Mısır'da dönemin Genelkurmay Başkanı Abdulfettah es-Sisi yönetimindeki ordu, 3 Temmuz 2013'te yönetime el koymuş ve ülkenin seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'yi görevden uzaklaştırmıştı.

Askeri darbeyi protesto eden milyonlarca göstericinin başkent Kahire'deki Rabia'tül Adeviyye ve Nahda meydanlarında 48 gün süren barışçıl eylemleri 14 Ağustos 2013'te güvenlik güçlerinin kanlı müdahalesine maruz kalmış, Müslüman Kardeşler Teşkilatı (İhvan) rakamlarına göre bu katliamlarda 2 bin 600 kişi ölmüş, 7 bin kişi de yaralanmıştı.

Rabia Meydanı'ndaki kanlı müdahalede İhvan'ın siyasi kanadı Hürriyet ve Adalet Partisinin (HAP) Genel Sekreteri Dr. Muhammed Biltaci'nin 17 yaşındaki kızı Esma Biltaci de keskin nişancılar tarafından vurulanlar arasındaydı.

Rabia katliamı ve ardından yaşanan baskılar sonucu çoğunluğu İhvan mensubu binlerce Mısırlı ülkeden ayrılmak zorunda kaldı.

Kendisi de Mısırlı AA foto muhabiri Muhammed Elshami, bir yılı aşkın sürede gerçekleştirdiği projeyle çeşitli ülkelerde yaşayan gurbetteki Mısırlıları fotoğraflayarak hikayelerini dinledi.

Aralarında siyasetçi, doktor, gazeteci ve akademisyen gibi meslek gruplarından kişilerin de bulunduğu, askeri darbenin ardından canları ve idealleri için ülkeyi terk etmek zorunda kalan Mısırlılar, yaşadıkları zorlukları ve vatan özlemlerini AA ile paylaştı.

"Kızım ülkede zafer, haysiyet ve refah olsun diye kendini feda etti"

Kızı Esma 17 yaşında Rabia'da katletilen, İhvan liderlerinden eşi Dr. Muhammed Biltaci halen hapiste olan, kendisi ise İstanbul'a gelmek zorunda kalan Sena Biltaci, sevdikleri dahil her şeyini geride bırakarak ülkeden ayrılanlar arasında yer alıyor.

Biltaci, "Doğup büyüdüğüm yurdumu terk etmek kolay bir karar değildi. Askeri bir hapishanede tutulan kocam Muhammed Biltaci'yi bırakmak çok zor geldi. Aynı şekilde işlemediği bir suç için hapse atılan oğlumdan ayrı kalmak da zordu benim için." dedi.

Halkın 30 yıllık Hüsnü Mübarek iktidarının devirildiği 25 Ocak Devrimi'nden bu yana her gün birlikte yaşadığı devrimcileri geride bırakmanın kendisine ağır geldiğini dile getiren Biltaci, kızı Esma için de "Benim kızım bu ülkede zafer, haysiyet ve refah olsun diye kendini feda etti." ifadesini kullandı.

İntikam duygusuyla hareket eden Sisi yönetiminin, ailelerinden kimseyi bırakmadıklarını belirten Biltaci, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Oğlum Enes'i gözaltına aldıktan sonra benim hakkımda da tutuklama kararı çıkarıldı. Hemen ardından 17 yaşındaki oğlum Halid'i 2 kez gözaltına aldılar. Ona fiziksel ve psikolojik işkence uygulayıp günlerce hapis tuttular. Onu birkaç gün sonra mahkemede görebildik, orada da sırf Dr. Biltaci'nin oğlu olduğu için 2 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 13 yaşındaki oğlum Hüsam'ı bile hapse atabilmek için mücadele ettiler. İşte tüm bu sebeplerden ülkemi terk etmek zorunda kaldım."

"Kendimizi Allah için feda etmemiz gerekirse tereddüt etmeyiz"

Rabia Katliamı'nda hayatını kaybeden fotoğrafçı Musab Elshami'nin annesi İman Mahmud Muhammed Cuma da yaşadığı Sudan'dan, Ocak Devrimi'ne giden süreci ve ardından yaşanan baskıları anlattı.

