Sıcak bir Ağustos günü, ‘nem nispeti yüksek’ diyor insanlar birbirine. Sohbet başlatma konusu oluyor yaz günleri.
Hastane odası dışarının sıcağından da, neminden de arındırılmış. Ama yine de ilaç kokularıyla vitamin ilaçları sarmaş-dolaş insanın genzine doluyordu. İklimleme cihazı çalışıyor. İki yatak var oda da, iki de yatan hasta. Fakat ilk anda görenlere ilginç gelen bir durum var. Bir kadın ve bir erkek hasta aynı oda da tedavi görüyorlar. İkisinin de refakatçisi var yanlarında.
Kadın beyaz tenli, ‘balık etinde’ diye tanımlanan kiloda, kameti yerinde. Yatağında uzanmış yatıyor, burnunda beslenme hortumu. Hortumun uzandığı yöne uzak durmamaya özen gösteriyor. Yata yata yanı eskidikçe yataktaki konumunu değiştirmek istiyor, ama hortumu her defasında ciddiye almak, ona uymak zorunda. Refakatçisi de bir hanım. Giyimiyle Karadeniz yöresinden olduğunu belli ediyor. Kıyafetleri din ile alakalarının göstergesi.
Kadın hasta kapı tarafındaki yatakta. Duvar tarafında ise erkek hasta yatıyor. Orta boylu, esmer, belirgin yüz ve kafa yapısı ile dikkat çeken bir insan. Onun da burnunda beslenme hortumu var.  Refakatçisi son derece kara bir kadın. Çirkin denebilecek bir görünümü var. Hastanın başında olmasa muhakkak allık-pudra marifetiyle kendini daha cazip gösterebilirdi. Her kadın doğuştan cazibeli olmayı bilerek gelirler dünyaya.
Hemşireler, tertemiz, beyaz kıyafetleriyle, ellerinde mutlaka tedaviyle ilgili bir nesne olduğu halde sık sık odayı ziyaret ediyorlar. Ateş ve nabız ölçüyorlar, yahut kan alıp şeker nispetini belirliyor ve hastanın başucundaki evraka sonuçları işliyorlar.
Muharrem bey gelen giden ziyaretçilerine defalarca tekrar ettiği hikeayesini yeni ziyaretçisine de anlatıyordu.
-Yutkunamadım. Yemek yiyemez oldum. Doktora gittim. Doktor ilaç verdi, ‘geçmezse 15 gün sonra yine gel’ dedi. İşte o arada İstanbul’a gelmiştik hanımla. ‘Çapa Hastanesi’nde bir muayene olalım’ dedi hanım.
-Ben hanımı hep dinlerim, dedi Muharrem sonra da kısa bir kahkaha attı. Nedense Türkiye’de erkekler hanımlarını dinlemeyi hep gülünecek bir durum ve davranış biçimi olarak algılarlar. Muharrem de muhatabına ‘Ben hanımı dinlerim’ dedikten sonra vaziyeti masumlaştırmak için bir kahkaha salıvermeye kendini mecbur hissediyordu.
-Refakatçi yok mu dedi ziyaretçi.
-Var, kız kardeşim yanımda, ama eczaneye ilaç almaya gitti.
-Kaç gündür buradasınız?
-Bir buçuk ay oldu.
Devam Edecek...