Narsisizm sözcüğü ilk olarak hayatımıza  Frued ile girmiştir. Bunu Türkçeleştirecek olursak ''Öz Severlik'' yani kendine hayran olma, kendine aşık olma durumu diyebiliriz.

Narsisizm duygusuna sahip  insanlarla dost olacaksanız her zaman onun büyük bir hayranı, bir müridi gibi davranmak zorundasınızdır.

Narsisizm ile ilgili bu yazıyı düzenlerken araştırmalarım sırasında bu kelimenin mitolojik bir hikayesine rastladım ve sizinle de paylaşmak istedim...

Yunan mitolojisinde Ekho adında bir peri kızı, günün birinde Narkissos adıyla bilinen yakışıklı bir avcıya aşık olur. Fakat Narkissos bu aşka karşılık vermeyerek peri kızından uzaklaşır. Peri kızı bu kara sevdadan hastalanır, yataklara düşer. Kemikleri kayalara, sesiyse yankıya dönüşür. (dağlardaki yankıyı oluşturan ‘eko’ adı buradan gelmektedir) Yunan tanrıları ise Narkissos'u cezalandırmaya karar verir. Narkissos, avlanmaya çıktığı sırada yorulup nehrin kenarında su içmekteyken birden suda kendini görür. Daha önceden fark edemediği bu güzellik karşısında büyülenirken, yerinden kalkamaz, kendini seyretmeye başlar ve kendine aşık olur. Narkissos, o zamana kadar hiç  kimseye böyle hayranlık duymadığını fark eder. Ekho gibi yemek ve su içemez hale gelir. Günlerini kendini izlemekle geçiren Narkissos’un vücudu  bitkin düşer ve tükenir. Narkissos kendisini seyretmekten başka bir şey yapmayınca  ölür ve vücudu Nergis çiçeklerine dönüşür.

Kendine tapma (narsisizm) hastalığına isim olarak mitolojide ki bir karakterin adı  olan Narkissos uygun görülmüştür.

Ebeveynler dikkat!..

İnsanoğlu, doğduğu günden itibaren çok çaresizizdir. Güvenilir bir alandan, hiç bilmediğimiz bir dünyaya gözlerimizi açtığımız da algımız ve bilincimiz olmadan diğer canlılara göre çok çaresiz, korku içinde ve bakıma muhtaç halde dünyaya geliriz. Yaşamsal düzeyde içsel gelen uyarılarla dışsal gelen uyarılarla ciddi bir dengesizlik yaşayan varlık. Bakımını yapan kişiyle, ebeveyn ya da başkası ile girdiği ilişkide bu düzensizliği anlamaya başlar...Altı ıslanınca, karnı acıkınca, canı yanınca, ağlayınca ihtiyaçlarını gideren kişi hep yanında olur.

Dolayısıyla etkileşimde olduğu kişi, yeni dünyaya gelmiş ve gelişmekte olan bir çocuğa ‘zihinsel’ anlamda ne veriyorsa gelişmekte olan çocuk  onu alır…Örnek verecek olursak; Bir çocuğa şefkat gösterdiğinde, sesinde dokunuşunda sıcaklığı ilgiyi almaya başladıkça yeni yeni algılamaya başlayan beyin  kayıt etmeye başlar. Ben ne yaşıyoruma karşı, öteki bana ne aktarırsa  olumlu ya da olumsuz davranış modelini kayıt altına almaya başlar. Narsisizm de burada devreye girmeye başlar...  Benliğini bakan kişiyle bütünleştirmiş olur. Böylece  ''Benlik'' başlar ve kavramsal olarak ego oluşur. 

Ego imgesel olarak benim ötekinde gördüğüm şeylerle kurulmuş olan yapım oluyor. Ego ötekinde kurulur ama Ego  tam olarak bu noktada da özne değildir. Doğduğumuz anda yüklediğimiz kayıtlarla (korku,çaresizlik, ben neredeyim, burası neresi...) bilinç dışı olarak o kayıtlarla birleştiğinde özne oluyoruz. Ben olmaya başladığımız andan itibaren bakımımızı yapan kişiye ihtiyaç duymaya başlıyoruz... Çocuk  8-18 aylık arası ötekini fark etmeye başlıyor. Karnı acıktığında, altı ıslandığında, bir yeri ağardığında yanında olmasını istiyor. Çünkü; altının  ıslanıp ıslanmadığına, karnının acıkıp acıkmadığına öteki karar veriyor...Kendi yapamadığı eksikliği hep ötekiyle kapatıyor ve eksiklik duygusu burada başlıyor , ben olabilmem için sürekli ötekinden onay almam gerekiyor. Onay aldıkça sürekli bu onayı almak istiyor, eksikliğini ancak bu şekilde giderebiliyor...İşte tam bu noktada bakan kişinin davranışı çok önem kazanıyor..

Şimdi şöyle bir anne düşünelim;  çocuk ne yaparsa yapsın harikasın diyen, otursa ağam, kalksa paşam denen, ne yaparsa yapsın, ne söylerse söylesin hep haklı... Evin Kralı konumunda ne isterse kendi yapmasına gerek kalmadan birileri hep onun yerine yapmış.İstedikleri yapılmayınca bağırıyor çağıyor, ağlıyor  eksikliğini hemen kapatılıyor... 