"Değişim hayalleri kuruyorduk. Özgürlük ve haysiyet hayallerimiz vardı ve bunları gerçekleştirmek için bir fırsat yakalamıştık." diyen Cuma, oğlu Musab'la akraba ve dostlarını ziyaret ederek olup bitene dair düşüncelerini değiştirmek için ellerinden geleni yaptıklarını söyledi.

Darbeden sonra oğlunun Rabia Meydanı'ndan ayrılmama kararı aldığını aktaran Cuma, "Onun için ya muzaffer ayrılmak ya da o meydanda şehit olmak vardı sadece. Protesto alanını terk etmesi halinde tutuklanacağından ödüm kopuyordu ama onu bundan alıkoymadım." diye konuştu.

Cuma, o süreçte oğluyla temas halinde olmayı sürdürdüğünü dile getirerek, şunları söyledi:

"O gün, 14 Ağustos 2013'te yine Musab ile telefondaydık. Gülerek muhabbet ediyorduk ki Rabia protestosunun dağıtılışının ve ilk vefatın haberini aldık. 'Musab, haberler doğru mu?' diye sorduysam da cevap alamadım. Kardeşi Muhammed ve ben Rabia'daki topluluğa katılmak ve Mısır halkına mesaj yollamak için evden ayrıldık. Mısırlıların 'zombi' gibi sokaklarda yürüyüşüne tanık olduk. Başkalarıysa fena halde korkmuş haldeydiler veya kaba ve hoyrattılar; tek yapmak istedikleri dedikodu ve yalan yaymaktı. Bize başka bir gezegenden gelmişiz gibi baktılar.

O an kendi kendime merak ettim, 'Bu insanlar da kim? Biz bir ömür bu insanlarla birlikte mi yaşadık?' Defalarca onlarla konuşmaya çalıştık ama başaramadık. Sonra Rabia'ya yürüdük ve bir karara varılmasını bekledik. Ya yeni bir oturma gösterisi yapacak ya da hep birlikte ayrılacaktık. Birden Musab'ın telefonundan çağrı geldi. Açınca tanımadığım bir ses bana telefonu yerde bulduğunu ve kime ait olduğunu bilmediğini söyledi. Bunun bana bir mesaj olduğu hissine kapıldım, bu yüzden kardeşine gidip telefona bakmasını söyledim. Kısa süre içinde anladım ki Musab o gün çok sayıda genç insanla katledilmişti. Musab, Hak için mücadele ederek şeref ve lütufa mazhar olmuştu. Dinimize karşı bir taarruza girişildiğinin ve fedakarlık etmesi gerektiğinin farkındaydı."

"Şehadeti kovaladı ve Allah bunu ona nasip etti"

Duygularını, "Musab benim için çok kıymetliydi ama Allah daha kıymetli. Kendimizi Allah için feda etmemiz gerekirse tereddüt etmeyiz. Şehadeti kovaladı ve Allah bunu ona nasip etti." ifadesiyle dile getiren Cuma, oğlu için hep dua ettiğini ve Allah'a onun şehadetini kabul etmesi için yalvardığını kaydetti.

Cuma, "Musab'ın kanı dilerim vatanımın özgürlüğüne bedel olur." dedi.

İskenderiye'de Musab için cenaze töreni düzenlediklerini anımsatan Cuma, "Vücudunu yıkamamızın ardından yüzünde bir gülümseme gördüm. Uyuyan bir bebek gibi görünüyordu. Bir meleğin ona cennetten bahsettiğini hissettim. Bizi görüyor ve duyuyor gibiydi. Kanamalarına rağmen çok güzel kokuyordu." diye konuştu.

Tüm yaşananlara rağmen herhangi bir pişmanlık yaşamadıklarını vurgulayan Cuma, "Tüm bunlara rağmen ne ben ne de ailemizden herhangi biri pişmanlık duyuyor. Biz diyoruz ki Allah bizimle beraberdir." ifadesini kullandı.