Türkiye’nin Suriye’deki vesayet savaşlarına Türkistan ve Kafkas kökenli mücahitler üzerinden destek sağlaması, Rusya’yı ve Çin’i istikrarsızlaştırma çabalarıyla ilişkilendirildiğinden, iki ülke de bu organizasyonlardan rahatsızlık duyuyordu. 

İster Suriye’deki kazanımlarını ve askeri varlığını sürdürmek amacıyla olsun, ister Çin adına bir vesayet savaşını sürdürüyor olsun, Rusya, Türkiye’nin Türkistanlı ve Kafkas kökenli mücahit organizasyonlarından duyduğu rahatsızlığı Türkmen yerleşim birimlerini ve Türkistan İslam Partisi (TİP) bağlantılı Fetih Ordusu kamplarını vurarak açığa vurmuş oldu. 

Çarlık döneminin rüyasını gerçekleştiren Rusya, Suriye’de elde ettiği Tartus Üssünü ve ülkedeki askeri varlığını korumak üzere Suriye’dedir. “Kürt Koriduru”na ve Türkiye’nin önerdiği “Güvenli Bölge” uygulamasına şiddetle karşı çıkan Rusya Türkiye’ye, “Kırım Savaşı’nda olduğu gibi, karşı kampta olursan, çarpışmamız kaçınılmaz olur” mesajı vermektedir. 

Rusya’nın, Suriye’de gerçekleştirdiği ilk hava saldırısında, IŞİD’i değil de Türkiye ve Doğu Türkistanlı mücahitlerle ilişkilendirilen ve Suudi Arabistan ile Türkiye’nin Esad’a karşı, El Kaide bağlantılı Nusra Cephesi’ni de içeren Fetih Ordusu’nu ve Türkmenleri vurması, Suriye’deki gelişmelere yeni ve bizim açımızdan oldukça sıkıntı yaratan bir boyut kazandırmış oldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya’nın Suriye’deki hava saldırılarında IŞİD/DEAŞ’ı değil de Türkmenleri ve Türkiye’nin, ABD’nin ve Körfez ülkelerinin destek verdiği Türkistan İslam Partisi (TİP) bağlantılı Fetih Ordusu’nu hedef almasından duyduğu rahatsızlığı dile getirirken, Suriye konusunun tüm dünyayı ilgilendiren bir konu haline geldiğini vurgulayarak, “Sayın Putin ile elbette görüşeceğim. Madem ki iki dost ülkeyiz, bu konuda attıkları adımı gözden geçirmelerini isteyeceğim” diyordu. 

Suriye’de, Türkiye’yi sıkıntıya sokacak gelişmeler yaşanıyor. 

Rusya, İran ve Çin, Ortadoğu’daki çıkarlarını koruma açısından, Esad’ın iktidarını sürdürmesi için, koordineli bir şekilde diplomatik, askeri, siyasi ve ekonomik ataklar yapmaktalar. Diğer taraftan, “Suriye’nin Dostları Grubu”nu oluşturan ABD, Fransa, İngiltere, Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye gibi ülkelerin konuya bakışlarındaki stratejik farklılıklar zaman zaman fikir ayrılıklarına neden olabiliyor. “Türkiye’nin, yüzbinlerce masum insanın hayatını kaybetmesine, milyonlarca insanın vatanını terk etmesine neden olan Suriye krizinde nerede durması gerekir?” sorusunun enine boyuna tartışılması gereken günler yaşamaktayız. 

Rusya’nın “IŞİD’ı vuruyorum” kamuflajı altında Esad muhaliflerini, özellikle Türkmen yerleşim birimlerini ve Fetih Ordusu’nu vurmasının nedenleri irdelenirken, Putin’in  Kırım’ı, 1995 Budapeşte Anlaşması’na rağmen ilhak etmesi nedeniyle, Rusya’nın dünya kamuoyunda zedelenen  imajını onarmayı hedeflediği savunuluyor. Bu değerlendirme bir açıdan doğru olabilir, ama Rusya’nın Suriye’de ateşli silahlarıyla sahaya inmesinin ve IŞİD/DEAŞ dışındaki muhalif grupları hedef almasının, Türkmenleri vurmasının nedenini açıklamada yeterli olamaz. 

RUSYA TÜRKMENLERİ NEDEN VURDU?

