Elması elmas yapan, bilinen en sert taşlardan olması, saf karbon yani yandığında sadece karbondioksit salması ve çok rahat kesilip, çeşitli şekillerin firesiz verilebilmesi değildir. 
Geçmişte elmas alelade, her yerde bulunabilen bir taştı. Lüksemburg’ta 1880’li yıllarda De Beers firması parlak, sert ama firesiz işçilik yapılabilen elması stoklamaya başladı. Bir yandan da ülkenin en değerli pazarlama, iletişim dehaları ile işbirliğine girdi. 
Öncelikle yapılaması gereken; Her yerde bulunabilen ve rahatlıkla işlenebilen parlak, saf karbon alaşım artık rahatlıkla bulunmamalıydı. Bu karar üzerine şirket elmasları piyasadan toplamaya ve stoklamaya başladı. Ardından da iyi bir pazarlama stratejisi ile kadınlar en sevdikleri taşın elmas olduğuna ikna edilmeli, erkekler de kadınlara en sevdiği taşı hediye etmesi için teşvik edilmeliydi. 
Çok geçmedi ki sıkıştırılmış karbon genç kızların rüyası oldu. Evliliklerde “tek taş” geleneği türedi. Geçmişte nişan törenlerinde yüzük takılmaz iken, yüzük geleneği başladı. 
De Beers firmasından önce sıradan bir taş olan elmasa artık paha biçilemiyordu.
Doları dolar yapan da küreselleşmedir. Bugünkü geldiği nokta da dolar dünyanın her yerinde geçer ama örneğin Rus rublesi, Çin yuanı ve diğer para birimleri sadece kendi ülkelerinde geçer. 
Dolar da bugünlere yine çok iyi bir pazarlama stratejisi geldi. Pazarlama ve iletişim mühendisleri iş başındaydı. Geçmişte yaygın olarak kullanılan İspanyol gümüşünden dolara evrildi. Gümüş, kâğıda büründü ve kürselleşme kurgusu ile dünyaya dağıldı.
Gümüş sikke yani değerli maden gitti, kağıt dolar geldi. Bu kağıdın değeri kadar olan altın ya da gümüş ABD’de, ABD güvencesiyle saklandı. Aslında bu kâğıda sahip herkes artık ABD’ye bağlanmıştı.  
Kısa süre sonra ekonomiye hükmeden bu kâğıt para, bulunamadığında değeri artan, fazla olduğunda değerini yitiren yatırım aracına dönüştü. 
Yıllar yıllar sonra Avrupa Birliği de “Euro” ile aynı oluşumu yapmak istedi ama dolar etkisini yaratamadı. 
Günümüzde ekonomisi bağımlı ülkelerde; dolar ile dükkân, daire kiralanır; dolar ile mal ve hizmet sözleşmesi veya ihaleler yapılır. Türk lirası ile anlaşan bir yabancı futbolcu gördünüz mü? Göremezsiniz. Sizin topraklarınızdadır ama Türk lirası ile anlaşmaz. Örneğin İngiltere’de yabancı futbolcular “İngiliz sterlini” ile anlaşma yapar. Çünkü bağımlılık düzeyi düşük ya da yoktur. 
Kürselleşme adına her türlü devrim niteliği taşıyan operasyon, dolara hizmet eder. Uluslararası bankacılık denetim sistemi, özelleştirmeler, derecelendirme kuruluşlarının aktifliği, hatta NATO bile dolara hizmet eder.
Gümüş sikkenin yerini alan kâğıt dolar, karşılığı olmadan bol bol basıldı. Düşünsenize her bir kağıt parçası saf gümüş değeri ile dünyaya pazarlandı… Zenginliğe bakın!.. Her bir saf gümüş İspanyol sikkesi bugün yaklaşık 300 TL. ABD bir kâğıt parçası vererek sikke değerinde mal aldı. 
Hatta insanlar yatırım için bile dolar aldı. Bazıları kefen parası yaptı, yastık altına attı. Bugün nerede ne kadar dolar olduğunu tespit etmek çok zor. Envanter sağlıklı yapılamıyor.
