Elvan Toprak: “Gündemin İçinde Olmak, Hep İstediğim Yaşam Tarzıydı.” 

Öncelikle bize kendinizden bahseder misiniz? Spikerliğe ilk adımı nasıl attınız? 

1992’de Malatya’da doğdum, üniversiteye kadar olan eğitim hayatımı Malatya’da tamamladım.  2011 yılında Mersin Üniversitesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümünü kazandım. Hayalini kurduğum bölümü kazanmakla birlikte hedefime bir adım daha yaklaşmış oldum.  Üniversite hayatım boyunca alanla ilgili hep aktif bir öğrenci oldum.  Kendimi bildim bileli; öğrenmeden, okumadan, araştırmadan duramam. Öğrencilik hayatımda da bu alışkanlıklarımı sürdürdüm aynı zamanda öğrendiklerimi uygulamaya geçirmekten hiçbir zaman geri durmadım.  Çektiğim kısa filmler ve haberlerle çeşitli festivallerde derecelere girdim ve bazılarından ödüllerle döndüm.  Dört yıllık üniversite hayatımın ardından diplomayı alır almaz İstanbul’a gittim.  Bir dizi setinde yaklaşık 6 ay asistan olarak çalıştım.  Sette çalışmak öncelikli hedefim, muhabirlik alanında çalışmak bu hedefimde eşdeğer olan diğer hedefimdi. Sette çalışmanın bana göre olmadığını anladığım sırada daha önce öğrencilik yıllarımda bir yaz döneminde tecrübe edinmek için çalıştığım kanalla irtibata geçtim. Kanal olumlu karşıladı iş talebimi görüşmek için İstanbul’dan ayrılıp Malatya’ya geldim ve Türkiyem TV’de muhabir olarak çalışmaya başladım. Daha sonra Spor müdürünün yönlendirmesiyle spor haberlerini de sundum. Bu kanalda yaklaşık 6 ay çalıştıktan sonra çeşitli sebeplerden dolayı ayrılmak zorunda kaldım. Hemen ardından Malatya’da yayın yapan bir başka uydu kanalıyla ERTV’ye bir arkadaşımın tavsiyesiyle başvurdum. Bu kanalda spiker olarak başladım fakat çok yönlü olmak her zaman tercihim olduğundan bu kanalda da editörlük muhabirlik alanlarında da hep etkin oldum. Yaklaşık bir buçuk yıldır ERTV’de haber editörü, muhabir ve spiker olarak çalışıyorum. Aynı zamanda Fırat Üniversitesi’nde iletişim bilimleri alanından yüksek lisans yapıyorum.

Neden Spikerlik? 

Gündemin içinde olmak, küçüklükten beri hep istediğim yaşam tarzıydı ve spikerliğin de gündemin içinde olan mesleklerin başında geldiğini düşünüyorum. Bu yüzden spikerlik, muhabirlik, haber editörlüğü mesleklerinin tam bana göre olduğunu düşünüyorum. “Birbiriyle ilişkili bu mesleklerden hangisiyle anılmayı istersiniz?” diye soracak olursanız “muhabirlik” diye cevaplandırırım.

Örnek aldığınız isimler var mı ? 

Haberleri doğal ve eleştirel yorumlama tarzından dolayı Fatih Portakal örnek aldığım isimlerin başında geliyor. NTV ana haber sunucusu Seda Öğretir başarılı bulduğum isimlerin başında. Bu sıralamayı, yine NTV’de sabahları “Haber Merkezi” adlı bülteni sunan Burcu Kaya takip ediyor. Benim spikerlikle ilgili örnek aldığım isimlerin sıralaması böyle. Muhabirlik alınanda ise CNN TÜRK’ÜN muhabirlerinden Göksel Göksu, örnek aldığım isimlerin en başında geliyor. Yaklaşık 20 yıldır muhabirlik yapan Göksu’nun, hem derlediği belgeseller hem de imza attığı haberlerini hep örnek alıyorum. 

Kendinizde bir şeyleri değiştirme imkanınız olsa neleri değiştirirdiniz?

Bazen çabalamam gerekenden daha az çalışıyorum. Sonra kendime kızıyorum çünkü hedeflerime ulaşmak için daha çok çalışmam gerekiyor. Sanırım kendimle ilgili bir şeyleri değiştirmek istesem bir şırıngayla kendime daha fazla çalışma azmi aşılardım. 