Rusya’nın Suriye’de gerçekleştiği hava saldırılarının ilk gününde IŞİD/DEAŞ’ı değil de Türkmen yerleşim birimlerini, El Kaide’nin Doğu Türkistan kolu olan Türkistan İslam Partisi (TİP) ile bağlantılı olduğu iddia edilen Fetih Ordusu’nun kamplarını hedef almasının nedeni nedir? 

Bu soruya verilecek yanıtın özü, özeti, Osmanlı’nın borç batağına sürüklenerek tarihten silinmesine neden olan  Kırım Savaşı’nın (1853-56) henüz bitmemiş olmasıdır. Paris Anlaşması (1856) nedeniyle Boğazlar yoluyla Akdeniz’e inme umutlaru kalmayan Rusların Kafkaslar üzerinden Basra’ya inmelerini engellemk amacıyla planlanan “Büyük Kürdistan” paravanası, bugün “Kürt Koridoru” olarak karşımızdadır. 

Rusya’nın Suriye’de askeri güç kullanarak sahaya inmesinin gerçek nedeni, Kırım Savaşı’nın günümüze yansıyan bölümünde, “Osmanlı mirasının paylaşılmasında ben de varım” demektedir. 

Çarlık döneminin rüyasını gerçekleştiren Rusya, Suriye’de elde ettiği Tartus Üssünü ve ülkedeki askeri varlığını korumak üzere Suriye’dedir. “Kürt Koriduru”na ve Türkiye’nin önerdiği “Güvenli Bölge” uygulamasına şiddetle karşı çıkan Rusya Türkiye’ye, “Kırım Savaşı’nda olduğu gibi, karşı kampta olursan, çarpışmamız kaçınılmaz olur” mesajı vermektedir. 

Rusya  son ataklarıyla, Osmanlı’yı tarihin karanlık sayfalarına göndermeyi, mirasını paylaşmayı hedefleyen İngiltere ile Fransa’nın kurguladıkları Kırım Savaşı’nın henüz noktalanmadığını ortaya koymaktadır. Hatırlanacağı gibi, Kırım savaşı’nda İngiltere, Fransa ve Osmanlı İmparatorluğu Rusya ile savaşmışlardı. Osmanlı, hiç gerek olmadığı halde girdiği bu savaş sonrasında borç batağına saplanmış ve parçalanma sürecine girmişti. 

Bu konudaki bir önemli ayrıntı da Suriye’de çeşitli ülkeler tarafından desteklenen  vesayet savaşlarıdır. Suriye’de 2011 yılından bu yana sürdürülmekte olan vesayet savaşlarında Türkiye’nin de, Türkistan ve Kafkas kökenli “mücahitlerden” oluşan El Nursa, Fetih Ordusu gibi oluşumlar üzerinden kendi vesayet savaşını yürüttüğüne ilişkin iddiaların arka planında ayrıntılarını bilemediğimiz bazı gerçekler olabilir. Bilinen şu ki, Türkiye’nin Suriye’deki vesayet savaşlarına Türkistan ve Kafkas kökenli mücahitler üzerinden destek sağlaması, Rusya’yı ve Çin’i istikrarsızlaştırma çabalarıyla ilişkilendirildiğinden, iki ülke de bu organizasyonlardan rahatsızlık duyuyordu. 

İster Suriye’deki kazanımlarını ve askeri varlığını sürdürmek amacıyla olsun, ister Çin adına bir vesayet savaşını sürdürüyor olsun, Rusya, Türkiye’nin Türkistanlı ve Kafkas kökenli mücahit organizasyonlarından duyduğu rahatsızlığı Türkmen yerleşim birimlerini ve Türkistan İslam Partisi (TİP) bağlantılı Fetih Ordusu kamplarını vurarak açığa vurmuş oldu. 

KIRIM SAVAŞI VE “KÜRT KORİDORU”

Osmanlı’nın tarihin karanlıklarına gömülmesine, mirasının yağmalanmasına neden olan Kırım Savaşı, bazı yeni aktörlerin de eklenmesiyle, kaldığı yerden devam etmektedir. 

Ortadoğu’da sürdürülmekte olan paylaşım kavgasında da hedef, eski Osmanlı coğrafyasıdır, II. Abdülhamit’in petrol haritasıdır. 

