Dindar tanımı ve din başlıklı söylemleriyle manevi duygularımıza haz verilmesi güzel. Bu güzellikler için de yokluk, yoksulluktan uzak huzurlu bir yaşam beklentisi ise çok doğal. Yaşadığımız hayatta ise bu olumlu yansımalardan bi haber, tüm tezatlıklar art arda geliyor. Bu gelme durumu geçici bir halden ziyade, kalıcı bir duruma dönüşüyor.
Kendimiz, yakın çevremiz, ilk halka da ki tanıdıklarımız inancımızı hayatımıza uygular ya da eksik gedik haliyle yaşantımızı devam ettiririz. İnanırız ki her güzellik bize mükafat olarak geri dönecek. İnanırız ki her emre itaatsizliğimiz, haram diye tanımlanan uygulamalarımız da cezalandırılmamıza sebep olacak. Bu inanç, mezhep ve tarihten bu yana biriken meşrep kurallarımızla kendimiz ve yakınımız da olanlar için bu hoşgörülü düşünme tarzımızla hareket ederiz. Söz konusu vatanımızın yönetimi ise, erkte yer alacak üst düzey yöneticilerimizde mutlak inanç ve itikat ararız. İnançlı olması da bizim için tam tatmin oluşturmaz, tüm insanları yaratılmış kimliğiyle görüp tam ve adil hizmet üretip dağıtmasını bekleriz.
Kendi inancımız, itikadımız dışın da olanların bu adalet duygusundan yoksun olduklarını kabul ederek, üst seviye bir yöneticilik bir yana, neredeyse tüm görevlerden uzak, hatta yaşama özgürlüğün de dahi kısıt koymaya yelteniriz.
Sizlere inançlı bir arkadaşla, semavi dinlerden uzak ‘’ateist’’ diye tanımladığımız bir diğer arkadaş arasındaki ilginç ama ders alabileceğimiz bir diyalogu aynı şekliyle aktarmak istiyorum.
 ** Müslüman arkadaş demiş ki; ''Sözgelimi, Türkiye'de ateistler yönetimi ele geçirseler,iktidar olsalar, katliam uygularlar.''

İnanç sahibi ibadetlerin de yetersiz bir müminin cevabı;
"Yok ulan, ne öldürücez sizi, siz varken hayat güzel.
Mesela şirket kurup iki işçi çalıştırmaya kalksan, ateist işçi sendika der, hak, hukuk der.. Ama Müslüman işçi öyle mi? Allaha bin şükür der oturur, 20 yıl sigortasız çalışır, üzerine bir de seni velinimet" addeder, sana duacı olur.
Mesela politikaya atılıp ihalelerden köşeyi dönmeyi, yedi ceddini ihya etmeyi istiyorsun. Ateist seçmen saydamlık der, bütçe denetimi der, ihale şeffaflığı der, der de der... Müslüman seçmenin gözünü seveyim. İki Allah bi bismillah dedin mi kıçında ki donunu alsan ses çıkarmaz, üstüne senin için ölür öldürür...
Mesela evleneceksin, ateist kadın resmi nikâh ister, evlilik sözleşmesi yapar, yemeği o yaparsa salatayı sen yaparsın. Müslüman hatun öyle mi ya ? İrinli yaralarını yalayarak temizlese hakkını ödeyemeyeceğini düşünür, yemeğini yapar, evini temizler, bebelerini doğurur, bakar, büyütür, eskidi mi üzerine 3 tane daha alırsın, gıkı çıkmaz, diklendi mi çarparsın iki tane aşağı oturur, çok mu canını sıktı ? üç kere "boş ol" dersin biter. Mahkemeyle falan ne uğraşacaksın?
Silah fabrikası kurdun da savaş mı çıkaracaksın ? Müslüman'a, hadi koçlarım, Allah için şahadete gidiyoruz deyip bi de çüküne metal boru taktın mı, herif 72 huri hayaliyle bi ton bombayla kendini patlatır, gözünü kırpmaz. Ateist adam, yok insan hakları der, vicdani ret der, yok barış der, kardeşlik der... Uğraş dur...
Üniversite mi açacaksın? Ateist bilim insanı ödenek ister, laboratuar ister, alan araştırması ister, akademik yayın ister, hakemli dergi ister. İslam alimine ver üç beş kitap, sana hangi batı icadının kuranın hangi ayetin de zaten yazdığını şak diye çıkarıverir. Cin çarpmasına karşı muskadan tut ölen karınla kaç saat daha düzüşebileceğine dair fetvaya kadar, lüzumlu lüzumsuz her şeyi önüne döker.
Yer altı yerüstü kaynaklarını küresel sermayeye mi açıp aradan komisyonunu mu kapacaksın ? Ateist adam başa beladır. Protesto eder, gösteri düzenlerler, yazı yazar, eylem yaparlar falan... Müslümanlığın gözünü seveyim. "Ayasofya’yı ibadete açalım mı? " de.. Artık senden kralı yok...
Hasıl-ı kelam iki gözüm, birilerini kesecek kadar vicdanımız körelse, zaten sizi kesmekle uğraşmaz, iliğinize kemiğinize kadar sömürürüz. Ruhunuz duymaz.
***
Bu uzun diyaloga yazımda yer verme sebebim malumunuzdur.İnanç sahibi her insanın birinci seviye de ahlaklı ve adil olması beklenirken, okuduğunuz üzere inancımız gereği sorgulamaktan uzak kullanılır duruma getirmişiz kendimizi. Bu ezilen halimizi yok etme yolu olarak da erkte bulunanlarla dirsek temasında olmayı yol görmüşüz.
Sorun inancımızda değil; kendi hayatımıza alma şeklimizde ve hayatında olduğunu söyleyenlere biat etme ya da sorgulayamama şeklimizde…