Son yıllarda insanımızın hayat kalitesi o kadar düştü ki, hayata bakış açımız, geleceğe dönük endişelerimiz hiç olmadığı kadar artmış bulunmaktadır. Toplum olarak felakete giden yolda yürüdüğümüzün farkına varamamaktayız.
Bunun başlıca nedenleri hayat pahalılığı, eşit paylaşımın yok olması, terör, kapitalist köle düzeninin hâkimiyeti gibi birçok etkenin yanı sıra çevre kirliliği, hava kirliliği, zorlu çalışma ve yaşam şartları yaşam kalitesini düşürmektedir. Lakin birçoğumuzun farkına varmadığımız gürültü kirliliği insan metabolizmasında önemli tahribatlara yol açmaktadır.
Tüm bunlardan daha tehlikeli olan bir program çerçevesinde, topluma pompalanan zihin kirlenmesine yol açan bilgi kirliliği düşünce zehirlenmesine yol açmaktadır. Ruhen kirlenmemize yol açan bu zehirlenme, doğru karar almamızı engellemektedir. Alınan yanlış kararlar birey olarak acı çekmemize sebep olurken, bu tür insanların oluşturduğu temiz ahlaktan arınmış uluslarında çöküş nedeni olabilmektedir. Topyekûn bir çöküşün habercisidir bazen.
Kötü giden kadere boyun eğmiş, kabulleniş bir durum içerisindeyiz. Tüm çarelerin tükendiğine inandırılmış gibi sessiz ve tepkisiz bir halk haline geldik. Doğamız kirlendi, sessiz kaldık. Emeğimiz çalındı, sustuk. Üretmeden tüketen, aşırı borçlanarak geleceğimize ipotek kondu, razı olduk. Çok zor şartlarda çalıştırıldık, çaresiz olduğumuza inandık. Aklımızla alay ettiler, doğrudur bizdeki akıl bu kadarmış dedik.
Bir tarafta kepçeyle götürdüler, bize damla damla verdiler. Kaderimiz dedik. En doğal protesto hakkımızı aldılar, hak olmadığına inandık. Gözümüzün içine baka baka yediler, haklarıdır helal olsun dedik. Her olumsuzluğun adını fıtrat koyduk.
Hayatımızda o kadar çok kirlenmeler oldu ki.
Suyumuz kirlendi, doğamız kirlendi, yiyeceklerimiz kirlendi, elimiz kirlendi, yüzümüz kirlendi. Hepsinin temizlemek mümkündür de görmediğimiz, farkına dahi varamadığımız içimiz kirlendi, zihnimiz kirlendi, düşüncelerimiz kirlendi de farkına dahi varamadık.
Nereden mi biliyorum. Son on yılda gerçekleşen şiddet, kin ve nefretin bu derece yoğun olarak yaşadığımız bir dönemi hatırlıyor musunuz? Gün geçmiyor ki birileri kesilmesin, boğazlanmasın, yakılmasın. Toplum olarak adeta cinnet geçiriyoruz da buna sebep olan düşüncemizin kirlenmesinin teşhisini dahi koyamamamızdan.
Adeta bir noktadan pompalanan ahlak dışı kötü düşünceler tümümüze sirayet etmektedir.
Zekâ beynimizden geçen düşünceleri hayata uyarlamaktır. Soyut düşünebilmek, zeki insanın bunları hayata geçirme becerisidir. Zeki insan düşüncelerinin doğru olması için bir takım prensiplere ihtiyaç duyar. Çok büyük başarılara imza atabilir. Lakin aklı az ise zihnini besleyen kaynak yetersiz olursa, hele ki makam sahibi ise çok büyük felaketlere sürükleyebilir.
Zihnimiz çok oynak bir mekanizmadır. Eğer onu iyi yönde kullanabilirseniz, iyi işler yapabilirsiniz. Aynı zekâyı kötü yönde de kullanmak mümkündür.
Zihnimizle bedenimizi beslemek arasında benzerlikler vardır. Eğer ki bedeninizi sağlıklı yiyeceklerle beslerseniz, hastalıklara ve dışarıdan gelecek tehlikelere karşı kendini koruyacaktır. Zihnimizi beslemek için marketlere ve yiyeceklere ihtiyacınız yoktur. Zihnin beslenmesinde çevre faktörü ve alınan eğitimin önemi büyüktür. Pozitif düşüncelerimiz ve erdemli düşüncelerimizde zihnimizi etkileyebilecek kötü fikir ve düşüncelere kalkan olacaktır.