Medya ile aranız nasıl? Televizyon, internet, gazete, dergi gibi iletişim araçlarından ne şekilde faydalanıyorsunuz? Sosyal medya ile aranız nasıl?

Tabi ki iyi. Çünkü iyi olmaması mesleğimden koparır beni diye düşünüyorum. Bizim mesleğimiz gündemi aktarmaktan geçtiği için gündemi takip etmeyi de zorunlu kılıyor. Var olan gündem bir önceki ve bir sonraki gelişmeler genel olarak birbiriyle bağlantılı olduğu için birini kaçırmak konuya hakimiyet kaybettiriyor.  Ve bizim mesleğimizde gündemin nabzını tutmak şart, takip etmekse ihtiyaçtır. Bu ihtiyacı karşılayamayan ‘ölür’ yemek yemeyen insan bünyesinin iflas etmesiyle aynı şey bu. 

Sosyal medyayla aram iyi fakat ben bu ağla olan bağlantımı arkadaş fotoğraflarına bakmaktan daha çok sitelerin, platformların öne çıkardığı başlıkların detaylarına bakmakla kuruyorum.

ER TV’deki çalışmalarınızdan bahseder misiniz ? 

ERTV’ye spiker ve internet sitesi editörü olarak başladım.  Daha sonra sahada olmayı talep ettim. Asayiş haberlerinde nadiren bulunuyorum, çoğunlukla özel haberler yapıyorum. Ulusal haber editörlüğü yapmaktayım aynı zamanda bir saati bulan bir bültenimiz var “sabah ajansı” onu sunuyorum. 

İyi haber spikerini siz nasıl tarif edersiniz ? 

Haber alma, verme, yani bu enformasyon halkasında güçlü bir zincir olmak gerekiyor. Her ne kadar halk arasında genel olarak iyi spikerlik “düzgün anlatımla” örtüşse de ben iyi bir spiker olmada bu kriterden daha önemli etkenlerin de olduğunu düşünüyorum. Habere hakim olmak, ele aldığın/sunduğun haberin üstüne bir şeyler koymak/eklemek, elindeki bilgiyi anlaşılır vermek bu noktaya bağlı olarak doğru telaffuz, vurgu ve tonlamalar, yani iyi bir diksiyon giriyor, böyle uzayıp giden kriterler var. Tabi bu saydıklarımız görünürde olanlar bir de arka tarafa baktığımızda sahadan gelen yani muhabirlik yaparak ya da editörlük yaparak spikerliğe geçmenin artılarının daha büyük olduğunu düşünüyorum. 

Medya dünyası rekabetin yoğun olduğu bir alan siz nasıl değerlendiriyorsunuz ? 

Kesinlikle öyle yoğun bir rekabet var. Bu durumun önde gelen faktörlerinden biri dışarıdan bakınca bu sektörün çok çekici geliyor olması. Ekran önünde olma arzusu da bu durumu pekiştiriyor.  Bu durum sektöre dahil olma adına yaşanan bir rekabetken bir de sektörün kendi içinde yaşadığı rekabet var. Reklam pastasından daha büyük pay alma adına kanalların birbiriyle rekabeti, buna bağlı olarak çalışanların rekabeti bir biriyle iç içe geçmiş şekilde sürüyor. Bu sektörü elinde tutan medya  patronlarının ekonomik kaygıları bu rekabeti besleyen en önemli kaynaklardan biri durumunda.  Sektör çalışanları arasındaki rekabette ise rakipleri nakavt etmenin kriteri kendini geliştirmekten geçiyor. Tırnak içinde söylüyorum ‘işini iyi yapmak’, dil bilmek, mesleki tecrübe ve mesleğin gerekliliği olarak olabildiğince her alana hakim olacak bilgi ve alt yapı; hukuk literatüründen bilime, teknolojiden sinemaya, spordan sağlığa, bu kadar birbiriyle alakasız alakalı her alanda bilgiye sahip olmayı gerektiriyor bizim mesleğimiz. Böyle gereklilikleri olan bir mesleğin içinde derin rekabetler yaşanmakta, diğerlerinden sıyrılmak ve öne çıkmak çok kolay olmamakla birlikte yine kişinin kendi elinde diye düşünüyorum.

Spikerlik rol model işlerden biri haline geldi bunu nasıl değerlendirirsiniz ? 

