“Ey iman edenler! Peygamber de dahil, idarecilerinize 'raina / bizi koyun gibi güt / bizi dinleme ve görüşümüze başvurmadan istediğin gibi idare et' demeyin, 'unzurna / bizim görüşümüze başvur / bizi dinle ve ondan sonra karar ver' deyin. Şunu da bilin ki, bu emrimizi benimsemeyip inkâr edenlere elem verici bir azap söz konusudur.”

     Ayette yer alan ve azap cezalı muhkem - kesin hüküm olan bu mesaj, halkın seçtiği yöneticinin halkın görüşü ve sesine önem vererek kararlar almasını ve ancak bundan sonra uygulamaya geçmesi gerektiğini, yani demokratik idareyi vurgulamaktadır. 

     Gerçek demokrasilerde, hükümet; halka hizmet eden devlet kurumlarının doğru çalışmalarını sağlamak içindir, halka hükmetmek için değil. Çünkü demokraside, başkalarını rahatsız etmemek şartıyla yaşama ve inanç özgürlüğü vardır. 

     Buna göre de devlet, müteşabih (benzer) mesajlara ve bunların yorumlarına göre, dini kuralları yasa olarak koyup, bütün toplumu bunlara uymaya zorlayamaz. Ancak bütün yorumlara aynı mesafede kalır, dinin yozlaştırılmasını, din ile aldatmaları, dinin istismar edilmesini, aşırılıkları, gruplaşan grupların zorlamalarını engelleyici önlemler alır ve bu çerçevede yasalar hazırlar. 

     Ve İslâm dini, böylece oluşturulacak özgür, sorgulayıcı, eleştirel akıllı, güvenli ve adil bir ortamda yükselir diye düşünüyorum. Benim Kur'an'dan anladığım “Laiklik” de budur. Benzer vurgu, Nisa: 46' da da yapılmaktadır. 

     Tabi bu uyarı, nasıl her toplumun idarecilerine yapılmışsa, aynı şekilde küçük kurum  idarecilerine, hatta ailenin anne - babalarına da yapılmış demektir diye düşünüyorum. (Son Davet KUR'AN, Prof. Dr. Gazi Özdemir, Bakara: 104)

     “Bunlardan özellikle kitaplardaki gerçekleri değiştiren veya gizleyenler, Seninle karşılaştıklarında 'Senin söylediklerini duyduk, fakat önemsemiyor ve duymamış gibi yapıyoruz' deyip dinle ilgili bildirdiklerinle alay ettikleri gibi, 'oldu olacak gel de bizi sürü gibi güt / raina' diyerek Seninle alay da ediyorlar. 

     “Halbuki onlar saygılı bir dille Sana 'Senin bildirdiklerini duyduk ve kabul ediyoruz' ve 'unzurna' 'İdarecimiz olarak bizi dinleyip görüşlerimizi de alarak ve bize danışarak bizi yönet' deselerdi, kendileri için daha hayırlı olurdu. 

     “Ne var ki Allah'ın tek oluşunu ve bildirdikleri gerçekleri inkâr ettiklerinden küfre sapmış olan bu kişileri, Allah lânetlemiş bulunmaktadır. Bu nedenle de onların ancak pek azı iman etmektedirler.”

     “Raina ve unzurna” ikazı Bakara: 104. ayette Müslümanlar için de yapılmıştı. Ve bu uyarı, bir ülkedeki halkı; kral, padişah, sultan gibi tek kişinin, itiraz edilmeyen, dediğim dedik, astığım astık bir  yaklaşımla değil; demokraside olduğu gibi insanların biatlarını / oylarını alarak seçimle gelen ve danışma / şura meclisinin de olduğu demokratik bir sistem olması muhkem emrini bir tavsiye olarak vurgulamaktadır. (Son Davet KUR'AN, Prof. Dr. Gazi Özdemir, Nisa: 46)

     

     “Bilindiği gibi, bir yerde demokrasiden söz edilebilmesi için orada bir muhalefet unsurunun var olması, en temel şarttır. Hayat muhalefetle başlamıştır. Yani, İblis'in Âdem'e muhalefetiyle başlamıştır. 

     “O hâlde, burada insanoğlunun evrensel macerasıyla uyumlu bir gerçeklik söz konusudur. Çünkü muhalefet unsurunun bulunmadığı toplumlarda ve cemaatlerde, başta dinsel değerler olmak üzere, bütün temel kurumlar donuklaşır, bilim, sanat ve düşünce hayatı sönükleşir. 

     “Hepsinden önemlisi yenilik ve atılım coşkusu sönük kalır. Eleştirel tutumun önemini kavrarsak, insanın yaratılış ve gelişme macerasını daha kolay bir şekilde anlamlandırmaya başlarız.” (Tanrı'nın Dilinden Elçisi MUHAMMED, Mustafa Sağ, s. 104 - 105)