I.Körfez Savaşı’ndan (1991) bu yana bu yana, özellikle de 9/11 2001 İkiz Kuleler şoku sonrasında Afganistan ve Irak’ın işgaliyle başlatılan Büyük Ortadoğu Projesi’ni hayata geçirme operasyonlarından, “Büyük Kürdistan” amacına yönelik olarak uygulanan demografik düzenlemelerden en çok zarar gören Türkmenler olmuştu. Türkmenler, yüzlerce yıllık Türk yerleşim birimlerinden önceleri peşmergeler, daha sonra da  IŞİD/DEAŞ eliyle göçe zorlanmışlar, direnenler katledilmişti. 

BOP’un ana hedeflerinden biri olarak hayata geçirilmeye çalışılan “Büyük Kürdistan” da, Kırım Savaşı’nın günümüze yansımalarından biridir. Kırım Savaşı sonrasında Ruslar’ın Kafkasya üzerinden Basra Körfezi’ne uzanmalarını önlemek amacıyla, dönemin süper güçleri olan İngiltere ve Fransa tarafından tasarlanan “Büyük Kürdistan” paravanası, günümüzde, planı devralan ABD tarafından, ilerde “Büyük İsrail”e dönüştürülmek üzere hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. 

ABD’nin Kürtleri mutlu etme gibi bir kaygısı yoktur, hiçbir zaman da olmamıştır. Amerika’nın hedefi, küresel liderliğini ve doların saygınlığını sürdürebilmek, ekonomisini ayakta tutabilmek amacıyla, II.Abdülhamit’in petrol haritası coğrafyasında enerji merkezli bir İsrail İmparatorluğu oluşturabilmektir. Bunun için de, bütün gücüyle, Irak’ın kuzeyinden Akdeniz’e uzanan bir “Kürt Koridoru” oluşturma çabasındadır. Kendisine karşı oluşturulacak bir “Kürt Koriduru” ya da “Büyük Kürdistan” paravanası, tarihte olduğu gibi, bugün de Rusya’nın şiddetle karşı çıktığı, çıkarlarına aykırı bulduğu  bir uygulamadır. 

Peki Türkmenleri ve Fetih Ordusu’nu vuran Rusya, “Kürt Koridoru”nun kurulmasına karşı çıkan, bunun için de “Güvenli Bölge”, “Uçuşa Yasak Bölge” oluşturulması için çırpınan Türkiye’ye nasıl bir mesaj vermek istemektedir?

Türkmenleri vuran, Türkiye’nin önerdiği “Güvenli Bölge”ye karşı çıkan Rusya’nın Türkiye’ye vermek istediği mesaj şudur: “Ben, Suriye’deki kazanımlarımı, özellikle de Tartus üssümü korumak için Esad’lı bir Suriye istiyorum. Bunun için de, yakın bir gelecekte gerçekleştirilecek III. Cenevre buluşmasında Esad’ın elini güçlendirmek için çalışıyorum. Sen, Esad karşıtlarıyla ortak olduğundan çıkarlarımız çatışıyor. Emevi Camii’nde namaz kılma hevesinden  vazgeç, desteklediğin “mücahitleri” de Halep çevresinden çek!” 

“KÜRT KORİDORU” PUTİN’İN GİRİŞİMİYLE SURİYE PARSELİNDE TIKANMIŞTI

“Kürt Koridoru” İran, Rusya ve Çin gibi devletlerin Esad’ı desteklemeleri sonucunda, Suriye parselinde tıkanmıştı. ABD’nin, Rusya’yı Suriye’den uzaklaştırmak amacıyla Ukrayna’da hükümet değişikliğine neden olan karışıklıklar çıkarmasına Putin, Kırım’ı ilhak ederek karşılık vermişti. ABD önderliğindeki Batılı koalisyonun uyguladığı yaptırımlar nedeniyle ruble yüzde 50’ye yakın değer kaybetmiş, Rusya yeni bir ekonomik kriz yaşamaya başlamıştı.

Rusya bir petrol satıcısı olarak, Çin de bol ve ucuz petrole olan ihtiyacı olan bir ülke olarak, ABD’nin Ortadoğu enerji kaynaklarını ve dağıtım yollarını kontrolü altına almasına şiddetle karşı çıkıyorlar. Bütün dünya ekonomilerinin küresel kriz öncesindeki büyüme tempolarını yakalayabilmeleri için üretim yapmaya, bunun için de bol ve ucuz enerjiye ihtiyaçları var. Ortadoğu’nun enerji kaynaklarını ve dağıtım yollarını kontrolü altında tutan devlet, küresel aktör olma iddiasını sürdürebilecektir. 

