Doğa değişir, hayvan değişir, insan değişir, huy değişir, hücre değişir, genler bile değişir. Cüzi irademiz ile müdahele edemediklerimiz, düzenli olarak değişir. Değişmeyen ise bizim cüzi irademize bırakılmış kısımlardır… Yetki bizde, istersek değişir, istemezsek değişmez…

Ve biz genellikle istemiyoruz. Okuma oranlarımız düşük, öğrenme talebimiz yetersiz. Okullar tekdüze… Değişmekte istemiyoruz. 

Alışkanlıklarımız var, düzenimiz var… Aman “düzen” bozulmasın!.. Adı üstünde ama yine de bozmak istemiyoruz. Sonra da kendi kendimize soruyoruz. Bu siyasiler koltuğa oturunca neden kalıyor, değişmiyor?..

Değişmek için bilmek gerekir de ondan!.. Ve bizde son ana kadar bekleme alışkanlığı var. Bazıları buna “sabır” diyor ama “sabır” tam olarak bu değil… Bazı durumlar da tam zamanında önlem alabilmek önemlidir…

Çünkü dünya durmadan değişiyor… Ayak uydurmak gerekir… Mesela II.Mahmut öngördüğünde Cumhuriyet rejimine geçilebilseydi. İngiltere gibi hem kraliyet ailesi hemde parlamento varolavaktı. Ve belki de bunca yaşanmış savaşlar olmayacaktı. Ocaklar sönmeyecekti… Ama ne oldu! Gün geldi ayak uydurmak durumunda kaldık, bedelini de çok acı ödedik.  

Cumhuriyet; halkın kendisine gitmektir. Halka değer vermektir. Memuru, köylüyü, işçiyi sevmektir. Onları unutmamaktır, fikirlerine, seçimlerine değer vermektir. 

Cumhuriyet; seçme, seçilme hakkıdır. Seçim ise; araştırmayı, üzerine düşünmeyi sağlar. Kişinin fikri gelişir, zihni açılır. 

Cumhuriyet; hep birlikte gelişmektir, öğrenmektir, seçim yapabilmektir. Yani değişmektir.

Çünkü doğal herşey değişir… Doğa bunu sürekli ister… Elma’dan bile istemiş bizden niye istemesin?.. 

Hatırla… Elma olabilmek için önce tomurcuk olursun, ardından çiçek açarsın ve sonra mis gibi kıpkırmızı elma oluverirsin… Hâlen elma iken fayda sağlarsın ama biraz acele etmen gerekir çünkü değişimi durduramazsın… Dalda kalırsan sonraki değişim kaçınılmaz olur. Çürüme başlayacaktır… 

Yok oluş başlar, çünkü aslında hiç olmamıştır. Amaca uygun yaşamamıştır. Halbuki ölmek için önce olmak gerekir. Tat-tuz vermek gerekir. Veremezsen!.. En çok toprağa düşer, gübre olursun... Yani geldiğin gibi gidersin… 

Dedik ya tat-tuz veremediysen olmamışsındır. “Olmak” eylemi gerçekleşmemiştir. Manen huzur bulunamaz.

Elma iken koparsa dalından... Sonraki sene tomurcuklar bir başka patlar dalında... Verimin artar da artar…

Türkiye Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması 26 ilimizin merkezinde halka sorularak yapıldı. Araştırma’da en büyük ilk üç sorun; sırasıyla ülkemizdeki terör, işsizlik ve hayat pahalılığı yani Türk Lirasının değer kaybı… 

Ve bu koşullarda yaşadığını ifade etmelerine rağmen, insanımız yokluklarını paylaştı… Varlığın değil de yokluğun paylaşılmasını isteyenler oldu… Halkta güvendi, paylaştı.

Hatırlarsanız soyut bir dolu sebep gösterilerek, halktan yastık altındaki dövizleri bozdurmaları istendi. Çünkü iktidarın söylemlerine göre; dış güçler, bizlere oyunlar oynamıştı… Onların bu oyunlarının bozulması bizim yastık altı dövizlerimizi bozdurmamıza bağlıydı... Böylece oyun bozulacak ve Türk Lirası değerlenecekti. Eyvallah dedik… Kendimizle oyun oynatacak hale nasıl geldiğimize bakmadan, ama içimize de atarak... Bozdurduk dövizlerimizi... 

Fakat döviz hızla artmaya devam etti. Türk Lirası hâlen değer kaybediyordu. Yoksullaşıyorduk. Bozduğumuz döviz değerini maalesef tekrar yerine koyamadık. 

Hemen ardından aynı talepler ile ev de “kefen parası” diye sakladığımız altınları bozdurmamızı istediler. Tabii ki tekrar destek verdik. Ama altın da yükselmeye devam etti. Uzun zaman geçti hâlen altın değer yitirmedi. Paramız eridi, bitti. Yerine yine koyamadık. Yoksullaştık.

Halbuki siyasiler yıllar önce yola çıkarken varlıklanacağımızı taahhüt etmişlerdi. Şimdi ise yokluğu paylaşmaya ikna ediyorlar… 

Bir yandan da çok ağır particilik, partizanlık yapıyorlar. Bugün ayrışma hiç olmadığı kadar had safhada…

Enflasyon sürekli artıyor ama resmi rakamlar bu artışı göstermiyor. Lâkin buz gibi hissediyoruz alım gücümüz çok azaldı. İşsizlik oranları hızla yükseliyor. Hepsi kenara birde savaşa girdik… Şehitler veriyoruz. Aileler parçalanıyor. “Nasıl bu duruma geldik?..” Sorgusunu sanırım hâlen yapmıyoruz. Şimdilik bu sorgulamayı sadece evladını, eşini kaybedenler, ocaklarına ateş düşenler yapıyor sanırım… 

Evet biz değişim gösteremedik… Ama dünya, doğa ve nimetler değişime devam ediyor. Biz yine geride kalıyoruz. Bu da yokluğa gidişi çağrıştırıyor...

Biz değişmezsek, iktidar değişmeyecek… Bırakın iktidarı muhalefet bile değişmeyecek… 

Bunlardan bizi koruyacak tek siyasi yaklaşım tabii ki Cumhuriyet... Lâkin yapılması gerekeni yapabilmeliyiz… Seçebilmek için, seçebilen yani seçkin olabilmeliyiz. Seçtiklerimizi her daim sorgulamalı, analiz etmeliyiz. Herşeyi onlara bırakıp, sonra da onların arkasına sığınamayız… Değişmeliyiz, aynı şeyleri tekrar tekrar yaşamamalıyız. Hergün aynı yolu kullanıp, iş yerinde aynı şeyleri yapıp, akşam eve geldiğimizde aynı kahve de pişti oynayarak sağlıklı yaşayamayız. Farklılaşamazsak, fakirleşiriz…