Kırım Tatar Türkleri ve Kırım’ın Rusya’ya İlhakı
Ukrayna Devlet Başkan’ı Yanukoviç’in Avrupa Birliği karşıtı tavırlarından dolayı ortaya çıkan gerilimin sonucunda Ukrayna Mecilisi Yanukoviç’i devirmiş o da ülkeyi terk etmiştir. Batı ile Rusya’yı karşı karşıya getiren olaylar zincirinin başlanması ile birlikte, durumdan vazife çıkaran Putin ‘bölgedeki güveni korumak’ bahanesiyle askeri birliklerini Kırım’a indirmiştir. Kırım Parlamento’su, havaalanları Rusların kontrolü altına alınmış, uluslararası uçuşlar iptal edilmiştir. Bilindiği gibi, 2 milyonluk Kırım nüfusunun %58,32’sini Ruslar, %24,32’sini Ukraynalılar ve sadece %13’ünü Kırım Tatarları oluşturmaktadır. Nüfusunun %58,32’sini oluşturan Ruslar, Kırım Parlamento’sunda da büyük çoğunluktur. Kırım Parlamento’su 8’e karşı 78 oyla Rusya’ya bağlanma kararını almış ve 16 Mart 2014 tarihinde referandum yapılmıştır. Kırım Tatar Türklerinin boykot ettiği referanduma katılım oranı %83,12 olup, katılımcıların %96,77’si Rusya’ya, %3’ü Ukrayna’ya katılma yönünde oy kullanmıştır. Referandum sonucunun çıkmasının hemen arkasından Kırım’ın bağımsızlığı ilan edilmiş ve Rusya’ya katılma başvurusu yapılmıştır. Olaylar o kadar hızlı gelişti ki, sanki Ruslar yıllarca bu günü beklemişti; önceden hazırlıklı oldukları belliydi. Putin’in Kırım’ın Rusya topraklarına katılmasını öngören anlaşmayı onaylarken yaptığı konuşma bunu doğrular nitelikteydi. İmza töreninde Kremlin’den ulusa seslenen Putin, “insanların kalbinde ve aklında Kırım’ın hep Rusya’nın bir parçası” olduğunu, “tarihi adaletin yeniden sağlandığını” söylemiştir. Kırım’ın Rusya’nın ayrılmaz bir parçası olageldiğini belirten Putin, 16 Mart tarihinde gerçekleşen referandumun “fazlasıyla ikna edici” olduğunu savunmuş, Kırım halkının da “bu tarihsel adaletsizliğe katlanmak zorunda olmadığını” söylemiştir. Putin’in sözlerinden de anlaşıldığı üzere, hem Ruslar hem de Kırım’da çoğunlukta olan Rus nüfusu, ilhakı, tarihi yanlışın düzeltilmesi olarak görmektedir. Putin, referanduma katılmayan, Kırım’ın Ukrayna’ya bağlı kalmasını isteyen Kırım Tatar Türklerine de Tatar dilinin Rusça ve Ukraynaca ile birlikte resmi dil olarak kullanılacağı sözünü (!) vermiştir. Kırım’ın Rusya’ya ilhakını öngören anlaşma, Rusya Parlamentosu’nun alt kanadı olan Duma’da tek “hayır”a karşı 443 oyla 20 Mart 2014 tarihinde kabul edilmiş, daha sonra parlamentonun üst kanadı Federal Konsey tarafından da onaylanmıştır. Burada göze çarpan ilginç nokta şudur ki, Rusya, 1992 yılının 21 Mart tarihinde Tataristan’da yapılan referandumu tanımayan Rusya’nın Kırım’daki halkoylamasını jet hızıyla tanıması Rusya’nın ikiyüzlü siyasetinin bir göstergesidir. Kırım’daki referandum yasal da, neden Tataristan’da yapılan referandum yasal değildir? Bu bir çifte standart değil midir? Gerçi Rusya için dünya kanunları geçerli değildir, Rusya’nın kendi orman kanunları vardır ve Putin de ülkeyi kendi kanunlarına göre yönetmektedir. Rusya’da tek devlet, tek millet, tek dil, tek din egemendir.  