8 Mart 1857’de New York’ta yer alan dokuma fabrikasındaki kadın işçiler “Eşit hak eşit ücret” talebiyle mücadeleye giriştiler. Polis müdahalesiyle karşılaştılar, barikatlarla fabrikaya kistirildilar. 129 kadın çıkan yangında can verdi.

 O günün anısına “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” ilan edildi.

Peki, ne değişti acep? 

Gün kadın işçileri diri diri yakan erkek egemen zihniyet bu gün dünyanın her coğrafyasında kadını öldürmeye, sömürmeye devam ediyor.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü için etkinlikler yapılmaya başlandı bile... 

Konuşmalar yapılıyor, sloganlar atılıyor, projeler üretiliyor. Aynı saatlerde kadınlar dövülüyor, öldürülüyor, susturuluyor, silahlarla, bıçaklarla, palalarla, naralarla hatta kahkahalarla öldürülüyor. 

Dünyanın her köşesinde belki en ilkel toplumlardan en modern toplumlara dek kadınlar ataerkil düzene karşı mücadele ediyor. Ama bu coğrafyada kadınların kanı neredeyse hiç durmuyor, oluk oluk akıyor. Bu kanı durdurmanın çaresi atılan nutuklarda değil herşeyin temeli olan eğitimdedir, erkek neslinin küçük yaşlardan itibaren eğitilmesindedir. 

Geleneksel-cinsiyetçi roller ilk olarak çocuğun ailesinde şekilleniyor, toplumsal ve kültürel yapıda buna katkı sağlıyor. Kadınlar bu bakış açısından dolayı kamusal alanın dışına atılıyor. Kadını kuluçka makinesi gibi gören, acik alanda, tenhalarda menhalarda, kuytu köşelerde, orada burada taciz eden, çocuk yaştaki kızlarla evlenen, kadını ev içi yaşama mahkum eden, kamusal alanı kendine hibe eden, kadını yaşamdan tecrit eden, kadın bedenini sadece bir meta olarak gören zihniyeti yok etmeli. Muthiş bir ivmeyle devam eden toplumdaki egemen cinsiyetçi bakışı bitirmeli. Kadın bedenini hoyratca “kullan at” mantığıyla sömüren, iliğini, kemiğini, emeğini, ruhlarını kemiren, örseleyen arsızların kökü kurutulmalı. Erkek zulmünü besleyip büyüten bir eğitim anlayışından vazgeçilmeli. 

Şiddeti erkekliğin doğal hakkı olarak gören erkekler adeta sistematik biçimde kadınları üçer beşer katlediyor. Kadının hiçlestirildiği bir yerde çözüm sloganlar atarak geçiştirilemez. Sorun temelde çözülmeli. Erkek neslinin anaokulu çağında cinsiyet algısını, kadın-erkek eşitliği bağlamna uygun şekillendirmeli. Aksi takdirde erkek egemen zihniyet kadına şiddeti doğal hak olarak görmeye devam eder, kadınları güle oynaya öldürür. 

Eğitim sistemi cinsiyetçi bakış açısından arındırılmalı. Kadını yaşamdan tecrit eden bu hakim erkek zihniyet temizlenmeli. Sadece bu erkekleri değil, hayata erkek gözüyle bakan, erkeğin kudretine inanan kudretsiz kadınlardan da temizlenmeliyiz.

“Başka bir dünya mümkün” diyen ve başka bir dünyayı mümkün kılmaya çalışan erkek ve kadınlar hariç tabii. Onların sayısı hep artsın. Var olsunlar...

Eyvallah..

Bu haftaki yazı konuk yazar Dilek ASLAN, benimde çok sevdiğim drama hocam tarafından kaleme alındı.

Not: Saygılar Sevgiler Perşembe görüşmek üzere sevgili dostlarim hoşçakalın...