Tam tersi, hiç sevgisini vermeyen ilgisini göstermeyen bir bakan kişide de aynı şekilde hep eksik kaldığı için başkalarından onay alma ihtiyacını hissediyor.

Anlayacağınız terazinin kantarını kaçırmış kişilikler; Narsisizm kişilik oluşmuş oluyor.

Genel olarak  daha fazla  erkekler de görülen bu psikolojik rahatsızlığın en önemli özellikleri temelde içerde bulunan incinmiş, değersiz yapının saklanması için kullanılan bi savunma mekanizmasıdır. 

Narsist kişilik, olup olmadığı nasıl anlaşılır?

Narsistlik kişiliği olan kişilerin en belirgin özelliği, herkesten daha farklı, özel, üstün önemli kişi olduklarını düşünürler. Övüldüklerinde kendilerini çok iyi hissederken, eleştirildiklerinde içlerinden bir canavar çıkabilir. Derinlerinde yatan yetersizlik, değersizlik duygusunun hiç farkında değillerdir. Bu duyguya hiç bulaşmamak için sürekli çevrelerine ne kadar değerli ve özel olduklarını ispatlamaya çalışırlar. Yanındaki insanların taktirini ve onayını almak için yardımsever davranırlar, onay ve taktir edilmediği kişilere sorun çıkarır ve görüşmezler. Yada tam tersi aşırı mütevazi, asla övünmeyen bu mütevaziliklerini etrafa duyurmaktan keyif alırlar. Empati duyguları hiç yoktur, her şey onlar için vardır. Kendi çıkarlarına uygun olursa onlar için yeterlidir, dünya sanki onların etrafında döner, sadece kendi sorunları önemlidir, başkasının sorunuyla ilgilenir gibi görünse de aslında hiç umurlarında olmaz.

Aşkta bile beğenilmek için vardırlar, yanında ki kişiler hep önemli kişiler olmasını  isterler. Kendini çok üstün gördüğü için ancak onu üstün meziyetli kişilerin anlayabileceğini düşünür. Kişiliklerinin eksik yanlarıyla yüzleşmek yerine, eksikliklerini başkalarının masumiyetine dil uzatarak kapatmaya çalışırlar. Kendi vicdanlarına karşı dürüst olmaktansa, ağır kusurlarını yükleyecek bir günah keçisi bulmaya kalkarlar...

Narsist kişilikle uzlaşmanın yolları nelerdir?

Bir çok kişinin çevresinde narsist insanların olduğu bilinen bir gerçek. Dolayısıyla bu tarz insanların empati kurmaktan yoksun olduğu bilindiği için ilk aşamada bu tarz kişilerden uzak durma şansınız varsa, uzak durmak gerekiyor. 

İlk başta, kendinize o narsist kişiyle görüşmek zorunda olup olmadığınızı sormalısınız. Yani başa çıkmak istediğiniz insanı kendi isteğinizle mi hayatınızda tutuyorsunuz, yoksa elinizde olmayan (mesai arkadaşınız, ev sahibiniz, eşinizin annesi, sevgilinizin kardeşi, yöneticiniz gibi) sebeplerden ötürü mü bir narsistle berabersiniz? Bunun kararını verdikten sonra ise izlemeniz gereken yolu çizmelisiniz. Eğer sizi üzmekten, yaşam enerjinizi çalmaktan başka bir işe yaramayan kişiyi çekmek için hiçbir zorunluluğunuz yoksa arkanıza bile bakmadan ondan uzaklaşmalısınız.

Neden derseniz; siz davranışını eleştirdiğiniz de, çevresine zarar verdiğini farkına varması gerektiğini söyleseniz de narsist kişilikler asla eleştiri kabul etmezler, büyük tepki verirler  ve  sizi gözden çıkarırlar. Olumsuzluklar karşısında öfkelenir ve intikam duygusu beslerler.

İletişime devam etmek zorunda olduğunuz narsist insanlarla başa çıkmak içinse yapabileceğiniz birkaç şey var. Buna ek olarak bir narsistle başa çıkabilmek için onun söylediklerini duymazdan gelmeyi deneyebilirsiniz. Yada narsiste istediği şeyi vererek ona duymak istediklerini söyleyebilir “harikasın, çok iyisin, bir numarasın” gibi sözlerle sizinle fazla uğraşmamasını sağlayabilirsiniz.

Yalnızca gerekli durumlarda iletişim kurarak ve polemiğe girmekten kaçınarak, hayatınızdaki mecburi narsistlere karşı gardınızı alabilirsiniz. Kısacası; fazla ciddiye almadan ve onun yetersizlik duygusuyla başa çıkmaya çalışan mutsuz mu mutsuz biri olduğunu unutmadan, narsist kişiliklerin size zarar vermesinin önüne geçebilirsiniz.

Enerjiniz çok bol olsun,, Çünkü; buna çok ihtiyacınız olacak...

Sibel Bakırcı Özkoçan