Günümüzde ekran önünde olma isteği ön plana çıkıyor. Oyuncu olmak isteyenlerin haddi hesabı yok. Ekran önünde olma arzusundan dolayı spikerliğe de rağbet arttı. Fakat burada kriter olarak spikerlik mesleğini gerçekten yapma arzusuna bakmak lazım. 

Sizce spiker olabilmek için iletişim mezunu olmak şart mıdır ? 

Sektörde “okullu”, “alaylı” ayrımı var. Bence okullu olmak şart değil fakat okullu olmanın yani kitle iletişim araçlarının hakim olduğu bu sektörde çalışmak için iletişim fakültelerinden mezun olmanın artıları da yadsınamaz.  Ben bu sektörde henüz çok köklü değilim fakat öğrencilik hayatımdan bu yana tanık olduğum kadarıyla bir değerlendirme yapacak olursam; birçok alaylı tanıdım, içlerinden başarılı olanlarda vardı bana göre başarısız olanlarda. Alaylı olanlar işin sadece kendine lazım olan kadarını öğrenmiş ve sürdürmüş. Tabi bu kişiye göre değişir, mutlaka ki bunlar içinden kendini geliştirenler vardır. Öte yandan, okullulara baktığımızda; mezun olduklarında işin pratik kısmında, sektörde aktif olarak çalışanlara göre eksik olduklarını görüyoruz. Fakat okullu olan bu sektörde çalışmaya başladığında ondan istenilenden daha fazlasına hakim olabiliyor. Yani alaylılar işi biliyor evet ama okullu olup aktif çalışanlar hem işi hem de işin abc’sini biliyor. Tabi yine eklemek istiyorum, bu durum kişinin bireysel çabasına göre farklılık gösterir.

Yeni Medyanın ( Sosyal medya ve internet ) Geleneksel Medyayı ( radyo – tv – gazete ) Yok edeceği söyleniyor bunu nasıl değerlendiriyorsunuz ? 

Ben tam anlamıyla yok edebileceğini yeni medyanın, geleneksel medyayı süpürüp atacağını sanmıyorum. Türkiye için düşünürsek geleneksel medya içinde radyoya baktığımızda 1927’de başlayıp bu yıllara kadar uzanan bir süreç,  gazetecilik tarihine baktığımızda ise Osmanlılara kadar uzanan bir bağ var, televizyon 1952’de başlayan deneme süreçlerini saymazsak 1967’den itibaren hayatımızda. Dolayısıyla bu kadar köklü bir alışkanlığı söküp atmak bence pek de mümkün görünmüyor.  Geleneksel medyada televizyon öne çıkan araçlardan biri ve hemen hemen bu aygıtın girmediği ev yok diyebiliriz. Bu kriterler düşünülünce geleneksel medyanın toplumda bir köklü alışkanlık halinde olduğunu söyleyebiliriz. Öte yandan yeni medyaya baktığımızda henüz toplumun tüm tabakalarında aktif şekilde kullanılmadığını hatta aktiflik bir yana her kesime henüz ulaşmadığını görüyoruz. Ayrıca, geleneksel medyada bahsettiğimiz alışkanlık hakimken yeni medyada tırnak içinde söylüyorum ‘bağımlılık’ın hakim olduğunu söylemek sanırım çokta yanlış olmaz. Günümüzde yeni medya, geleneksel medya karşısında daha fazla öne çıkıyor. Özellikle sosyal ağlarda öne çıkan gönderiler bazen gündemi belirliyor. Bu durumda yeni medyanın geleneksel medyayı etkilediğini gösteriyor.  İnteraktif bir süreç var yeni medyada oysa geleneksel medyada daha çok tek yönlü bir iletişim süreci işliyor. Mevcut durumu düşünerek bu konuya ilişkin bir öngörüde bulunacak olursam evet yeni medya hızla yayılıyor ve etkisi gün geçtikçe artıyor fakat geleneksel medya her zaman hayatımızın bir parçası olarak varlığını sürdürecek.

Boş zamanlarınız nasıl değerlendiriyorsunuz?

