İran'dan şaşırtan davranışlar, Ermenistan'dan barışı bozan, akla zarar tecâvüzler gelmekte ve arkası kesilmeden geleceğe de benzemektedir.

Akıl; duyguların gerisinde kaldığından, duygular gerçeğin yerini almakta, acılar târifsiz bir duyarsızlık hâline dönüşmekte ve insanlar kendilerini hep haklı görme lüksüne kapılmaktadırlar. Bu lüks bizi anlaşılmaz, uzlaşılmaz kılmakta ve doludizgin bir yalnızlığa itmektedir. Bu yalnızlığın sonu, Allah esirgesin, yokluk, sıkıntı ve ızdırap olacaktır. Unutmayalım ki; küresel problemler, küresel çözümler gerektirir!

İnsanlık bugün, dünyada yaşanan olumsuz gelişmeler karşısında, yeni değerleri, yeni düşünceleri, yeni teknolojileri, yeni hayat tarzlarını, yeni bir çevre bilincini ve yeni bir medeniyet sistemini geliştirmenin ve uygulamanın arifesindedir. 

Devam ederek değişmek, gelişmek ve gelişip değişirken devam etmek düşüncesiyle günümüz insanı, barışa, refaha, istikrara duyduğu özlem için yeni bir medeniyet alternatifi aramaktadır. Bu arayışın, ekonomik boyutunun refahı ve kalkınmışlığı; kültürel boyutunun barışı; sosyal boyutunun eşitlik ve istikrarı sağlayacağına, barışın ve istikrarın bir güvenlik ve adalet şemsiyesi yaratabilmesi için stratejik mücadele alanlarının yanında sosyal gelişme ve paylaşma alanlarının alması da gerektiğine inanıyorum. 

19. Avrasya Ekonomi Zirvesi'nde, Vakfımızla yüksek seviyede işbirliği yapan; başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi olmak üzere Avcılar, Bakırköy, Beşiktaş, Beylikdüzü ve Büyükçekmece Belediyelerine minnettarız. Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikaları, müstesna sergiyle yüzümüzü ağartmıştır.

Türkiye Jokey Kulübü'nün düzenlediği ve artık geleneksel hale gelen Avrasya Ekonomi Zirveleri Kupası Koşusu ile İHKİB'in öncülük ve rehberliğinde ünlü tasarımcı Tuba Ergin'in ortaya koyduğu moda defilesi, güzel geleceğimizin adeta bir projeksiyonunu oluşturdu.

Hasılı sıkıntılı günlerimizde, İstanbul'umuzda sivil düşünce adına yüz akıyla uluslararası bir etkinliği noktaladık.

KÛTU’L-AMÂRE ZAFERİ

OĞUZ ÇETİNOĞLU

Osmanlı Ordusunun Birinci Dünya Savaşı’nda çarpıştığı cephelerden biri, İngilizlere karşı oluşturulan Irak cephesidir. Dicle ve Fırat havzasında tarihteki Mezopotamya’yı içine alır ve Basra Körfezi’ne kadar uzanır.

Irak petrollerini ele geçirmek isteyen İngilizler, 6 Kasım 1914 tarihinde Basra Körfezinden Şattülarap ağzındaki Fav mevkiine asker çıkararak saldırıya geçtiler. Sonraki aylarda bu saldırılarını kuzeye doğru genişlettiler. İngilizler, 3 Haziran 1915 tarihinde Kûtu’l-Amâre’yi işgal ettiler.  23 Kasım 1915’de ileri harekâta geçen Türk birlikleri, General Townshend komutasındaki İngiliz ordusunu geri püskürterek Kûtu’l-Amâre’de çember içerisine almayı başarmışlardır. Kûtu’l-Amâre’yi bir kale gibi savunan General Townshend, 29 Nisan 1916 tarihinde teslim olmak mecburiyetinde kalmıştır. Türklerin esir aldığı İngiliz ordusunda; 13.300 İngiliz askeri ile 13 general olmak üzere 481 subay bulunmaktaydı. 

İngilizler esirlerini kurtarmak için önce 1.000.000, sonra da 2.000.000 İngiliz Sterlini ödemeyi teklif etmişler, teklifleri kabul edilmemiştir. Bunun üzerine İngilizler: ‘Sizin paranız yok, esirleri açlıktan öldürürsünüz…’ dediklerinde zaferi kazanan Halil (Kut) Paşa, (1882-1957) ‘Biz, erzakımızı esirlerimize verir, kendimiz aç kalır, onları aç bırakmayız.’ Diyerek teklifi reddetti. Hattâ esirlerin, serbest bırakılacağı tarihe kadar kalacakları uzakta ve kuzeyde bulunan sahâya yürümesinin ölümlere yol açabileceğini düşündüğünden, şâyet yakınlardaki İngiliz üsleri yakıt verirse, onları nehir gemileriyle taşımayı teklif etti. İngiltere bu teklifi reddetti. Buna rağmen esirler, uzun ve zahmetli bir yürüyüş sonunda, Halil Paşa’nın aldığı tedbirler sebebiyle, çok az bir zâyiatla nakledildi. 

Osmanlı ordusu, Irak Cephesi’nde 350 subay, 10.000 er şehit verdi. Gerek Kut Savaşı sırasında gerekse, teslim aldığımız İngiliz ordusunu kurtarmaya gelen İngiliz kuvvetleri 30.000 zâyiat vererek geri çekilmiştir. 

Ancak kazanılan bu târihî zafere rağmen Türk ordusu, takviye edilen İngilizlerin, bölgeyi Şubat 1917’de işgal etmesine engel olamadı. Irak’ın güneyine 1914 sonlarında çıkarma yapan İngilizler, ancak Mart 1917’de Bağdat’a ulaşarak şehri işgal etti.

Kûtu’l- Amâre Zaferi, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordusunun zor şartlar ve imkânsızlıklar içerisinde, Çanakkale’den sonra kazandığı ve bir İngiliz tümeninin bütün personeli ile birlikte esir alındığı eşsiz bir zaferdir. Bu zaferin, Kafkas ordularının zaferi hatırlanarak, ‘Osmanlı ordusunun son zaferi’ olmadığı bilinmelidir.  

Halil Paşa, Kut’ül-Ammare zaferinden sonra 6’ncı Ordu’ya yayınladığı mesajında: 29 Nisan gününün ‘Kut Bayramı’ olarak kutlanmasını, gerek bu zaferin elde edilmesinde gerekse Orta Doğu’daki muharebelerde ve Birinci Dünya Savaşı’nda ‘şehit olan Türk askerlerin Fatihalarla hatırlanmasını’ istemiştir. 

Kut Zaferi, ülkemizde ilk defa 2016 yılında geniş bir şekilde; anma toplantıları, konferanslar, bilgi şölenleri tertip edilerek anılmıştır. 

BİLİYOR MUYDUNUZ?

Bitlis Sancakbeyi Şerefhan, 
1597 yılında Osmanlı Pâdişâhı
Sultan Üçüncü Mehmed Han’a 
tâzimle sunduğu ‘Şerefnâme’
adlı Kürt boyu tarihinde,
Kürtlerin Oğuz Kağan’dan beri
Büyük Türklük câmiâsna mensup
olduklarını kayıt ve teyit etmektedir.