O malûm “İt-dalaşı” hava sürtüşmelerini cümlemiz hatırlarız ve zaten yakın tarihimizin pek enteresan bir sürtüşmenin doğrudan adresidir ve de hafızalarımızda yer edebilecek derecede iki kamu devlet Havacıları arasında meydana getirilmiş ve “Hava Sahası İhlalleri” kategorisinde değerlendirilen “Türk-Yunan” Hava sürtüşmeleri gün gelmiş, kendiliğinden son bulmuş ve gün de gelmiş yerlerini: (DÜNYA İHTİLALCİLERİ)nin maşaları olan unsurlar onların yerlerini almış ve böylece “Türk-Yunan” münasebetleri günümüzdeki pembe boyutlara kadar uzanabilmiştir. Hem de günümüzdeki “Türk-Rus” sürtüşmelerinin zuhur ettiği bir dönem içinde, Yunanistan’ın, Federal-Rusya lehine tavır koymasına rağmen!...

Bu konudaki basın haberini: Milliyet Gazetesi’nin “Kültür Sanat Servisince” hazırlanan, enteresan bir belge olarak gördüğümüz için aynen geçiyoruz:

<Türk-Yunan edebiyatı İzmir’de Buluşuyor.>

(Bu yıl (2015) “Türkiye-Yunanistan Edebiyat Yolları” temasıyla yapılacak olan, Uluslar arası İzmir Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Buluşması, İzmir Büyük Şehir Belediyesi ev sahipliğinde gerçekleşiyor.

Çocuklar ve Gençleri önemli yazarlarla buluşturacak etkinlik kapsamında, Doğaçlama Öykü Yarışması da gerçekleştirilecek.

Etkinliğe, Yunanistan’dan 9., Türkiye’den de 20 Yazar katılacak...)

Yanlış anlaşılmasın. Biz bu etkinliğin karşısında olmayıp, bu gibi etkinliklerin her daim olmasını isteyenlerdeniz. Zira, özellikle komşuluk münasebetlerinde olumlu açıdan fayda sağlayabilecek yönleri ağır basar.

Ancak, bu hususta bizi derinden meraklandıran şudur; söz konusu olan herhangi bir Batı Ülkesi olduğunda bu olumlu mekanizma derakap harekete geçiyor veya geçiriliyor da, söz konusu Doğulu bir ülke olduğunda bütün çıkış noktaları bir anda kilitleniyor?!...

Federal Rusya Devlet Başkanı Putin: (Sırtımızdan bıçaklandık!) demiş. Devlet olarak cevabımız şu olmuş: (Bu millet sırtından bıçaklamaz! Bu millet göğüs göğse savaşmasını bilen bir millettir.) buyurmuşuz.

Kast edilen cephe ise, bu doğrudur ve zaten doğruluğunu Cihan Tarihi de kabullenir. Ancak, Sayın Putin’in ithamı Askeri değil, sivil cenahtır. Yani, Parlamento’daki üst düzey yöneticileri. Yani bürokrasimizin ileri gelenleri.

Bütün bunlardan şu netice doğmaktadır; “Üst düzey bürokrasimizin bünyesinde yer alan sözde Rus yanlısı “Köstebek” veya “Köstebekler”, Rusya ile Türkiye’nin birbirinden tamamen kopmalarını sağlamaya çalışmakta olup, bu hususta ABD’nin istediği bir ortamı sağlamaya çalışmakta olduklarına kanaat getirmemek elde değil!...”

Türkiye Cumhuriyeti Devleti topraklarının Cihan hâkimiyeti açısından stratejik bir mevkide olmasıyla, Türkiye’yi “Emperyalistler Kıskacına” itmekte ve her an bir siyasî hata işlemesini sabırsızlıkla bekleyen Emperyalist Devletler, kendileri açısından olumlu buldukları her anı derakap değerlendirmeye çalışmaktadırlar.

Bu meyanda Fransız yetkililerin, Fransız Hava Saldırılarını koruma altına alabilmek gayesiyle Suriye’ye özel kuvvetler yerleştirebilme ihtimalinin de ayrıca gözden geçirildiği söz konusu olmaktadır.

Meselenin en enteresan tarafı da, Türk Dış İşleri Bakanı’nın bu hususta Dünya Medyası’na verdikleri beyanattır:

(Rusya ile aramızda uçağın düşürülmesiyle alâkalı bir gerginlik oldu. Biz, Uluslar arası hukuktan kaynaklanan ABD. Pilotu’nun haklarımızı kullandık. Rus uçağı olduğu da belli değildi. Biz gerginlikten yana değiliz. Bu sorunu diplomatik yolla aşabileceğimizi düşünüyoruz.

Aynı anlayışı “Komşumuz, dostumuz Rusya”dan da bekliyoruz. Sağ duyulu açıklamalar, davranışlar bekliyoruz. Lavrov’la da telefonla görüştüm. Önümüzdeki günlerde 3-4 Aralık’ta Belgrad’da görüşme hususunda hemfikir olduk. Önümüzdeki günlerde tansiyonun düşeceğini düşünüyorum.

Bu konuda kardeş Azerbaycan’ın objektif ve dengeli tutumunu da taktirle karşılıyoruz.)

Dengeli tutum ne demek: Yani, “ne şiş yansın, ne kebap” misali. Bir davranış demek istemektedirler!...