“Boş zamanım olmuyor” desem ne kadar inandırıcı bulursunuz bilmiyorum ama bu cümleyi gerçek anlamıyla söylüyorum boş zamanım olmuyor. İşten arta kalan zamanımda yüksek lisans eğitimim dolayısıyla derslere ayırıyorum. Yazmam gereken makaleler, tamamlamam gereken ödevler, araştırmalar derken gün bana yetmeden bitiyor.  Şuan yaz aylarındayız bundan dolayı, hem iş yerinde yaz sezonu dolayısıyla iş yüküm hafiflemiş durumda hem de ödev yoğunluğum yok fakat yine de araştırmam gerekenler ve okumam gerekeneler listesi hayli kabarık şuan bu listeyi en aza indirgemeye çalışıyorum. Genel olarak gezmeyi ve yeni yerler keşfetmeyi çok seviyorum elime fırsat geçtikçe kendimi yeni yerler görmekten alıkoymam. Bu fırsatı yaratmak için de her zaman şartları zorlamışımdır.

Hayatımın Kitabı/Filmi diyebileceğiniz bir kitap/film var mı?

Maalesef yok. Varsa da henüz ben denk gelmedim. Ama beni çok etkileyen yapılar anlamına çekecek olursak bu soruyu, o zaman birden fazla yapıdan bahsedebilirim. Ama bunlar içinden benim için öne çıkanı söyleyecek olursam Henrı Charrıere’ın “kelebek” adlı kitabı beni derinden etkileyen yapıtlardan biri. Özgürlük için verilen mücadele ve onca hüsranla sonuçlanan girişime rağmen karakterin umudunu hiç yitirmemesi beni oldukça etkilemişti.

KırmızıTürk- spiker dünyası hakkında neler söylersiniz ?

Tematik siteler içinde düşünecek olursak gözlemleyebildiğim kadarıyla mevcutta var olanlar içinden sıyrılabilmiş durumda. Ayrıca spikerlerin kendine dair notlar bulabilecekleri bir platform. Bu bağlamda sektörel anlamda da önemli bir görev üstlenmiş durumda. Derlediği röportajlarla sektörde çalışanların birbirini takip etmeleri ve birbirinin tecrübelerini öğrenmeleri için bir olanak sunuyor. Bu bağlamda bizlere ve bu sektöre ilgisi olanlara artılar sağlıyor.  

Gelecek planlarınız nelerdir? Şu an bulunduğunuz konumdan memnun musunuz ve gelecekte kendinizi nerelerde görmek istersiniz?

Şu an bulunduğum konumdan evet memnunum henüz 25 yaşındayım ve hedefime ulaşmak için bugüne kadar yapmam gerekenleri yapıp yaptığım planlama içinde olmak istediğim basamaktayım.  Muhabirlik ve editörlük anlamında kendime güveniyorum. Şuanda bu alanda üstüne koyarak ilerlemeye çalışıyorum. Önümüzdeki yıl mastır eğitimim kapsamında yurt dışına gitmeyi planlıyorum. Dönüşte İstanbul’da bir tematik haber kanalında parantez açmak istiyorum burada NTV, CNN Türk ve Habertürk hayalimi süsleyen kanallar, buralarda muhabir olarak başlamak istiyorum.  İleride kendimi işini layıkıyla yapan çok sayıda başarılı haberlere imza atmış bir muhabir olarak görmek istiyorum.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey, takipçilerinize vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Çevremdekilere her zaman verdiğim bir mesaj vardır benim; “emek verilince olmayacak şey yok”. İstediğin şey için emek vermek o istediği şeye götürüyor insanı mutlaka, ben buna çok inanıyorum.   Ayrıca, bu hayatta tutunmak için maddi bir sermayesi olmayanlara söylemek istediğim bir şey var; sermaye olarak başarı biriktirsinler. Başarının yolu çok emek vermekten geçiyor. Ben başarım sermayemdir diye çıktım yola.  Şimdiye kadar bu anlamda yüklü bir sermaye biriktirdim diyebilirim. Tabi ki daha da biriktirmem gerekiyor.  Bir de zamanda önemli bir faktör örneğin; Türkiyem TV’de ilk kayıtlarımı izlediğimde şimdiye oranla arada uçurumlar olduğunu görüyorum. Bence çok kötüymüşüm, ben olsam bana haber sundurmazmışım.

Röportaj ve fotoğraflar : Cengizhan KAYA 

Gülay Üserbay: “Ben Bir Sağlık Komandosuyum.” 

“Sağlık Programlarında Show Yapılmamalı.” 

Öncelikle bize  kendinizden  bahseder misiniz? Medyaya ilk adımı nasıl attınız ?