Gelişmeye açık bir zihnimiz vardır. Hangi düşüncelerle beslenirsek yansımasıda o şekilde olacaktır. Bir an düşünecek olursak başka bir ülkede doğmuş olsaydınız. Eğer hayata bakış açınız, değerleriniz, inancımız, giyim tarzınız yiyecek alışkanlıklarınız her şey çok daha farklı olurdu sanırım.
İnsanın içinde bulunduğu çevresinin onun zihnî yapısını meydana getirmede çok önemli bir yeri vardır. Olumsuz insanlarla kurulan, uzun süreli ilişkiler olumsuz düşünmeye başlamamıza sebep olur.
Karamsar biriyle arkadaşlık yapmak, sizinde bir süre sonra karamsar. Pozitif biriyle arkadaşlık yapmak, sizide pozitif düşünmeye mecbur edecektir. Aynı şekilde büyük idealleri olan biriyle olmak sizinde ufkunuzu açacaktır. Düşünce seviyenizi yükseltecektir.
Hırslı, kibirli ve kıskanç birinde de o yönde değişime uğrayacaksınız. İnsanın kişiliği ve statüsü insanın içinde bulunduğu çevrenin sonucudur. O halde yöneten kadroların her bireye özel önem vermesi, birbirlerinden etkilenen insanoğlunun ilk eğitimden başlayarak, her bireyi milli ahlaklı, temiz bireyler yetiştirmek devletin ve her anne babanın asli görevi olmalıdır. “En iyi yatırım geri dönüşümü en hayırlı iş insana yapılan emektir” İyilik ve kötülüğün bir bulaşıcı hastalık gibi düşünürsek, tek bir insanımızı dahi olsa ne pahasına olursa olsun mutlaka iyi yetiştirmek gerekmektedir.
Yöneticilerin muhakkak ehil ve tam donanımlı olması gerekmektedir. Halka örnek olabilecek kalitede olması gerekmektedir.
Zehirli bir havayı sürekli soluyarak zehirlenmeyeceğini düşünmek eşyanın tabiatına aykırıdır. Bedenin zehirlenmemesi için yiyecek içeceklerimize dikkat ederken zehirlenme olmuşsa bunun tedbirini alırız.
Tıpkı kanser gibi gizlice işleyen, kokusunu hissetmediğimiz zihin veya düşünce zehirlenmesi yaşarken yavaş yavaş tüm önemli değerlerimizi kaybettiğimizin farkına dahi varamamaktayız.
Düşünce zehirlenmesi; dedikodu, suni zan, neme lazımcılık. Bana dokunmayan yıllan bin yaşasın, yerse yesin, bana da versin yeter, ben ne yapabilirim gibi aldırış etmeme veya kıskanma, kibir gibi kötü duygular zihnimizi zehirleyen, önlem alınmadığı sürece hızla yayılan, topyekûn topluluğu veya ülkeyi batıracak kadar tehlikeli bir zehirlenme şeklidir.
Bu konuda konusunda uzmanlara büyük işler düşmektedir. Bu düşünce sonucu son on yılda örnek olarak, özellikle kadına yönelik öldürme, tecavüz, kesme ve boğarak öldürme olaylarda % 1.400 gibi yüksek bir oranda artış görülmektedir.
Zihnimize enjekte edilen bu zehir, gerçek gündemimizde bizi uzaklaştırır. Hele ki en tepedeki birinin bu hastalığa yakalanmış olması, tehlikelerin en büyüğüdür felakete giden yol diyebiliriz.
Bizi ufak tefek, önemsiz şeyleri düşünmeye zorlayarak, gereksiz ve zararlı suni gündem yaratarak, tartışma açmak düşünce kapasitemizi düşürür. İnsanlar hakkındaki düşüncelerimizi saptırır ve çarpıtır. Çünkü söylemler gerçeklerin tahrif edilmesi üzerine kurulmuştur.
Bu öyle bir zehirdir ki, sadece kişiyi zehirlemekle kalmaz. Aileyi, cemiyeti, devletleri, hatta imparatorlukları zehirler. Aile fertlerini, toplum fertlerini, devletleri birbirine düşürür. Bütün insanlar birbirini yerler, insanlar insanlıktan uzaklaşıp canavarlaşırlar…
Kim bilir olasıdır ki bu zehri topluma bulaştıran bazen tek bir kişidir.
Karmaşık gibi duran lakin yakından bakınca sorunu çözsün diye yetki verdiklerimiz, sorunun ta kendisidir bazen.