Hz. Peygamber'in savaş kararı gibi önemli konularda, sürekli olarak, danışma yoluyla karar verdiğine ilişkin pek çok örnekler vardır. Biz birkaçına kısaca yer vereceğiz: Allah'ın elçisi, 205 kişilik bir güçle Hicretin ikinci yılında Kureyş'in düzenlediği bir ticaret kervanını izlemek üzere, Medine'ye 120 km. kadar uzaklıktaki Bedir kasabasına doğru yola çıkmıştı. Bedir'e yaklaşınca, büyük bir Kureyş ordusunun kendi üzerlerine gelmekte olduğunu öğrendiler. Allah'ın elçisi, ashab-ı kiramla istişare ederek, kervanı izlemek yerine, düşman ordusunun karşısına çıkma kararı aldı. Asker de, fizik çevreyi iyi tanıyan ve çölde suyun önemini bilen Habbab ibn el-Münzir'in görüşüne uyularak, Bedir Köyü'nün en sonundaki bir su kaynağının başına yerleştirildi. Yapılan savaşı müslümanlar kazandı ve düşmandan bir kısım tutsaklar alındı...

     Kur'an'da henüz savaş tutsaklarıyla ilgili bir düzenleme yapılmadığı için, Allah'ın elçisi Bedir tutsakları konusunu da sahabeyle istişare etti. Hz. Ömer'in de içinde bulunduğu bir kısım sahabeler, tutsakların öldürülmesini, Hz. Ebu Bekir ve onun gibi düşünenler ise bunların kurtuluş fidyesi karşılığında salıverilmesi görüşünü savundular. Bu ikinci görüş uygulandı ve her bir tutsak dört bin dirhem (5 dirhem 1 kurbanlık koç bedelidir) bedel karşılığında serbest bırakıldı. Kurtuluş fidyesini ödeyemeyen bir kaç tutsak da, onar tane müslüman çocuğuna okuma-yazma öğretmesi karşılığında serbest bırakıldı...Daha sonra inen âyetlerle savaş tutsakları konusu düzenlenmiştir...

     Hendek Gazvesi'nde de,... yapılan istişare sonucunda, kentin açık olan tarafına hendek engeli kazılarak savunma harbi yapılması, çoğunlukla karar altına alınmış ve başarıyla uygulanmıştır. Hendek kazma teklîfi, Selman el-Farisî'den (ö. 36 / 656) gelmiş ve kabul görmüştür...

     İstişarenin hükmü: İlk dönem İslâm Fakihleri'nin çoğunluğu, istişarenin genel anlamda farz değil; kuvvetli bir sünnet olduğu görüşündedir. Ünlü Hanefî fakihlerinden Serahsî (ö. 490/ 1097), istişarenin kapsamını daha geniş tutarak şöyle demiştir: “Hâkim, bilgin bile olsa, diğer bilginlerle istişareyi terk etmemelidir. Çünkü Allah'ın elçisi, ashabıyla insanların en çok istişare edeni idi. Hatta O, onlarla aile fertlerinin yiyecek ve katığı konusunda bile istişare ederdi. Çünkü Hz. Peygamber istişarenin akıl ve zihin melekesini açtığını ifade etmiştir.”...(Evrensel Çağrı KUR'AN-I KERÎM, Yüce Meal ve Tefsîri, Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Şura: 38)

     Bireylerinin çoğu, başta inanç alanı olmak üzere birçok konuda bağnaz bir tutum sergiledikleri ve karanlık bir zihniyeti temsil ettiği için, Câhiliye toplumu olarak nitelenen sosyal yapıda, köklü bir değişim meydana getirerek, insanlık için örnek bir nesil ortaya çıkarmayı hedefleyen Kur'an; bu âyetlerde, daha Mekke dönemindeyken, imanın aksiyona dönüşmesini istemekte, kişinin hem Allah'a karşı vecibelerini yerine getirirken, hem de başkalarıyla ilişkilerini düzenlerken vazgeçemeyeceği bazı hayat düsturları vermektedir. Her şeyden önce insan; bu dünyada sahip olduğu imkânlara kendi hünerinin ürünü olarak bakmamalı, bunların kendisine “verilmiş” olduğunu kavramalı, bunların geçici, Allah katındakilerin ise kalıcı olduğunu, kalıcı nimetleri hak etme yolunun da imandan ve Allah'a dayanıp güvenmekten geçtiğini unutmamalıdır. Bu yolda güvenli bir  yürüyüş için esas alınması gereken bazı ilkelere 37 - 39. âyetlerde, övgüye lâyık müminlerin örnek davranışlarını tanıtma tarzında işaret edilmiştir: İnsan -başka birçok âyette belirtildiği üzere- Şeytan'ın sürekli telkinleri altında olup, günaha ve hayâsızlığa zorlanmaktadır. İyi mümin günah konusunda kendisinden emin olan değil, iradesini kullanıp olabildiğince bunlardan -özellikle büyük günahlardan- kaçınmaya çalışan kimsedir. İnsan tabiatı gereği öfkelenebilir. Erdemlilik asla öfkelenmemek değil, böyle bir durumda öfkesine mağlup olmamak; gerektiğinde özveride bulunabilmek ve bağışlayıcı davranabilmektir...Rabbinin çağrısına uymak yani Allah ve Resûlünün bildirdiklerine, başka faktörlerin etkisiyle değil, içtenlikle bağlılık göstermek, kulluk görevini ihmal  etmemenin somut göstergesi olarak namazı özenle kılmak, meselelerin çözülmesinde istişare yolunu izlemek, kendilerine verilen imkânları başkalarıyla paylaşmaktan sevinç duymak, haksız saldırılara karşı ortak tavır almak da, iyi müminin vasıfları arasında sayılmıştır. Öfkelendiğinde bağışlayıcı olmak bir erdem olduğu gibi, haksız tecavüze karşı direnme de bir erdemdir (Şevkânî IV, 618 - 619)...(KUR'AN  YOLU, Türkçe Meal ve Tefsîr IV, Haz: Hey'et, Şûrâ: 38)