Uzun yıllar sağlık sektöründe yöneticilik yaptım. Eski Alman hastanesinin 9 yıl boyunca Basın ve  halkla ilişkiler müdürlüğü görevinde bulundum. Hastanede çalıştığım dönemlerde Tv kanallarında  sağlık programları olmadığını gördüm, yani Tv lerde bir eksikliği yakalamış oldum, o halde ben yapabilirdim bu sağlık programını. O dönemdeki asistanım hala söyler bana; Gülay Hanım siz zaten TV programı yapmayı hep hayal ediyordunuz diye. Hiç bir şey tesadüf değil şu hayatta. Mesleki olarak hayal ettiğim her alanda var oldum şükürler olsun. Ve bir gün hastanedeki çalışma odamda ilk TV projemi hazırladım ve o dönem show tv ye sundum ve kabul edildi. O yıllardan bu yana 17 yıl geçmiş. ve tv programlarıma hiç ara vermeden devam ediyorum. 

Neden Medya? 

Aslında hastanedeki görevimdeyken basınla ,gazeteci ve tv de görev yapan arkadaşlarla hep iç içeydik. Ben onlara haber kaynağı idim, güncel sağlık konularında doktor röportajları verdirir, ana haberde önemli sağlık sorunları hakkında dr.( uzman) görüşlerine yer verdirirdim.  Sağlık gibi önemli bir değer hakkında doğru –güvenilir Tıbbi bilgiyi kamuoyunla paylaşmaktı hedefim , ve bunu da en güzel görsel ve yazılı medyada verebiliyorduk. İnsanlar yaptırdığım  sağlık haberlerinden ve benim sunduğum programlardan sonra hastaneyi arayıp hem teşekkür ediyor hem de sağlıklarına katkıda bulunduğumuzu sağlıklarına kavuştuklarını söylüyorlardı. Bunlar beni çok motive ediyordu, ben şunu keşfetmiştim yaşamımda; Ben bir Sağlık komandosuyum, ve insanlara  gerçek ve doğru sağlık bilgilerini vermekle yükümlüyüm. hayat mottom bu oldu yıllar içinde. Benim  insanların sağlığına katkı sağlamak gibi bir misyonum vardı. O nedenle de en iyi mecra olan TV kanallarında Sağlık programları yapmaya hiç ara vermeden devam ediyorum ve ömrüm yettikçe de edeceğim inşallah.  Aynı zamanda Türkiye’de ilk sağlık programını hazırlayıp sunan kişilerdenim  Cengizhan bey.

Kendinizde bir şeyleri değiştirme imkanınız olsa neleri değiştirirdiniz?

Kendime kişisel gelişim anlamında çok şey kattım yıllar içinde, kendimden hoşnut oldum daima, kendimde değiştirmek istediğim bir yönüm yok diyebilirim, ancak kendime bir şeyler katma çabasında oldum hep, dönüşmek değişmekten çok daha anlamlı bana göre….ben de bunu yapıyorum hayatımın her alanlında.

Medya ile aranız nasıl? Televizyon, internet, gazete, dergi gibi iletişim araçlarından ne şekilde faydalanıyorsunuz? Sosyal medya ile aranız nasıl?

Ben gerçek medya ile var oldum ve her zaman onun yanındayım. Yani TV –Gazete- Dergi. Yaşadığımız iş dünyasında  bazı söylemler var ,Tv ler bitti internet devri başladı diye, Tv ler bitebilir mi hiç? Her zaman ihtiyaç olan en önemli medya organı. Keza gazete ve dergicilik. O nedenle Tv seyreder gündemi kıyaslarım, haberi tv den izlerim canlı canlı, ve her gün gazete okurum( gerçek gazete) internetten okumam yani. şu an zaten yayın kurulunda da bulunduğum ulusal bir sağlıklı yaşam dergisi Dr.Portakal  ‘da değerli hekimlerimizle sağlık üzerine Röportajlar yapıyorum. İki ayda bir çıkarıyoruz  ve tüm gazete bayilerinde satılıyor. Sonuç olarak ben hem Tv de –Hem dergicilikte- hem de sağlıklı yaşam danışmanlığı konularında çalışmalarımı profesyonel olarak devam ettiriyorum. Sosyal medyada şu an esen fırtınaya kendimi kaptırmadım hiç, mütevazı şekilde işimle ilgili olarak kullanıyorum sadece. Çünkü sosyal ağların içerik ve kişiyi hiç de doğru yansıtmayan bir paradigması var,bu beni mutsuz eder,bu yüzden son bir yıldır tweterde yokum.yakın zamanda hiçbirinde olmamayı düşünüyorum.İnsanlar beni Tv de izlesinler, dergimizi okusunlar,work shoplarıma gelsinle beni izlesinler canlı canlı. İletişim olmadan sosyal medyadan kimseye doğru mesajı veremezsiniz. O nedenle TV ler hep olmalı- dergiler hep olmalı- gazeteler hep olmalıdır.

