“Onlar, Rablerinin çağrısına uyarlar ve namazı kılarlar. Onların işleri aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır için harcarlar.”

     Yukarıdaki âyette Allah'a inanmanın ve namaz kılmanın “şûrâ” ilkesi yani halka danışma, başka bir deyimle DEMOKRASİ ile birlikte zikredilmesi dikkat çekicidir. Gerçek demokrasinin bu yolla gerçekleşeceğine işarettir.

     İslâm'da istişare (danışma): Şûrâ, İslâm'da önemli bir ANAYASA  İLKESİ ve devlet yönetiminin önemli bir unsurudur. 

     Şûrâ, meşveret ve müşavere sözcükleri, Arapça “şavere” fiilinin mastarları olup, sözlükte; balı arı kovanından çıkarıp almak, önemli bir konuda birisine danışmak, fikir ve düşünceleri öğrenerek en doğru ve isabetli hükmü elde etmeye çalışmak anlamlarına gelir.

     İslâm'da şûrâ ve istişare'nin meşruluğu kitap, sünnet ve sahabe uygulamasına dayanır. İlk olarak Mekke döneminde inen yukarıdaki âyette (Şura 42 / 38), inananlar kendi aralarında danışmaya teşvik edilir. 

     Buna göre, savaş ve benzeri önemli konularda mü'minler, istişaresiz karar vermezler. 

     İslâm toplumunun devlet yönetimi şûrâ esasına dayanır. 

     Kimi fakihler bu âyete dayanarak “nass'ın işareti” yoluyla İslâm toplumunun bir “şûrâ heyeti”ni seçip işbaşına getirmesi gerektiğini söylemişlerdir. 

     Çünkü İslâm toplumunun, yönetimi denetlemek ve devlet işlerini düzenlemede ona yardımcı olmak hakkı ve sorumluluğu vardır. 

     Medine döneminde inen şu âyette ise, Allah elçisinin, ashab-ı kiramla istişare etmesi istenmiştir: “...İş konusunda onlarla istişare et. Kararını verince de, Allah'a güvenip dayan. Çünkü Allah kendisine güvenip dayananları sever.” (Âl-i İmran, 3 / 159). 

     Hz. Muhammed aynı zamanda bir devlet başkanı olduğu için, bu danışmanın devletin önemli yönetim işlerini de kapsadığında kuşku yoktur. 

     Hz. Peygamber, Uhud savaşı öncesinde, ashabıyla istişare etmiş, kendi kanaati Medine içinde kalarak savunma harbi yapmak olduğu halde, özellikle Bedir savaşına katılamamış gençlerin ve çoğunluğun görüşüne uyarak kent dışına çıkmış ve düşmanı Uhud'ta karşılamıştır. (bk. Buharî, İ'tisam, 28; Miras, age, X. 187). 

     Savaşta kimi olumsuzluklar yaşandıktan sonra inen Âl-i İmran 3 / 159. âyette, istişareyle verilen böyle bir karar için kimsenin suçlanmaması gerektiğine işaret edilmiş. Allah elçisinin sahabesine yumuşak davranması övülmüş ve yine istişareye devam etmesi istenmiştir...

     (Evrensel Çağrı KUR'AN-I KERÎM, Yüce Meal ve Tefsîri, Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Şûrâ: 38)

     “Toplumsal işlerini aralarında danışma yoluyla görürler.” 

     Şûrâ kelimesi arının bal yapma süreciyle ilgilidir...Arıların işbirliği ve dayanışmasını ifade eder...

     Şûrâ, kolektif bir çabayla akıl çiçeklerinden toplanan özün bir petekte bala dönüşmesidir.

     “Toplumsal iş” bağlamında “danışma” prensibine yapıcı muhalefeti de ilave eden bir âyet için bkz: 24: 62, not 106.

     Namazla yan yana anılan şûrâ, akılların saf tutması, bir bakıma akılların cemaatle namaz kılmasıdır. Ortak akla Allah cemaat sevabı verir. 

     Sonuçta mevcudun kat kat üstünde bir bereket hasıl olur. Zira akıllı insan, başkalarının aklından yararlanandır. (Hayat Kitabı KUR'AN, Gerekçeli Meal-Tefsir, Mustafa İslâmoğlu, Şûrâ: 38)

     “İman edenler...işlerini, kurulu düzenlerini, devletlerini, ekonomilerini, savunmalarını, sosyal hayatlarını aralarında, meclislerinde istişare ile karar vererek yürütenler, kararlarını istişare ile alanlar, yönetime katılanlar(dır).” (Kur'an'ın Anlaşılmasına Doğru, Tefsîrî Meal, Ahmet Tekin, Şûrâ: 38)