RUSYA, TÜRKİYE’NİN KAFKASYALI VE TÜRKİSTANLI “MÜCAHİTLERE” DESTEK VERMESİNİ DE İSTEMİYOR

ABD, küresel liderlik iddialarını sürdürebilme amacıyla Suriye’de Rusya, İran ve Çin’in nüfuzunu kırabilmek amacıyla her tür oluşuma destek vermektedir. İç çatışmaların başladığı 2011’den beri, Rusya için tehdit oluşturan Kafkasya, Balkanlar ve Orta Asya’dan “mücahitler” Suriye’ye taşınıyordu. Çin’i istikrarsızlaştırabilecek Uygur bölgesinden, El Kaide’nin Türkistan kolu olan Türkistan İslam Partisi (TİP) “mücahitleri” de aynı şekilde Suriye’ye taşınmaktaydı. ABD ve koalisyon ortaklarının dağınık Esad muhaliflerini, El Kaide’nin Türkistan kolu olan Türkistan İslami Partisi öncülüğünde kurulan Fetih Ordusu çatısı altında birleştirme girişimi Rusya’yı da Çin’i de tedirgin ediyordu.  

Bu yolla, Çin ve Rusya’nın, BM Güvenlik Konseyi’nden çıkarılması planlanan uluslar arası müdahale kararına karşı çıkmaları önlenmek isteniyordu. Fakat, ABD ve ortaklarının iki kez BM Güvenlik Konseyi’ne getirdikleri Suriye’ye ilişkin plan, Rusya ve Çin tarafından veto edildi. 

ABD, Esad muhaliflerini ve vurucu güç olarak kullandığı Kürt grupları daha güçlü silahlarla destekleme kararı aldı. Bu arada, Rusya ve Çin’i rahatsız eden en önemli  gelişme, Bu organizasyonda, Halep’in muhalifler tarafından alınması için büyük çaba harcayan Türkiye’nin önemli rol oynadığı, fakat Rus askeri yığınağı nedeniyle bunun gerçekleşmediği konuşuluyor. Anlaşıldığı gibi, Suriye konusunda Rusya ile Türkiye derin bir görüş ayrılıklar var. Rusya, gerçekleştirdiği hava saldırıları ile IŞİD/DEAŞ’ın yanı sıra ABD ve Türkiye’nin desteklediği muhalif grupları da vururken, “Ortadoğu haritasının yeniden şekillendirilmesinde beni gözardı edemezsiniz” mesajı veriyor.

Türkiye’nin, oluşturulmasına büyük önem verdiği “tampon bölge”, “güveli bölge” ve “uçuşa yasak bölge” uygulamalarının da, Rusya’nın kararlı tutumu sonrasında hayata geçirilme şansı kalmamış gibi görünüyor. Bu gelişmeler ABD açısından da çok önemli, çünkü Rusya’nın bu engellemesinin “Kürt Koridoru”nu nasıl etkileyeceği merak ediliyor. 

RUSYA’NIN ÇOK ÖNEM VERDİĞİ TÜRK AKIMI’NDA BİR ANLAŞMAZLIK MI VAR?

Bu arada karşımıza çıkan önemli bir soru da şu: Rusya’nın ABD’nin “Kürt Koridoru”na karşı oluşturmayı planladığı Türk Akımı konusunda Türkiye’den beklediği desteği görmemiş olabilir mi? Bilindiği gibi ABD, Kıbrıs’ın güneyinden çıkaracağı doğalgazı Türkiye üzerinden Doğu Avrupa ülkelerine pompalayarak, bu ülkeleri Rus doğalgazına bağımlı olmaktan kurtarmayı planlıyordu. Türk Akımı’nın hayati önemde olmasına karşılık, Rusya’nın Suriye’de Türkiye’yi zora sokan bir tutum takınması, “Türkiye ile Rusya arasında enerji kanalları konusunda bir anlaşmazlık mı var?” sorusunu akla getiriyor. 

“Esad’lı mı Esad’sız mı bir Suriye mi?” tartışmalarının yoğunlaştığı bir dönemde, Suriye bütün dünyayı içine çeken bir girdaba dönüşmekte..