Başbakan Sn. Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, sahiden neden gitti? Öyle ya, kendiliğinden istifa edip ayrılmadı. Görevi sırasında, yolsuzluk, hırsızlık, usulsüzlük gibi yüz kızartıcı suçlara karışmadı. Kendi yetenekleri elverdiğince, Başbakanlık görevini yerine getirmeye çalıştı. Hatta mitinglerinde, konuşmalarında, birilerini taklit  edercesine bağırdı, esti, gürledi. 
Ancak, bir gün saraya çağrıldı, senin vaden doldu, yolcusun denildi. Aslında 1 Kasım seçimlerinde, başında olduğu parti, AKP  %49.5 oy almıştı. Zaten, kendisi de ifade ediyor, %49.5’luk seçimden sonra, bu kongre, benim arzu ettiğim birşey değildir. 
Bunu, kamuoyu ve AKP’liler değerlendirecekler, diyor. Mutlaka, asrın liderini kızdıracak birşeyler yapmış ve biatta kusur etmiş olmalıdır. 
Aslında, etrafına  söylemiş, ‘ben bir yere gidiyorum, o da arkamdan  gidiyor, benden izin almadan, başkan Obama’dan randevu istemiş, Can Dündar, Gül tutuklu yargılanmalı dedim, halbuki o, tutuklu yargılamalara karşıyım demiş galiba, kendisini, gerçekten Başbakan sandı. 
Netice itibariyle, Sn. Davutoğlu gitti. Gönderildi. Kendisi görevden alındıktan sonra, kibarlık, zerafet uğruna sergilediği  tutumu beğenmedim. Böyle bir muameleye maruz kalan kişi, daha değişik, sert tavır koymalıydı. Ne ise olan oldu, Düşük Profilli kişi arandı, bulundu. 
Düşük kelimesini anladık da, profili ne oluyor? Asıl lideri kızdırmayacak, o ne derse, emredersiniz efendim deyip, hazırola geçecek, mutlak itaat ve biat esas olacak, öyle herşeye de karışmayacak. Birisi, herşeyi biliyor. Ankara’da basın ve medyada birçok aday isim dolaştı. Ben, profile en uygun kişiyim dediler. Uygunların içinden, en uygun profil bulundu, koltuğa bindirildi. Olayların nasıl cereyan ettiğini herkes bildiği için, ben çizmeyi aşıp, fincancı  katırlarını ürkütmeyeyim.
 Bak, İngiltere Başbakanı Cameron, Türkiye belki 3000 yılında, Avrupa Birliği üyesi olabilir diyor. Acaba neden böyle diyor? Evet, şimdi Türkiye’yi gerçekten kim idare edecek, ben bunu çok merak ediyorum. Kararlar nasıl, kim tarafından alınacak, kim politika oluşturacak, herkes biliyor. Halen meri olan TC. Anayasası, Parlementer  Sistemi öngörmektedir. Ben de Parlementer Sistemden yanayım, asıl yetki sahibi, önem ve öncelik Başbakan’a aittir. Cumhurbaşkanı, tarafsız olmak mecburiyetindedir. Yani, tüm partilere eşit  yakınlıktadır. Cumhurbaşkanı, bazı yetkilere sahipse de, asıl karar merci, Hükümet ve Başbakandır. 
Örneğin, Cumhurbaşkanı  TBMM’den ve Hükümetten gelen yasaları, kararları veto edebilir, ancak, hükümet ısrar ederse,  onaylamak durumundadır. Cumhurbaşkanını, TBMM tarafından değil de, halk tarafından seçilmesine ilişkin Anayasa tadili, sadece Cumhurbaşkanı seçimini düzenlemektedir, yoksa, Cumhurbaşkanın konumu ve yetkileri  eskisi gibidir. Onlar değişmememiştir. Yani, beni halk seçti, her istediğimi yaparım derseniz, Anayasa ihlal suçu işlemiş olursunuz. 
Tabiatıyla, Parlementer Sistemi değiştirir, Başkanlık veya yarı Başkanlık Sistemi getirebilirseniz, durum farklı olur. Zaten, Başkanlık Sisteminde, Başbakan olmaz, Başkan Bakanları resen, kendisi  tayin eder. Ancak Türkiye’de, şu anda Başkanlık Sistemi yoktur. Evet, Başbakan atandı, Bakanlar seçildi, tarafsız olması Cumhurbaşkanı, herşeyi, kendisi nasıl arzu ediyorsa, öyle yaptı. Bu durumda, Başbakanın, statüsü ne olacak, sistem nasıl işleyecektir? Başbakan yüksek mi yoksa düşük  profilde mi  görev yapacaktır? 
Başbakan asıl yetki kendisinde olmasına rağmen, yetkilerinin başkası tarafından kullanılmasına, ne ölçüde, ne kadar zaman tahammül  gösterecektir? Muhtemel bir ara seçim, AKP’ye Anayasa’yı istediği gibi tadil edip, Başkanlık Sistemine geçme imkanı verebilir. Tüm bu hususları, önümüzdeki günlerde göreceğiz.