O da Rusya Devleti (Rusya Federasyonu kelimesi sadece sözdedir), büyük (!) Rus milleti, Rus Dili ve Hıristiyan dinidir. Rusya Kırım ilhakını “resmileştirdikten” sonra, milliyetçilere karşı savaş bayrağını açmıştır… Bir tarafta milleti için canını feda etmeye hazır olan milliyetçiler, diğer tarafta ise Rusların ağızdan çıkan emri hemen uygulamaya hazır olan hainler. Tataristan’ın bağımsızlığını, referandum sonuçlarını dile getirenlere, Kırım’ın Rusya’ya ilhakının ihlal olduğunu söyleyenlere hemen “bölücü”, “terörist” damgası vurularak yargılanmaktadır. Hainler ise ödüllendirilmektedir. Hainleri ödüllere boğmak, Rusya’nın eskiden beri gelen bir geleneğidir. Bu Çarlık Döneminde de, günümüz Rusya’sında da geçerli bir yöntemdir. Hainler de zaten ödüllere bayılırlar… Kırım konusunda da Putin bu geleneği sürdürmüş, Kırım’ın kuşatılmasına katılanları madalya ile ödüllendireceğini söylemiştir… 
Kırım Tatar milliyetçileri denince ilk akla gelen isim Kırım Tatarlarının efsanevi lideri Mustafa Cemil Kırımoğlu’dur. Bugüne kadar direnişi ile birçok milliyetçiye ilham kaynağı olan Mustafa Cemil Kırımoğlu, SSCB döneminde “Benim milletimi tanımayan devlete ben askerlik yapmam” diye askerlik yapmayı reddettiği için 1968 yılında 15 yıla hapsedilmiştir. Sovyetler döneminde Sibirya hapishanelerini tek tek dolaşan Mustafa Bey kendini milletine adamış bir şahıstır. Kırımoğlu ödüllere kanmayan, dik duruşundan taviz vermeyenlerdendir. Kırım’da yaşanan olaylar sırasında Putin, Kırım Tatar Türklerinin liderinden yararlanmak üzere Kırımoğlu ile görüşme isteğini dile getirmiştir. Kırım olayları ortaya çıktıktan sonra çeşitli ülke liderleri ile temaslarda bulunarak destek arayan Mustafa Cemil Kırımoğlu, Tataristan’ın eski Cumhurbaşkanı Mintimer Şemiyev’in daveti üzerine Kazan’a gitmiştir. Kırımoğlu-Şeymiyev görüşmesi sırasında Kırım’daki olayları, endişelerini dile getiren Kırım liderinin sözleri karşısında Şeymiyev, “ben bu dediklerini yapamam, sen bunu Putin’e anlat, onunla görüş” diyerek Putin’e telefon açmıştır. Görüşmeden olumlu bir sonuç çıkmamış aksine Putin her zamanki tehditkâr tavrını sürdürmüş ve görüşme sonunda: “İcabında bazı süreçler, bazı durumlarda feda edilir! Ukrayna’nın Sovyetler Birliği’nden kopması da neticede gerçek manada ‘legal’ biçimde gerçekleşmemiştir…” Kırım’ın ilhakı sonrası tehditlerini resmiyete döken Putin, başta Mustafa Cemil Kırımoğlu olmak üzere Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı Refat Çubarov, toplum eylemcileri İsmet Yüksel, Sinver Kadırov gibi birçok milliyetçinin 16 Nisan 2019’a kadar 5 yıl süreyle Kırım’a (Rusya topraklarına) girmesini yasaklamış, Kırım Tatar Milli Meclisi Başkan Yardımcısı Ahmet Çiygöz tutuklanmıştır. Kırım topraklarında yaşayan Kırım Tatar Türklerine karşı uygulanan baskı ve zulüm devam etmektedir. Yapay davalar, sorguya çağırma, sivil toplum kuruluşlarının kapatılması, mevcut olanlarının faaliyetlerinin kısıtlanması, toplu eylemlerin yasaklanması, Kırım Tatar Türklerinin evlerinin gayri resmi biçimde gecekondu yapıldığı gerekçesini öne sürerek düzenleme yapılacağı bahanesiyle evlerinden kovulması, Kırım Tatar okullarının kapatılması, Kırım Tatar televizyon kanalı ATR’nin kapatılması uygulanan baskılardan bazılarıdır. Sorgulama sırasında yapılan işkenceler, Kırım Tatar gençlerinin ölüm haberleri, referandum sonrası bölgedeki Rusların Kırım Tatar Türklerinin evlerini bir savaş ganimeti gibi paylaştıkları, “bu Tatar buradan taşınınca bu ev senin, o ev benim olacak” şeklindeki konuşmalarına da yansıdığı bir gerçektir. 