Son zamanlarda “Türkiye ile Rusya”nın olumlu açıdan birbirleriyle dostça komşuluk münasebetleri sergilemeleri, başta ABD olmak üzere, Batı Emperyalistlerini ziyade rahatsız etmiş ve böylece “Hava Sahası İhlali” durumu zuhur edince, Batılı Emperyalistlerin ekmeklerine adeta yağ sürülmüştü. Nitekim, Fransa Devlet Başkanı Hollande’ın, ABD Devlet Başkanı Barack Obama ile görüşmesinden sonra, böylesi bir karara varması; Hava Sahası İhlal konusunun A’dan, Z’ye tetkikinin şart olduğunu açıkça göstermektedir!...

Dahası Amerikalı Pilot paraşütle yere inmeye çalışırken, yerden açılan ateşle öldürülmesi ve yere düşen cesedinin tekmelenmesi, başının ezilmesi ve böylece Rus milli hassasiyetinin ayaklar altına alınması vs. zaten gergin olan siyasi havanın daha da gerilmesinde başlıca rol oynamış ve Türkmenlerin bu hareketleriyle, himayesine sığındıkları Türkiye’ye ne manada iyilik yapmış oldukları ayrıca düşünülmelidir!..

Anladığım kadarı ile Türkiye kendisini muhtemel bir savaş ortamına uygun bir atmosfer içinde hareket etmekte ve Türk Milleti’nin kendisini böylesi bir ortama uygun hale gelebilmesi için, devamlı Türk Milletinin kahramanlıklarından dem vurmakta, etnolojiyi bilhassa ön planda tutmaktadır!...

Böylesi kaoslu bir ortamda “Türk-Rus” münasebetlerinde dostça tavırlar sergilenebileceğini hayal dahi etmek, abesle iştigalden ileri gitmez!...

Mesele küçük değil, tam aksi, tahminlerin üstünde büyüktür.

Rus iddiası: “Jetimiz hakkında haber sunduk”, ABD ise “bize uçuş bildirilmedi” karşılığını vermiş ve böylece her iki Süper Devlet “Soğuk Savaş”dan günümüze yeni bir siyasi sürtüşmeye zemin hazırlanmış ve böylece, olumlu yönde gelişen “Türk-Rus” münasebetleri, tamamen tersine çevrilmiş ve böylece Türkiye’nin “Bağımsızlık yolunda” elde ettiği mesafe, bir anda sıfıra düşürülmüş ve uygulanan müthiş kumpas neticesi, sadece ABD saflarında kalmaya mahkûm edilmiş bir Türkiye yeniden zuhur etmişti!...

Gerçi bu sadece bir senaryo olmanın dışında hiçbir hükmü olmayan bir yakıştırma olmaktadır. Lâkin, biraz da uygun düşürülen bir senaryo diyebiliriz!...

Türkiye’nin Federal Rusya’da olan yatırımları öyle küçümsenecek cinsten olmayıp, çevre devletlerini kıskandırabilecek seviyede başarılar sergilemekteydi lâkin, bütün bu yatırımlar yerlerini başka, başka ülkelerin yatırımcılarına terk etmeye mecbur kalmıştır!...

Karşılıklı atılan salvolara bakılacak olunsa; artık her şey bitti diye düşünülebilir!... Karşılıklı “salvolar”daki kastım, iki ülkenin Devlet Başkanları’nın sert çıkışlarına bir nebze olsun soğuk su serperek, bir nebze olsun havayı yumuşatabilme inancımıza dayanmaktadır!...

Olsun Türkiye ve olsun bütün dünya, böylesi şartlar altında yarınlarına umutlu bakışlar atfedemez. Eder diyen ise; ya zır cahil veya aklını yitirmiş bir mecnun diyebiliriz!...

Günümüz Türkiye’si bilhassa civar ülkelerle iyi komşuluktan ziyade, yakın dostluk bağlarıyla perçilenebilecek güçlü unsurlarla mücehhez olmalıdır.

Ne var ki, günümüz Türkiye’si bütün bu saydıklarımızdan bir çoğuna sahip değildir. Bu durum ise Milletler sosyetesinde ona eksi puan kazandırmaktadır.

Böylesi bir durumda; Sayın Erdoğan mı yoksa, Sayın Putin mi haklı gibi falcılık yapmaya lüzum yoktur. Zira, hemen her şey tüm çıplaklığı ile meydandadır. Cihan Hâkimiyeti stratejisinde Türkiye toprak konumu dolayısıyla olağanüstü değer taşıyan bir ülke durumundadır. Dolayısıyla, toprak bütünlüğünü koruyabilme ve ülkeler arası olumlu kazançlar bahsinde her daim başta olabilmeye mecburdur.

Bu kademsiz gidiş nasıl son bulabilir? Çok basit. Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan, Sayın Rus Devlet Başkanı Putin, sen-ben çekişmesi yerine, müşterek bir yol çizdikleri zaman bütün anlaşmazlıklar son bulur ve böylece Cihan Ülkeleri sosyetesinde mezkûr iki Devlet, bir bütün olarak şerefli yerlerini alırlar!...

Şimdi soruyorum, meseleye bu açıdan bakan hiç oldu mu?...

Saygıdeğer okuyucularım, yeni bir makalemde buluşabilme ümidi ile cümlenize hayırlı yarınlar diliyorum efendim.