Orta Asya’nın steplerinden akın edip, Anadolu, Kafkas’lar ve Balkanlar’da, dünya’nın muhteşem medeniyyetini inşâ eden, bütün insanlığa, insanlık nedir?, adalet nedir? öğreten ve fiîlî olarak gösteren bu Azîz Millet’e, “Boğaz’ların hasta adamı,” yaftası takıldı. Reçete’ler dikte ettiler. “Batılı’laşın,” dediler. Kılığınızı-kıyâfetinizi bize uydurun dediler. Önce, şeklen, sonra da her bakımdan bize uyun! dediler. 

Tanzîmat ve Islahat Ferman’larının esas gayesi, Devlet-i Aliyye’mizin, iktisaden, za’fa uğratılmasıydı. Bunun için, hâlâ, modern zamanlara da, A.B.D.’de ve ba’zı Avrupa ülkelerinde, iktisad’çıların, hiç masrafsız, vergi tahsil sistemi olarak, tetkik ettikleri ve uygulanması için hükûmetlere tavsiye’de bulundukları, vergi sistemi, güya, herkese eşit vergi sistemi getirilecek bahanesiyle, “Zehamet,” vergi sisteminin kaldırılmasıydı. 

Böylece, devletin gelirleri azalacak, devlet maaşları bile ödeyemez hale gelince, dış devletlere muhtaç hale getirilecekti. Nitekim, öyle de oldu. Anadolu’da bir söz vardır, “Borçlu alacaklının öküzüdür,” alacaklı, borçluyu istediği istikâmete yönlendirir. Batılı’lar, asırlardır, Gaza meydanlarında bir türlü mağlûp edemedikleri Devlet-i Aliyye’mizi, iktisaden çökertip, istediklerini yaptırma formülünü böylece bulmuşlardı. 

Ehl-i Salîp’in kıskacına alınan Devlet-i Aliyye’mizi kurtarmak ve eski ihtişamına kavuşturmak için büyük gayretler sarfeden, devrinin en zekî, en müdebbir Hükümdarı Sultan 2. Abdülhamid Hân Hazretlerinin bütün gayretleri, Ehl-i Salîp’e, dâhil’den büyük destek veren hâinler yüzünden boşa çıkarılmış, Yahûdî, Ermeni ve Rum komitacılarının ve onlara destek veren dâhilî, gayr-i Millî güç’lerin ittifakıyla, Sultan 2. Abdülhamid’in tah’t’dan indirilmesiyle, Devlet-i Aliyye’miz, önce inkıraza sürüklenmiş, ta’kip eden on yıl içinde de tasfiye edilmiştir. 

18 Mart 2017 Cumartesi günü, Çanakkale Deniz Zaferimizin 102. sene-i devriyesi münasebetiyle, Azîz Şehid’lerimizi yâd ettik. Bu yâd ediş ve Çanakkale’deki merâsimler ve 1915 Çanakkale Köprüsü’nün temelinin atılışının, 16 Nisan 2017 tarihindeki, Anayasa Ta’dili referandumuna takaddüm eden günlere etmiş olması ayrıca manidardır. Aslında ne olmuştu? 

Tanzimatla başlatılan, Meşrûtiyetlerle devam ettirilen, Ehl-i Salîp ve dahilî hâin’lerin gayretleriyle, Sultan 2. Abdülhamîd Han Hazretleri Devletin başından uzaklaştırılmış, tah’t’dan indirilmiş, zâten inkıraz safhasında olan Devlet-i Âliye’miz, artık çökme noktasındadır. 

Asırlardır, avına saldırmayı bekleyen aç kurt’lara, canavarlara tam da fırsattır. 

İ’tilâf devletleri denilen, bütün Ehl-i Salîp devletleri, fiîlen katılmayanlar, her türlü desteği vermişlerdir. –dünya’nın muhtelif yerindeki sömürgelerinden devşirdikleri, hindu, yamyam, anzak, hattâ, ba’zı, sömürge ülkelerinden devşirdikleri Müslüman ahâli’den bütün Akvam-ı Beşer ile ve o güne kadar görülmemiş, yeni icad silah, uçak ve gemileriyle, son darbeyi vurup, Müslüman-Türk Milletini ebediyyen, Tarih Sahnesinden silmek maksadıyla Çanakkale’ye yüklendiler. İngiliz’lerin, “Yenilmez Armada,” denilen ve bu Armada’yı temsilen, Kur’ân-ı Kerim’de, kıssa buyrulan, İsrail oğullarından, Hakk’ın karşısında, küfrü, bâtılı temsil eden, “Câlûd”un ismine izâfeten, “Golyat,” adını verdikleri dev zırhlı’ları da, Çanakkale önlerindeydi. Çanakkale, dünya tarihinde, imanın, en acımasız, en korkunç silahlara karşı koyduğu muharebelere sahne olmuş topraklardır. Allah’ın Nusretiyle, “Nusret,” gemisinin döşediği, Deniz Mayınlarının çarpması neticesinde, “Yenilmez Armada”nın, Boğaz’ın karanlık sularına gömülmesiyle, Ehl-i Salîp’in salveti kırılmış, göğsünü siper eden, gül bahçesine girercesine toprağın kara bağrına giren, Aziz şehid’lerimizin iman aşkıyla, şehâdete kavuşma aşkıyla zafer müyesser olmuştu. 