Sonuç
Yukarıda kısa olarak anlatmaya çalıştığımdan da anlaşıldığı üzere Rusya’da Türklere yer yoktur. Tek yol vardır “Ya Rus olacaksın, ya da yok olacaksın!”. Türklere uygulanan zulmün haddi hesabı yoktur. Rusya’da yapılan insan hakları ihlalleri AİHM’ye de yansımış, Rusya bu konuda ilk sıralarda yer almaktadır. Rusya dün neyse bugün de odur. Sadece devir ve yöneticiler değişmiş, zihniyet ise aynıdır. Korkunç İvan’ın “kahraman”, Deli Petro’nun “dahi”, katil Stalin’in “büyük siyaset adamı” olduğu bir ülkeden ne beklenebilir ki? Ruslar, Türk milliyetçilerini üç tane isimle adlandırmaktadır: bağımsızlıktan söz edenler – bölücü, Türklere yapılan haksızlıkları dile getirenler – aşırı (extremist), Müslümanlarsa – teröristtir. Ayrıca Rusya diasporadaki milliyetçi Türkleri de iftira atma yoluyla susturmaya, sindirmeye çalışmaktadır. Kazan Tatar, Başkurt, Kırım Tatar Türkleri ile ilgili yapılan bilimsel toplantıları da kontrolü altına almak isteyen Rusya, Türkiye Dışişleri Bakanlığına nota vermekten de çekinmemektedir. Rusya’nın kendisi ise, bölge Türklerin tüm etkinliklerini siyasi amaçlarına alet ederek kendi propagandasını yapmaktadır. Ancak tüm zorluklara rağmen milliyetçi Türkler dün olduğu gibi bugün de bağımsızlık mücadelesini sürdürmektedir. Kendini milletine adayan bu insanları ne tutuklama, ne sorgulama, ne takip, ne yargılama, ne sürgün, ne hapis, ne ölüm korkutabilir. 
Bir dava uğrunda bir işi başlatmak zor, bu işi sürdürmek, başarıyla geleceğe taşımak daha da zordur. 1945 yılının 3 Mayıs tarihinde, Tophane Askeri Hapishanesinde Hüseyin Nihal Atsız, Zeki Velidi Togan, Nejdet Sançarlar başta olmak üzere 10 mahkûmun kutlamasıyla başlayan Türkçülük Günü kutlamaları günümüzde tüm dünya Türklerince kutlanmaktadır. 10 cesur insanın başlattığı Türkçülük Günü, bugün milyonların bayramı olmuştur. Sözlerimi Büyük Önder Atatürk’ün sözleri ile sonlandırmak istiyorum: “ Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca, hürriyet ve bağımsızlığa sembol olmuş bir milletiz. Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, bağımsızlıktan mahrum bir millet, medeni insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye liyakat kazanamaz. Türk milleti yüzyıllardan beri hür ve müstakil yaşamış ve istiklâli yaşamak için şart saymış bir kavmin kahraman evlatlarından ibarettir. Bu millet istiklâlsiz yaşamamış, yaşayamaz ve yaşamayacaktır.” 
Ve paneli düzenleyen Ahdi Vefa Turan Derneği, Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğrenci grubu Asenalar, Buğra Kitabevi, Harun Meral, Ali Bulgurcu, tüm emeği geçenlere ve katılımcılara sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.