-E aşk olsun arkadaş, neden zamanında bilgi vermedin, elimizden geleni yapardık.
-Teşekkür ederim. Gelmeniz yeterli. Hanım yanımdaydı, o ablasına gitti dinlenmeye, kız kardeşim sağ olsun, yengesini dinlendirmek için nöbete geldi.
-Muharrem bey, şaşırdım. Kadın erkek aynı odada yataklı hasta. Türkiye’de ilk defa rastladım. Nasıl, zor olmuyor mu?
-Bu türden başka hasta olmayınca, başka oda da bulunmayınca idare böyle münasip gördü.
Uzun uzun iki hastanın da hastalık belirtilerinin neler olduğunu konuştular. Hastalığın adı bile yoktu ama kendisi vardı ve iki insan şimdi deneme-yanılma yoluyla tedavi edilmeye çalışılıyordu.
Xxxx
Zinnur, ağabeyinin biraz uyumuş olmasını fırsat bilerek, uzun uzun onu seyretmeye başladı. Yüzünü ilk defa bu kadar yakından inceliyordu. ‘Ağabeyim iyileşecek mi acaba?’ diye kendi kendine soruyor ve milli karakteri icabı olumsuz gelişmeler kurguluyordu kafasında. Hayali kurgular gerçekmiş gibi hüzünleniyor, gözleri doluyordu. Ağabeyinin zaman zaman söylediği bir şarkıyı hatırladı.
Eli elimde yarin Allah canımı alsın
Teninin sıcaklığı bana hatıra kalsın.
Çok duygulanmıştı Zinnur.
Yengesi kaç gündür yıkanmamıştı. Üstü başı değişmeliydi. Onun için gelip iki gün refakatçi kalmak istemişti.
Muharrem rüyasında neler gördüğünü anlatacak durumda değildi. Gözlerini açtı. Kardeşi ona burnundan mamasını ve suyunu verdi.  Ter içinde kalıyordu beslenirken. Zinnur ağabeyinin terini sildi keağıt mendille.
Muharrem gözleri kardeşinde, ama ruh gözleri hatıra denizinde, düşünüp duruyordu. Hatıralarını bir daha yaşıyordu. Eşini, evlenme şartlarını, toplumun baskılarını, ailesinin, arkadaş çevresinin, yakınlarının imalı sözleriyle nasıl da evlenmeye ikna olduğunu hatırladı önce.
Sonra o geldi aklına, hatıra denizinde kulaç atarken akıntıya kapılmış açıldıkça açılmıştı. O yanındaydı. Kendi kendine konuşur gibi başını salladı, bakışları mahzunlaştı. Hüzün bulutu tüm ruhunu sarmışken, gözleri yalan söylemiyordu. Göz kapaklarını yarı kapattı. Hüznüne kardeşinin muttali olmamasını, kardeşinin hüznü fark etmemesini istiyordu. Hani devlet başkanları öldüğünde bayraklar yarıya indirilirdi ya, o da hüzünlendiği zaman göz kapaklarını yarıya kadar kapatırdı.
Zinnur ağabeyini izliyordu.  Ağabeyinin o şarkısını hatırladı. Terliyordu ağabeyi. Telaşlandı Zinnur. Hemen hemşireye seslendi. Hemşire Zinnur’un telaşını paylaşmaz bir tavırla odaya geldi. Hastanın tansiyonunu, ateşini ölçtü. Evet, nabız yüksekti ve ateş biraz artmıştı.
Hemşire çıktı. Zinnur endişeyle ağabeyini seyretmeye devam ediyordu. Muharrem çoktan hatıra denizine dönmüş ve kulaçlamaya başlamıştı bile. Yarı koma halindeydi adeta.
Muharrem kendini tahlil ediyordu.
DEVAM EDECEK...