“İşleri aralarında istişare iledir.”

     Meşveret (danışma), verilecek kararların isabetli olarak verilebilmesinin ilk şartıdır. İyiden iyiye düşünülmeden, başkalarının fikir ve tenkitlerine arzedilmeden bir mes'ele hakkında verilen kararlar, çok defa hüsran ve hezimetle neticelenir. 

     Düşüncelerinde kapalı, başkalarının fikrine hürmet etmeyen  “kendi kendine”  birinin üstün bir fıtrat, hattâ dâhi bile olsa, her düşüncesini meşverete arzeden bir diğer insana göre daha çok yanıldığı görülür.

     En akıllı insan, meşverete en çok saygılı ve başkalarının fikirlerinden en çok istifade eden insandır. Yapacağı işlerde kendi düşünceleriyle iktifa eden (yetinen) ve hattâ onları başkalarına da kabul ettirmeye zorlayan ham ruhlar, etraflarından hep nefret ve istiskal görürler (aşağılanırlar). (Ölçü ve Yoldaki Işıklar, 154)

     İslâm'da meşveret veya istişare o kadar önemlidir ki, Allah, bu âyetinde Sahabe'yi överken, onların işlerini aralarında istişareye dayalı yütüttüklerini belirtmektedir. Peygamber Efendimiz, vahiyle destekleniyordu; kendi hevasından konuşmazdı ve söylediği sözler vahye dayanıyordu.

     Buna rağmen O, bilhassa kamuyu ilgilendiren mes'eleleri meşverete havale ediyor, idarî işleri istişare ile yürütüyordu. Uhud savaşına çıkmadan önce de Ashabıyla istişarede bulunmuş, savaşta geçici de olsa bir mağlubiyetin mukadder olduğunu rüyasında görmüş olmasına ve Medine içinde müdafaa savaşı verilmesini daha makul bulmasına rağmen, Ashab'ın çoğunluğu şehir dışında meydan savaşı verilmesi görüşünü desteklediği için, düşmanı Uhud Dağı eteklerinde karşılamıştı. 

     Bu savaşın ikinci döneminde yaşanan geçici mağlubiyette, açık sahada bir meydan savaşı verilmesinin tesiri de vardı. Buna rağmen, savaşın hemen ardından gelen âyetlerde de Efendimiz'e idarî konularda istişare emrinin verilmiş olması (Âl-i İmran Suresi / 3: 159), vazgeçilmez bir usûl olarak istişarenin önemini ortaya koymaktadır.

     İstişare, hakkında kesin hüküm olmayan mes'elelerde hakimler tarafından da kendisine başvurulan bir metottur. Bu sebeple, kıyas ve içtihada yakın bir hususiyeti de vardır. (Kur'an-ı Kerim 3, Açıklamalı Meali ve Özet Tefsiri, Ali Ünal, Şura: 38)

     “İşlerini şura prensibi gereği aralarında danışarak / tartışarak çözerler.”

     Âyette önerilen şura prensibini Bakara 104. ayet ile birlikte değerlendirdiğimizde, idarecinin ve yasaları yapacak bir nevi danışma veya yine seçilmiş bir meclisin gerekliliği, diğer bir ifade ile Cumhuriyet ve Demokrasi sisteminin istendiği görülmektedir. 

     Bu sistem, Emevîler tarafından hanedanlık krallığına...dönüştürülmüştür. Âyetin  “Onlar işlerini şura prensibi gereği aralarında danışarak / tartışarak çözerler” cümlesi, Kurtuluş Savaşı sırasında kurulan I. TBMM'de Başkanlık Kürsüsü'nün arkasında yazılıydı. (Son Davet Kur'an, Prof. Dr. Gazi Özdemir, Şura: 38)

     “İşleri aralarında istişare ederek  çözerler.”

     İman edenler; Rablerinin davetini kabul edenler, namazı âdâbına riayet ederek aksatmadan kılanlar, işlerini, kurulu düzenlerini, devletlerini, ekonomilerini, savunmalarını, sosyal hayatlarını aralarında, meclislerinde istişare ile karar vererek yürütenler, kararlarını istişare ile alanlar, yönetime katılanlar, kendilerine verdiğimiz rızık ve servetten, Allah yolunda karşılık beklemeden, gönüllü harcayanlardır. (Tefsirî Meal, Ahmet Tekin, Şura / Danışma: 38)

     “Rabb'lerinin çağrısına uyarlar...Onlar, işlerini birbirlerine danışarak / ortak / kolektif akılla yaparlar.” (Kerim Kur'an, Türkçe Çeviri, Erhan Aktaş, Şura: 38)