Bir zamanlar çalıştığım iş yeri, Beyoğlu’nda olduğundan, boş zamanlarımda etrafı dolaşırdım. Eski adı, Circle Orient olan ve Emek Sineması ile İnci Pastanesi’nin bulunduğu tarihi bina dikkatimi çekmiştir. Emek kapalı ve bina harap durumdaydı. Eğer el atılmazsa, bulunduğu metruk ve harabe durumundan kurtulamayacaktı.

Benim eski ve tarihi eserlerin korunması, kültür mirasına ve topluma kazandırılması hususunda, ne kadar hassas olduğumu herkes bilir. Binanın renevasyonu gündeme gelince, bazı yazarlar ve toplum örgütleri, eylemler yaptılar. Bir tarih yok ediliyor dediler. Binanın önünde, günlerce nöbet tuttular. Bu bina, şimdiki yerine taşınmadan önce, CIRCLE ORIENT adıyla benim de yönetiminde bulunduğum, Büyük Kulüp’ün, ilk kurulduğu mekandı. Bu nedenle, binaya gittim, kendimi görevlilere tanıtarak, gezdim, inceledim. Bina bitmişti, tarihi Emek Sineması, harebe durumundaydı. Bu tarih hazinesini, tarihi özellikleri korunarak, restore etmek, sanat, yaşam mekanları ile topluma kazandırmak şarttı. 
Kendisini tanımam, hiç konuşmuşluğum yoktur. Zaten biz siyasetteyken, o, yoktu. Beyoğlu Belediye Başkanı’nın gayretiyle, restorasyon projesinin başladığını okudum. Geçen gün, TV’de, binanın, restorasyonunun, tamamlanmak üzere olduğunu işittim. Bitince, tekrar gidip, inceleyeceğim. Temennim, tarihi özellikleri korunarak, burası, tekrar halkımıza kazandırılsın, hizmet etsin. 
Yeri gelmişken, bir hususu daha dikkate getirmek istiyorum. Beyoğlu’nda, aynı şekilde, her geçen gün elden çıkan, harebeye dönen Narmanlı Han binası vardır. Burasının da tarihi özellikleri korunarak, kültür ve sanat merkezi olarak, halka kazandırılmasını bekliyorum. Emek Binası gösteriyor ki, istenirse yapılabiliyor. Atatürk Kültür Merkezi, yıllardır, kaderine terkedilmiştir. Önce, orayı yıkarak, cami yapmak istediler. Sanat çevrelerinden gelen tepki üzerine, vazgeçmiş göründüler, adeta İstanbul halkına nisbet olsun diye kapattılar. Avrupa, kültür başkenti ünvanını taşıyan İstanbul’da, bir opera ve kültür mekanı yoktur. Kapanmadan önce, İstanbul Senfoni Orkestrası konserlerini, her hafta izleyen bir grubumuz vardı. Sn. Erdal İnönü, Sn. Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer, Mülkiyeli Sn. Orhan Karul, Sn. Org. Aytaç Yalman buluşurduk. Şimdi, Senfoni Orkestrası mekansız, Fulya’da, CKM’de, bazen Kırdar’da, konserlerini aksatmadan sürdürmeye çalışıyor. Lütfen, Atatürk Kültür Merkezi’ni, konser salonu ve opera binası olarak, İstanbul’a kazandırınız. 
Bu durum, bana, kurucu mütevelli heyet üyesi olarak, 10 yıl  görev yaptığım, Kadir Has Üniversitesi’ni hatırlattı. TBMM’de, Kadir Has Üniversitesi’nin kurulmasına yardımcı olmuştum. Plan, Bütçe Komisyonu’nda ve genel kurulda, Kadir Has, Galatasaray, Yeditepe, Bilgi Üniversitelerinin kuruluşlarını, bir paket olarak yasalaştırmıştık. Kadir Has Üniversitesi’nin binası yoktu, Haliç’te bulunan, Tekel İdaresi’nin boşalttığı, Maliye Bakanlığı ve  milli emlaka ait olan eski tütün fabrikası aklıma geldi. Özel bir görüşmemde, rahmetli Kadir Bey’e bahsettim. İlgilendi, gidip görelim dedi. Prof. Dr. Mithat Sanan, Dr. Mücahit Atmanoğlu ile birlikte gezdik. 1861 yılında yapılan, bu muhteşem bina, yıllardır, terk edildiğinden metruk ve harap vaziyette idi. Bu harabe nasıl kurtulur diye, endişeyle düşündüm. TC. Maliye Bakanlığı, mülkün sahibi idi. O tarihte Cumhurbaşkanı Sn. Demirel, Başbakan Sn. Mesut Yılmaz’ın, değerli dostum, Maliye Bakanı, Sn. Sümer Oral’ın, büyük ilgi ve yardımlarıyla, binayı 49 yıl kira ile tahsis ettirdik. Burada, şu hususu da ifade edeyim. Size verdik demekle olmuyor. Ben günlerce, Ankara’da kaldım. Elimde evraklar, bir odadan, bir odaya, evrak takip ettim. Onay yazısını, Bakan Sümer’in önüne getirebildim. Bu vesile bile, gene o tarihlerde, Milli Emlak genel müdürü olan mülkiyeli Sn. Doğan Cansızlar’a da teşekkür borçluyum. Bina bize verildi. 
Nasıl ihya edeceğiz konusunda, dünyaca ünlü mimar, Prof. Dr. Mehmet Alper’i bulduk. Mehmet, titiz, fedakar, günler geceler alan çalışmalarıyla, Anıtlar Yüksek Kurulu’ndan gereken onay, müsadeler alınarak, binanın restorasyon ve restitüsyonunu, büyük bir vukufla,  tamamladı. Çok şükür ki, hayatını, Türkiye’ye hayır işleri yapmaya adamış olan, Sn. Kadir Has sayesinde, hiç para sorunumuz olmadı. Üniversite binasını yaparken, bu tarih hazinesinin altından, Roman, Bizans, Osmanlı dönemlerine ait, muhteşem, eski eserler çıktı. Yerebatan gibi sütunlu eser bulduk. Binanın altında bulunan dehlizin, Bizans dönemin’den Eyüb’e kadar uzandığı söylendi. Biz, Üniversitenin altındaki dehlizin üstünü, camla kaplayarak, ışıklandırdık. Bu tarihi eserlerin, bulunduğu kısma, Sn. Rezzan Has adını vererek müze yaptık. Bu tarihi atmosferde, düzenlediğimiz kokteyller ve klasik müzik konserleri, herkesi büyülüyordu. 
Şimdi Haliç’in kıyısında, dev bir eser. Kadir Has Üniversitesi, yükseliyor. Vatanımıza, Kadir Bey’in istediği gibi, Atatürkçü, aydın gençleri yetiştiriyor. Dünya ölçüsünde, eğitim veriliyor. Bizler de böyle müstesna bir eseri yaratmaktan dolayı haz ve onur duyuyoruz.  
Verdiğim emek ve katkıyı helal ediyor, kurucumuz, Sn. Kadir Has’ı rahmet ve minnetle anıyorum. İşte bu şekilde, eski ve tarihi eserlerin kültür ve tarihi mirasımıza kazandırılması, herkese örnek olmalıdır.