Edebiyat insanları toparlar. Yaşadığın hayatın anlamsızlıkları içerisinde kaybolmadan kurtulmak edebiyatın misyonudur. Edebiyat bizim kendimiz gibi olan insanları, olayları, hayatları zihnimize kazıtır. Ve şimdi ölmek istiyorsanız, düşünün ve anlayın... Daha okunmayan binlerce kitap var, milyonlarca yazar var, şair var, şiirler var, denemeler var. Herşeyden sıkılıp bir başına kalmak istediğin an edebiyat sana koşan yardımcıdır, ellerinden kaldırır, göğsünü sıkan şeyleri derbeder eder, dertler daha kolay gelir. Kitapsızlık acısı bu yüzden toplumsal ceza ve vebadır.
Okumak engellerin kalkmasıdır. Seni yıkan ve üzen tüm acımasızlıklardan kurtuluştur. Bakın, tüm edebi yapıtların sonu hep pozitif biter, nedeni insanı ışıklandırmaktır. 
Azerbaycan edebiyatı ve Türk edebiyatı muhteşem şekilde iç-içedir. Biri diğerine o kadar çok benzer ki. Mesela, bir Mehmet Akif Ersoy ve bir Hüseyin Cavit ne kadar da ortak ruh haliyle şirler yazmış. Şimdi bakıyorum da, Sabahattin Ali bizim Yuzif Vezir Çemenzeminlimize ne kadar da çok benziyor. 
Modern edebiyat daha çok kol-koladır. Çağdaş Azerbaycan şiirinin iki muhteşem isminden örnek getireyim. Biri Akşin Yeniseydir. Şöyle diyor bir şiirinde:
 “Ey Tanrı, bendelerin yerde
Sen gökte ne arıyorsun?
Gel bir insan ömrü yaşa
Görelim, sen de katlanırmısın?”
Kul diye tabir edilen canlı varlığın Tanrı kültüne karşı insanlardan haykırışıdır bu mısra. Ya da bir diğer çağdaş Azerbaycan şairi Salam Sarvan şöyle yazıyor:
“Doğum gününe gül koparmak için
Sineme çekdiyin dağa çıkıyorum.”
Şiiriyatın ruhu budur. Hissleri cümlelerle, mısralarla dans ettirmek. Ruhu  koparmak ve yaşamın en kıyısından gökyüzüne göz kırpmak...
1911 yılında Hüseyin Cavit şöyle anlatıyordu kadını:
Kadın, ey sevgili hemşire, uyan. 
Ana! Ey nazlı kadın, kalk uyuyan 
Daima mevtle hemdûş oluyor, 
Zilü mihnetle hemağûş oluyor. 
İşte sıyrılmada hep zulmetler, 
Ağarır tan yeri, kalk, işte seher 
Uyan, etrafını seyr et de, düşün, 
Bütün evlâd-i vatan işte bu gün, 
Yalınız senden umar derde şifa, 
Yalınız sende bulur ruha gıda. 
Ana evladını besler, büyütür, 
Anasız millet evet, öksüzdür. 
Senin âlemde vazifen, hissen, 
Ne büyük... Hem ne ağırdır bilsen... 
Kadın, ey sevgili, şefkatli melek, 
Bu kadar sabru tahammül ne demek? 
O letafet, o necâbetle sana, 
Bu esaret, bu hakaret ne reva? 
Sen nesin, kendini bil, za'fı bırak 
Hep nasibin mi senin sille, dayak? 
Çekme âh öyle mükadder, mahzun, 
Ağla göz yaşların aksın, coşsun. 
Ağla, feryadını duysun erler, 
Belki insafa gelip rahm edeler. 
"Ağla, hep ağla! " dedim, çok yanlış, 
Çınlasın, mevcelenip yükselsin, 
O sesin kuvveti tesiri büyük 
Ağla ta lerzeye gelsin yer gök 
Bak, bu insan ne kadar aldanıyor? 
Hayır, asla beni sen dinleme, dur. 
"Ağla, hep ağla! " dedim, çok yanılış, 
Ağlamaktan ne çıkar sanki, çalış 
Oluyor işte hukukun pâmal 
Çalış, öğren, ara, bul, hakkını al. 
Perdeyi zulmet içinden sıyrıl, 
Kahramanlar gibi kavgaya atıl. 
Fazl ü irfanla mücehhez olarak, 
Cehli yık, gafleti yak, aczi bırak. 
Kimseden bekleme yardım asla, 
Yalnız kendine kendin ağla. 
Nice ortak edebi servetlerimizi tanıtmalıyız… Yaşamak için, yaşatmak için, ölmemek için.