HEYHÂT! Kİ, HEYHÂT! Aziz Milletimizin iman gücüyle, Allah’a ve Resûlüne olan irtibatiyle, -ki, bunu yalnız inananlar değil, İ’tilâf devletlerinin Çanakkale salvetindeki Başkomutanı, Hamilton söylemiştir; “Biz ne yaptıysak Türk’lerin Allah ile olan irtibatını kesemedik.”- Tarihe, altın harflerle yazılmış, “Çanakkale Geçilmez,” destanını yazmıştı. Fakat, Sultan Abdülhamid’i, Ehl-i Salîp’in sevk-u idaresiyle “Kızılsultan,” ilân ederek, Selânik Meydan’larında, “Adalet, Uhuhüvvet ve Müsâvât!,” nutukları atarak, -kimler, Ehl-i Salîp’e âlet olarak bu nutukları atmadılar ki, bir zamanlar, şakird’lerin ve ba’zı grupların, “Mürşid, Müceddid ve Müçtehîd,” yaftalarını boynuna astıkları, Meşhûr Said Nursî de, Selânik Meydanında bu nutukları atmış, Abdülhamid’e olan kini, buğzu sebebiyle, 31 Mart Vak’asının teşvikçileri arasına katılmıştı.- yeni Cumhuriyeti kuranlar, maalesef, “biz kadîm Devlet’lerimiz Büyük Selçûki, Anadolu Selçûki ve Devlet-i Aliyye-i Osmanî’nin devamıyız, Nevzuhur bir devlet değiliz, biz Afrika’daki, herhangi bir kabîle devleti de değiliz,” demediler, diyemediler.  

Devâsâ Armada’larına, dünya’nın en öldürücü silahlarına mâlik bulundukları halde, Çanakkale’den geçmeyen, sanki Nur’dan bir sütûn halinde, “Çanakkale Geçilmez,” seddinden ebediyyen me’yûs, geri dönen, Ehl-i Salîp için artık, bütün kapılar açılmış, sınırlar berhavâ edilmiş cephe boyunda tek nefer kalmamıştır. 

On’ların, ınkîlap’lar, (devrimler), dedikleri, aslında, Müslüman-Türk’ün, ruh kökünü kazıma, Millî-Ma’nevî bütün değerlerimizi topyekûn imha hareketi, 1924 yılının ilkbaharında başlatılmış, asır’ların imbiğinden süzülüp gelen, İlim Müesseselerimiz, medreseler kapatılmıştır. Milletimizin ma’nevî terbiyesinde önemli rol oynayan, takvâ ve ma’nâ cihetinde Milletimizin bütün ferd’lerini belli bir kalıba sokan, tekke ve zâviye’ler kapatılmıştır. 

Ticâret Hukuku mu lazım? Al sana, Hitler Almanya’sının Ticaret Hukukunu, Ceza Kanunu mu? Al sana, Faşist Mossolini İtalya’sının Ceza Kanununu, Aile ve Mîras Hukuku, (Medenî Hukuk veya Kanun) diyorlar, bırakınız, ezelî-ebedî, en adil İslâm Miras Hukukunu, “alınız İsviçre Medenî hukukunu birebir tercüme ettirin ve uygulayın.” dediler, rejim de baş üstüne dedi, aynen aldı ve tatbîk etti. 

Bu dönem hakkında A’dan, Z’ye, ansiklopedik çapta eser’ler yazılmıştır; medhiyeler düzenler olduğu gibi, elbette, hâkîkati, gerçek yüzünü olduğu gibi aksettirenler de olmuştur. Kanaatimce bu dönemi en iyi özetleyen, önce, İttihadçı, sonra, İ’tilâfçı, 31 Mart Vak’a’sının rejisör’lerinden (oyunu ortaya koyan, muharrik ve teşvikçi’lerinden) Doktor, Pehlivan, Şâir, Filozof. Daha ziyâde bu unvanıyla tanınmıştır. Sultan 2. Abdülhamid Han’a ve Muazzez Devletimize hiyânetinden dolayı afv dileyici ve kendi derûnî dünyasını inkâr ve iptal zımnında inşâd ettiği şiir’idir; 

“Sultan Hamid’in Rûhâniyetinden İstimdâd,” başlıklı şiir şöyledir: 

Neredesin şevketli Sultan Hamid Han 

Feryadım varır mı bârigâhına? 

Ölüm uykusundan bir lahza uyan, 

Şu nankör milletin günahına!

Tarihler ismini andığı zaman

Sana hak verecek, hey koca Sultan; 

Bizdik utanmadan iftira atan, 

Asrın en siyâsî Padişâhına! 

Divâne sen değil, meğer bizmişiz. 

Bir çürük ipliğe hülya dizmişiz! 

Sade deli değil edepsizmişiz! 

Tükürdük atalar kalbigahına! 

Sonra cinsi bozuk ahlakı fena, 

Bir sürü türedi, girdi meydana,

Nereden çıktı bunca veled-i zina? 

Yuh olsun bunların ham ervahına!

Bunlar halkı didik didik ettiler, 

Katliâma kadar sürüp gittiler. 

Saçak öpmeyenler secde ettiler 

.................... pis külahına. 

Bugün varsa yoksa ..................

Şöhretine herkes fuzûlî dellâl, 

Âlemi ma’nada bak da ibret al, 

Uğursuz talihin şu kemrahına

Haddi yok açlıkla derde girenin 

Sehpâyi kazaya boyun verenin. 

La’net ile anılan cebâbirenin 

Bu, rahmet okuttu en küstahına. 

Milliyet davası fıska büründü, 

Rıdayı diyânet yerde süründü; 

Türkün ruhu zorla âsî göründü, 

Hem Peygamberine hem Allahına...

1923’den – 1938’e her şeyi ama, her şeyi bu şiir hulâse ediyor. 

1923-2017 dönemi hulâsa edilirse, sistem za’fının Devletimiz nerelere kadar sürüklediği ayan-beyân ortaya çıkar. Onun için de, önümüzdeki 16 Nisan 2017 tarihindeki referandum’un önemi, daha da iyi anlaşılır. İrdelemeye devam edeceğiz. Bekleyiniz...