Mehmet 16 yaşında. Onun hikâyesi hayata karşı duruşunu anlatmaya yetiyor.

Dergi için yazı topladıklarını söylediler. Ben de yazıları toplayan abla gelince, herkesten gizli yazdığım şeyleri utanarak gösterdim. Aslında günün birinde birilerinin okuyacağını hiç
düşünmemiştim ama birden başkası merak edince çok heyecanlandım. Demek ben de istiyormuşum başkaları yazdıklarımı okusun, sesimi duysun. Abla, " demek sen zaten bir yazarsın" dedi. "Kâğıtçıdan yazar olur mu ki," demek istedim ama aslında ben de

inanmıyorum ki kâğıtçı olduğuma. Sanki başkası kâğıtları topluyor, bense sürekli hayal ediyorum, kafamda sesler oluyor. Gerçek ben hangisi, bazen ben de karıştırıyorum.

Hatta geçen amcaoğlu bir şey soracak oldu, ben boş bakıyormuşum, öyle diyor. Bir keresinde de zabıtalar geldi arabamı almaya. Fark etmemişim. Sonradan çok kızdım kendime, koruyamadım arabamı diye.  Ne de olsa kâğıtçıyım ben. Evime ekmek götürüyorum arabamla. Gündüz hayal kurmasam gece rüya görüyorum. Çok
gördüğüm bir rüya var. Rüyada önce bizim oradayız. Düğünümüz var. Düğünde halay çekiyoruz. Düğün dememe bakmayın, bizim düğünlerin de eski tadı kalma-
dı. Yokluktan aslında. Köyde daha güzel olurdu, biraz da nedense kimse sevdiğine varamıyor, galiba ondan. Kâğıtçıya kim kız verir diyorlar ya...

Sonra düğün yerinden bir alay insan yola çıkıyoruz. Kamyonların içinde çöpler var. Tepesine kadar dolu. Hepsinin üstüne çıkıyor konu komşu kim varsa. Hep
birlikte oynamaya başlıyorlar. Kamyonlarla, el arabalarıyla hep birlikte kâğıt topladığımız yerlere gidiyoruz. Akşam oluyor, ışıklar var her yerde. Alüminyum lambalar sokaklarda ışıl ışıl yanıyor. Bütün trafik duruyor, biz yürüyoruz. İşin tuhafı, malımıza, arabamıza el
koyan zabıta da bizim kervana katılmak istiyor. Zabıta diyor ki "'Biz emir kuluyduk, o yüzden arabanızı alıyorduk ama geceleri hiç rahat uyuyamıyorduk, şimdi bu-
gün tatil günümüz, bizi de alın aranıza. Aramızda bazı kötü niyetli arkadaşlar var ama biz öyle değiliz" diyorlar.

Şaşırıyoruz ama seviniyoruz da çok. Her ortamda iyisi kötüsü olur, biz de bazen hata yapıyoruz, doğrusunuz, diyoruz. O sırada bakıyorum, bazı adamlar çöpleri topluyorlar yoldan. Kim ki bunlar, bizim işimizi yapıyorlar diye bakınca şaşırıyorum. Bir tanesi zorla malımızı düşük paraya almak isteyen fabrikanın sahibi. Diğerleri de onun gibi. Önce öfkeleniyoruz onları görünce, ama meğer fakir düşmüşler. O zaman kamyonetlerdeki kâğıtlardan, plastikten veriyoruz onlara. Onlar da çocuk babasıdır ne de olsa, diyoruz. Yalnız, diyorum ben, "Sakın sadaka diye görmeyin, gönlümüzden koptu. Yardım amaçlı yani, acıma değil." Sonra, "biz biliriz" diyorum, "çöpten ekmek çıkarmanın ne olduğunu
iyi biliriz". "Kartonları da öyle düzensiz koymayın" diyorum, gösteriyorum nasıl yapacaklarını, "sonra eve dönerken birden çokça karton çıkar karşınıza, sevinciniz kur-
sağınızda kalır, alamazsınız yeriniz yoksa" diyorum. "Sağ ol" diyorlar.

Sonra bize, "siz nereye gidiyorsunuz," diye soruyorlar. Ben şaşırıyorum, sahi nereye gidiyoruz diye. En önden kervanbaşı bağırıyor: "Hindistan'a," diyor. Ben birden çok seviniyorum, çünkü Hindistan'ı çöpten bulduğum bir kitapta görmüşüm ve çok merak etmişim. Biri diyor ki, "Oralarda kâğıt çokmuş. Çünkü çok büyük bir ülke, çok insan var. Bir kez toplarsan zengin olurmuşsun, bir daha hiç toplamazmışsın, başkaları da
toplarmış sonra, herkes nasibini alırmış." Başkası diyor ki "Orada kız verirken ne iş yaptığına
bakmazlarmış." Bir başkası "orada belki başlık parası da istenmiyordur" dedi, herkes güldü.

Ben de başımı sallıyorum ve gülüyorum. Gizli gizli atlasta gördüğüm yerleri düşünüyorum. Hep yalnız yürüdüğümüz yokuşlardan bu sefer hep birlikte çıkıyoruz. İnsanlar bizi alkışlıyor. Hatta çöplerini topladığımız apartmanların pencereleri açılıyor. Bize beşinci kattan hakaret eden amcalar teyzeler, "Keşke biz de gelebilsek", diyorlar sizinle. "Biz de aslında mutlu değiliz buralarda."

"Olmaz" diyoruz, "sizin üstünüz bizden temiz ama içiniz değil, orada kabul etmezler sizleri. Hesap sorulur sonra size."

Sonra Hindistan'a varamadan uyanıyorum. Zaten nasıl varılır ki o kadar zamanda, çok uzak orası. Rüya bile olsa varılmaz herhalde. Dedim ya bazen öyle hissediyorum, sanki şu dünyanın sırrım çöplerin içerisinden çıkaracağım.

Sevda kaçsın çayınıza