Aslında 2008 sonrasında piyasaları rahatlatmak için yapılan “parasal genişlemenin” ardından, bir süre sonra “parasal sıkılaştırmanın” da yapılacağı açıklanmıştı. Kısa süre önce FED’in faiz yükseltme söylemleriyle “parasal sıkılaştırma” başladı. Dolar tekrar ülkesine çağırılıyor. 
Dolar kendi topraklarına dönerken; bulunduğu yer kendisine ne kadar bağımlıysa, onu o kadar eriterek gider. 
Uluslararası yatırım pozisyonuna göre toplam döviz eksiğimiz, yani tükettiğimiz ama yerine koyamadığımız, üretemediğimiz 390 milyar dolar…
Her ay düzenli olarak verdiğimiz döviz açıkları bakın nerelere gelmiş!.. Merkez Bankası açıklamasına göre; eylül sonu itibarıyla döviz yükümlülüklerimiz 610 milyar dolar… Küreselleştiğimiz uluslararası şirketlere 610 milyar dolar borcumuz var. Döviz varlıklarımız ise; toplam rezervlerimiz, yurtdışındaki Türklerin yatırımı, mevduatı dâhil 220 milyar dolar. Bu 220 milyar doları toplayıp, borçlara ödeyebilirsek 390 milyar dolar daha borcumuz kalıyor.
Üretmeden, dolar karşılığında borçlanarak çok fazla ithal mal tüketmişiz. Araba almışız, ev almışız, düğün yapmışız, mobilya almışız, beyaz eşya almışız… Almışız da almışız. Ve bunları yeterince üretmeden yapmışız. Bunun için emeğimize borçlu değil de, dolara borçluyuz… Başka ülkelerdeki insanların tasarruflarını tüketmişiz. Ve şimdi onlara borçluyuz.
Bugünlerde, o borçlu olduğumuz dolar, bir süre evine dönmek istiyor. Maalesef bizleri de derinden üzüyor. Haberler de, söylemler de, konuşmalarda hep o...
Çünkü giderken eli boş gitmeyecek. Kendi sahibine, ABD’ye, varlıklarımızdan alabildiğini götürecek. 
Dolar yatırımı yapanların çoğu, banka mevduatlarında paralarını tutar. Bu sebeple sistem içindedir. Her zaman kullanılabilir. Muhtemelen de reel olarak şu an ABD’dedir. Ama sistem içinde olmayan, yastık altı yatırımlar var. Bunların miktarı az da olsa ihtiyaç var. Çer çöp demeden ne kadar dolar varsa piyasaya çıkarılması isteniyor.
Tıpkı, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra neyimiz varsa, sabanımızı, öküzümüzü ortaya döktüğümüz gibi… İşte yine bu ruha ihtiyaç var. Son yıllardaki ekonomik, politik tavizler, AB kriterleri, özelleştirmeler bizde dünya savaşı yaraları açmış. Mertçe olmayan ekonomik, politik bir savaş... Ve görünen o ki biz bu savaşı kaybetmişiz. 
Bugün bazı siyasiler “Bu dış güçler bizimle oynuyor. Darbe ile yıkamadılar dolar ile yapmaya çalışıyorlar” demekte. Düşman adı üstünde düşman… O düşmanlar boşluk bulamasın, zarar veremesin diye seçimler var... İktidarın temel görevi bu… Geçmişte yapılması gerekenler yapılsaydı, düşman boşluk bulamazdı. Ve bugün bunlar konuşulmazdı… 
Doların artması, Türk lirasının, varlıklarının bir anda %20 erimesi birkaç aylık bir durum olamaz. Son 10 yılın ekonomik analizi gerekir.
Bir kez daha söyleyelim; devlet iş yapmaktan kaçmaz… Devlet ticaret yapar. Halkının mutluluğu için ne gerekiyorsa yapar… Bir an evvel yapmalı da…