Tv’deki çalışmalarınızdan bahseder misiniz ? 

En son tv 360 kanalında Doğal Yaşam ve  sağlıkla kal programlarını hazırlayıp sundum. Şimdi yeni yayın dönemi için yeni kanallar ile yeni projeleri görüşüyoruz yapımcılarla ve kanal yöneticileri ile. Eylül ayında inşallah yeni bir programa başlayacağız.

Sağlık programları oldukça yaygınlaştı sağlık programlarıyla. ilgili neler söylersiniz ? 

Aslında gerçek anlamda sağlık programı yapan beş parmağın üçüdür maalesef. Onlarda benim meslektaşlarım aynı jenerasyondan.  Benimle birlikte beşi bile bulmaz. Adı sağlık programı olarak lanse edilip, sağlık alanından gelmeyen, sektörü tanımayan, Tıp etiğini bilmeyen kişiler ne yazık ki sağlık programları sundu bu ülkede. Ama ne oldu şimdi hiçbiri ortada yok, çünkü kanal yönetimi net olarak gördü  iş bilmeyenlerle iş yapmanın sonuçlarını. Kanallara  RTÜK ‘den cezalar yağdı bu ,işi bilmeyen, profesyonel olmayan sözüm ona sunucular ve yapımcılar yüzünden. Etik olmayan her şey yapıldı reyting ve para uğruna. Şimdi neyse ki çoğu temizlendi bu sağlık  simsarlığı yapan kişilerin. 

İyi sağlık programının özellikleri nelerdir ? 

Öncelikle sektörü tanıyan, hekim dilini bilen, Tıp etiğini bilen, uzun yıllar sadece Sağlık alanında uzmanlaşmış kişilerin hazırlayıp  sunacağı bir program olmalı . Mesela Sağlık programcılığı artık Medya ödüllerinde kategori olarak yer almalı, sağlık programcılığını hem sağlık sektöründe hem medyada emek vermiş kişilerin yapması gerekir. Hiçbir altyapısı olmayan, sadece görselliği olan, mesleki bilgisi ve tecrübesi olmayan kişiler bu işi yapmamalı, zaten yapanların sonuçlarını gördük ve görüyoruz yıllardır. Bu konuda ciddi bir yozlaşma oldu ekranlarda ne yazık ki. Tabii ki programın içeriği çok önemli, amaç insan sağlığına katkı sağlamak olmalı her zaman. Hem sunucu hem konuk dr.gerçek tıp bilgisini anlaşılır şekilde izleyiciye güven vererek aktarabilmeli .

Sağlık programlarında show yapılmamalı, sağlık ciddi bir konudur, ve Reyting kaygısı olmadan yapılmalı. Son yıllarda  pek çok programda sağlık üzerinden  gözyaşı-dram ve acıyı paylaşıyorlar bu olmamalı, insanlara doğru sağlık bilgisini vermek için dram yaratmak gerekmiyor. O nedenle bazı hekimleri  programlarda bu konuların içine de sokuyorlar, Tıp mensubu değerli hocalarımızın bundan dolayı çok fazla şikayetleri oldu .

İyi sunucuyu  siz nasıl tarif edersiniz ? 

Öncelikle tabii ki Türkçemizi  doğru kullanan, güler yüzlü, canlı yayındaki hataları çok çabuk kavrayıp hızla düzeltebilen, acısını ekranda ne olursa olsun yansıtmamaya gayret eden, hızlı değil ama akıcı konuşabilen, cevaplardan soru çıkarabilen ,ve sadece o anda olabilen, anı tam olarak yaşayan ve yaşatan…

Medya dünyası rekabetin yoğun olduğu bir alan siz nasıl değerlendiriyorsunuz ? 

