“(Yine o ahret sevabı,)...aralarında her bir (millî) işlerini istişare ile yapan (yalnız hareket etmeyen)leredir.”

     (Bu ayette de zikredildiği gibi Allah) her bir işte istişare ile hareket etmeyi ahrette necat bulmanın (kurtuluşun) sebeplerinden sayıyor. Tevhit ve ibadet siyakında (bu konular zincirinde) onu zikrediyor. İstişareyi, Allah'a inanmak ve namaz kılmak gibi dinin en büyük rükünleri içinde zikretmesi, istişarenin ne kadar ehemmiyetli bir iş olduğunu göstermektedir. 

     Hasan Basrî (110 / 728) diyor ki: “Hangi toplum işlerini istişare ile yaparlarsa, o toplum, işlerinde doğru yolu bulurlar.” (Mec. (Nesefî), V. 414.) 

     Resulullah buyurdular ki: “Acele etmek şeytandandır, (Tirmizî, Sünen, “Birr” 66). Teennî (işi usulüne uygun, acele etmeden yapmak) ise Rahman olan Allah'tandır.” (Aclunî, Keşfü'l-Hafâ, I, 290.)

     Bu hadis de istişareye, yani acele etmeyip, birine danışarak iş yapmaya işaret ediyor. Allah, Kur'an-ı Kerim'de nice ayetlerde istişare etmenin ehemmiyetini beyan etmiştir. 

     Kur'an'ın bu konuyu kesin bir surette anlatmasından sonra, hadis ve sair şeylerle anlatmaya daha ihtiyaç olmasa bile, Resulullah'ın ve onun güzide ashabının ve arkadan gelen büyük insanların bu konudaki tatbikatlarını duymak önem arz etmektedir. 

     İstişare bu kadar ehemmiyetli olmasına rağmen ne yazık ki, çok defa en önemli işlerde terk edilmektedir. Kur'an bize istişare ile iş yapın diye emrettiği zaman, Batı'lı kimseler henüz vahşet içindeydiler. Fakat daha sonra onlar, Kur'an'da bulunan bu ehemmiyetli kuralı uyguladılar. Başardılar. 

     Şimdi böyle mukaddes bir müessesenin Müslümanlar arasından kaldırılmasının sebebi nedir? Ey İslâm Milleti! Dünya ve ahretin mutluluğu Kur'an'ın uyulması farz olan emirlerine ittiba etmekle mümkündür. Bizim şu an içine düşmüş olduğumuz talihsizliğin, bedbahtlığın altında Kur'an'dan uzaklaşmamız yatmaktadır. 

     Biz Kur'an'a gözlerimizi kapatıp, kalplerimizi de gaflete salmışızdır. Başka milletler, kendi kanunlarını arada geçen nice zaman sonra belli bir seviye kazandırmak gibi bir zorluk içinde olmalarına rağmen yine de gayret ediyorlar. Belki de kanunlarının çoğunu Kur'an'dan iktibas ediyor (alıyor)lar. 

     Fakat bize gelince güya can u dilden Kur'an'ı kabul eder görünüyor ve onu ruhumuz olarak kabul ediyoruz. Fakat onun hükümlerini uygulamıyoruz. Böyle hamakat olur mu? Heyhât! Böyle millet kurtulur mu? Hiç görülmüş mü? Ne yazık ki, Kur'an'ın hükümleri terk edilmiştir. Bu millet felâket ve dalâlette kalacaktır. Allah'ım! Sen bizim dağınıklığımızı gider. Bizi imana..Senin Kitabına hidayet et. 

     (Alevî Kur'an Tefsîri, Prof. Dr. Ahmet Bedir, Şura: 38)

     “İşlerini aralarında şura (danışma) ile halleder(ler).”

     Bu ayetten itibaren baskı altında bulunan Müslümanların nasıl davranmaları gerektiğini açıklayan hükümler ortaya konmaktadır. Müslümanların baskılar karşısında yardımlaşmaları öğütlenirken işlerini istişare ile halletmeleri teşvik edilmektedir. Daha sonra emredilerek farz kılınmıştır. (3 / Âl-i İmran 159). 

     Bu tür sıkıntılı dönemlerde bireysel tavırlar, İslâm ümmetini sorumluluk altına sokabileceği gibi istişaresizlik ve yardımlaşmama cemaat (ümmet) üyeleri arasındaki güven ve dayanışma ruhunu zedeleyebilir (İbn Atıye, el-Muharreru'l-Veciz). 

     Çünkü işleri veya hayatları ortak olan insanların istişareyi terk etmeleri, hem hak ihlalidir, hem de kargaşa ve başarısızlığa yol açar. 

     (Kur'an Aydınlığı, Tuncer Namlı, Şura: 38)