Bence adil olmayan rekabetin yaşandığı bir arena desek daha doğru olur. Bu alanda hiçbir eğitim –deneyim- tecrübesi olmayan   Birtakım kişiler  son yıllarda Medyaya sızmış durumda. Büyük bedeller ödeniyor hatta ve bir bakıyorsunuz siz dişiniz tırnağınızla  çalıştığınız medyada taviz vermediğiniz için ikinci plana geçebiliyorsunuz.  Kayırmacılık  sayesinde   mesleği hiç bilmeyenlerin –emek vermeyenlerin bir anda tepe yönetimler ve sunuculuk  görevlerine getirildiğine çok tanık olduk. Bu bir süreç ama o da bitecek ; her kötü şeyin son bulduğu gibi. Bizim mesleğimiz Tv programcılığı, sunuculuk. Bu uğurda 17 yıl aralıksız görev yapıyorum, emeğe ve bilgiye saygı gösterilmesi en büyük dileğimdir benim. Tv yöneticileri bu gerçeği göz ardı etmesinler lütfen. Sağlık programcılığı yapacak kişiler için kriterleri olmalı.

Spikerlik- sunuculuk rol model işlerden biri haline geldi bunu nasıl değerlendirirsiniz ? 

Görsellik hiç bu kadar önemli olmamıştı çağımızda. Çıkış noktası bu bence, herkes kendini bir şekilde göstermek- şöhret olmak istiyor, böyle bir algı oluşturuldu, bu talepler Tv lerden de gelince herkes Tv proramcılığı ve sunuculuk alanlarına yönelmeye başladı. Bu bir furya , ya geçici  şöhret , ya da sonu hüsranla bitti çoğunun. Yarışma programlarında neler oldu, insanlar intihar etti –hayatları yerle bir oldu biliyorsunuz. TV ler sizi rezil de eder vezir de. O zaman önce ne yapacağını ,donanımının ne olduğunu bilmeli insan. 

Sizce sunucu olabilmek için iletişim mezunu olmak şart mıdır ? 

Ben halkla ilişkiler ve sağlık iletişimi okudum. Hem sağlık sektöründeyim hem medyada.. Yani ben en doğrusunu yaptım aslında. Sağlık iletişimini ve sağlık sektörünü topyekün tanıyan ve bilen taraftayım. Zaten Sağlık programcılığı yapmak istemem de sağlık bilgimin olması, Tıp etiğini bilmem, hekimlerle aynı dili konuşabilmemle çok ilgili. Ben şuna inandım;  İNSANIN EN İYİ YAPTIĞI İŞ EN İYİ BİLDİĞİ İŞTİR. bende öyle yaptım…..Sunucu olabilmek için eğitim ve mesleki bilginin yanında yetenek çok önemli. Hem bilgiyi alabilme ve öğrenebilme yeteneği hem de mesleğin inceliklerini kapma yeteneği.Tabii ki doğru ve güzel konuşma ve anlatım olmazsa olmazıdır.

Yepyeni bir sağlık dergisi projesinin de içindesiniz bize bundan bahseder misiniz ? 

.Dr.Mehmet portakal. Çıkış noktamız ; Sağlıklı yaşam için yepyeni bir platform oluşturmaktı. Ben de iki ayda bir bu dergide Sağlıklı yaşam üzerine doktor röp.leri yapıyorum. Ağustos sayımızda yine çok önemli bir konuyu işledik. Bitkisel Tıp ve insan sağlığına yararları. Bu konuda da Bezmi alem Vakıf.Ün.fitoterapi merkezinin kurucu başkanı prof.Dr.Murat kartal ile çok güzel bir röp.gerçekleştirdik. Okumanızı öneririm. Tüm  dergi ve gazete bayilerinde ,DNR larda satılıyor. Bu derginin yayın kurulundayım aynı zamanda, dergide yer alacak konular hakkında ekip arkadaşlarımla fikirleri paylaşıyoruz.

Boş zamanlarınız nasıl değerlendiriyorsunuz?.

Aslında kendim için daima zaman yaratırım. Hafta sonları köpeğim Lucky ile Sahilde uzun yürüyüşlerimiz var, Haftanın  iki günü pilates yapıyorum , Kış mevsiminde hafta içi her gün bir sporcu grubumuz var onlarla bir saat Fitness çalışmamız var.

Ben bitkiler dünyasını çok severim o nedenle beni organik Pazar yerlerinde, İstanbul’a  yakın köylerde , tarım alanlarında domates biber toplarken veya çiçek ekerken  görebilirsiniz.Balkonumda güzel saksılarım var ayrı ayrı onlarla ilgilenir, sular, bakımlarını yaparım.Ev yemeklerini ve evde yapılan her şeyi çok severim. Yoğurdumu – salçamı – ekmeğimi ve reçellerimi hep kendim yaparım. Üretim yaptığım her şey beni mutlu eder.Hayatıma anlam katan her şey beni mutlu eder, ben bir şeyi satın almaktan ziyade bizzat üretmeyi çok seviyorum. Doğada fotoğraflar çekip onları eski usul resim albümlerine koyuyorum. Bu fotoğrafların çoğunda tabii ki güzel köpeğim Lucky ile olanlar var. 

Türkiye’nin  önde gelen iş adamları ve kadınlarının oluşturduğu sosyal sorumluluk adına çalışmalar yapan C majör adlı koroda şarkı söylüyorum,bu da en sevdiğim alanlardan biri.

Çok kitap okurum, notlar alır analizler yaparım,arkadaşlarım ve ailecek yaptığımız hafta sonu kahvaltıları benim için vazgeçilmezimdir.Yen i senede( Ocak 2018)l üzerinde çalıştığım kitabım çıkacak  inşallah. Anı kitabı ,benim mesleki ve hayat yolunda yaşadıklarımdan derlediğim anılarım olacak.

Haber spikerliği düşünüyor musunuz ? 

Haber sunmak çok ciddi bir alan, ama sunmayı hayal etmedim değil:) Düşünebilirim evet.

KırmızıTürk- spiker dünyası hakkında neler söylersiniz ? 

Kendi alanınızda çok başarılı işlere imza atan bir mecrasınız. Kırmızıtürk bu sektörde emek verenlerin sesi oldu,kutluyorum sizi ve ekibinizi . Medya dünyasında çok önemli bir yere sahipsiniz. Biz programcı ve sunucuları destekleyen ve yanında olan bu tip kuruluşlara ve kişilere çok ihtiyaç vardı, siz bu ihtiyaca en üst düzeyde cevap veriyorsunuz.

Gelecek planlarınız nelerdir? Şu an bulunduğunuz konumdan memnun musunuz ve gelecekte kendinizi nerelerde görmek istersiniz?

En yakın gelecekte Anı kitabımı çıkarmak hedefim.TV de çok farklı bir içerikle ekranda olmak isterim, insanı anlamaya ve tanımaya yönelik psikoloji alt yapılı bir program. Ve sahnede şarkı söylemek gibi bir planım var, zaten korodayım, artık solo olarak da yer alacağım.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey, takipçilerinize vermek istediğiniz bir mesaj var mı? 

Beni herkes yaptığım sağlık programlarımdan ötürü tanıyor, güveniyor ve seviyor. Gittiğim her yerde mutlaka onlarla karşılaşıyoruz, bana güzel sözler  söylüyorlar. En sevdiğim söz de; Sizin programı izledikten sonra sağlığım ile ilgili şu kararı aldım, annem umutsuz bir durumdaydı, verdiğiniz sağlık önerileri ile iyileşti, depresyondaydım bana umut ışığı yaktınız, çocuğumu doğru hekime zamanında götürmeme vesile oldunuz gibi…Başında da değdim gibi benim misyonum İnsan sağlığına hizmet etmek, kakı sağlamak. Bu hep devam edecek, izleyicilerim beni takip etmeye devam etsinler ,onlarla her an tv de, dergide, konserlerimizde, yaptığım tüm sosyal sorumluluk çalışmalarında buluşuruz bir şekilde. Sağlık konusunda yapılan küçücük bir öneri, o insanın hayatını dönüştürebilir, yaşamında mutsuz bir dönemdeyse kişi  ona umut verebilmek onu hayata bağlar…..Ben de yaşamda bu insanlarla her zaman birlikte olmak istiyorum, elimden ne gelirse onlarla paylaşmak ve Hayata dair her şeyi  konuşmak-yazmak istiyorum…

Beni izleyicim ve okuyucumla buluşturduğunuz için sizin şahsınıza ve gazeteniz yönetimine  çok teşekkür ederim.Sevgilerimle. Gülay Üserbay www.userbay.com.tr 

Röportaj ve fotoğraflar : Cengizhan KAYA