2000’lı Yıllar/Putin’in Rusya’sı
2000’lı yıllarda Putin’in iktidara gelmesi, Tatarlar başta olmak üzere Rus olmayan için sonun başlangıcı olmuştur. Putin, Rusya’da tek devlet, tek millet, tek dil, tek din yaratma siyasetini gütmüştür. Putin’in amacı büyük Rus Devleti, büyük (!) Rus milleti, Rus dili ve Hıristiyan dinini Rusya’da egemen kılmaktır. Aslında Putin, Petro’nun vasiyetini harfiyen uygulamaya koymuştur.
1. Putin’in ilk girişimi, “parçala ve yönet (yut)!” siyasetini faaliyete geçirmektir. 2002 yılında, SSCB dağıldıktan sonra ilk kez genel sayım yapılmıştır. Sayılarının daha az gösterilmesi ve haklarının kısıtlanması amaçlı Tatarlar: Kazan Tatarları, Mişer, Kreşen (zorla tapındırılmış Tatarlar), Sibirya Tatarları, Astrahan Tatarları, Nogay Tatarları gibi 45 küçük etnik gruplara ayrılmıştır. Ayrıca SSCB döneminde pasaportlarda yer alan “millet” hanesi Rusya Federasyonu pasaportunda kaldırılmış, artık herkes Rusya Devleti’nin milletinden olmuştur.    
2. 27 Kasım 2002’de Rusya Federasyonu kanunlarına ekleme yapılarak Tatar diline en uygun olan Latin alfabesine geçiş yasaklanmış. Bu kanuna göre “Rusya Federasyonu’ndaki tüm halklar ana dillerinde yazarken Kiril alfabesi kullanılmalıdır.” 1999 yılında Tataristan Parlamentosu’nda kabul edilen ve 2011 yılına kadar hem Kiril hem de Latin alfabesinin kullanımını öngören karar böylelikle daha 2002 yılında Moskova tarafından tek taraflı feshedilerek Tataristan Parlamentosu’nun kararı yok sayılmıştır. 
3. Daha önce 89 bölgeden oluşan Rusya Federasyonu, yeni bir kanunla Moskova Merkez, Kuzeybatı, Ural, Kuzey Kafkasya, Uzakdoğu, İdil ve Sibirya olmak üzere 7 federe idari bölgeye bölünmüştür. Yapılan bu uygulama, cumhuriyetleri idari ve mali konularda kontrol altında tutarak tek merkezden yönetmek içindir. 25 Şubat 2005 tarihinde federe cumhuriyet ve vali seçimlerinin iptal edilmesi ile ilgili bir kanun Anayasa’da yerini almıştır. Böylece Tataristan cumhurbaşkanı da vali seviyesine indirilmiş ve merkezden atanmaya başlanmıştır. Putin, Tataristan konusunda cömert(!) davranmış, cumhurbaşkanlığı görev süresi daha 2006 yılında bitecek olan Şeymiyev’in görev süresini 9 Mart 2005’te uzatmıştır. Bu da Tataristan başkanının Moskova tarafından sevildiğinin bir işareti, Moskova’ya iyi hizmet etmesinin bir ödülüdür. Zaten “ödül (havuç) veya kamçı” Rusların yüzyıllardan beri kullandığı bir yöntemdir. Bu da Rusların sadık kölesi olan Şeymiyev’e verilen bir ödül olduğu su götürmez bir gerçektir. M.Şeymiyev bu atamayı reddetmek yerine kabul etmesinin altında yatan ilk neden - şahsi menfaati, koltuk sevdasıdır. Eğer Şeymiyev milletine, devletine, referanduma ve Tataristan Parlamentosu’nun kabul ettiği Anayasa’ya bağlı olsaydı, böyle bir atamayı kabul etmezdi. Şeymiyev’in bu davranışı Tataristan’ın bağımsızlığını inkâr etmek anlamını taşımaktadır. Tataristan başkanı, halk iradesini hiçe sayarak menfaatini ön plana koymuştur ki, Tataristan bugünlerde bunun acısını çekmektedir. Rusya karşısındaki her yenilgiyi zafer olarak göstermeye çalışan Tataristan başkanı bu vebalin altından nasıl kalkacak, gelecek nesiller önünde nasıl hesap verecek? 
Takvimler 2010 yılını gösterdiğinde merkezden atanan başkanların adı, “cumhurbaşkanı” olarak adlandırılmayacağına dair kanun çıkarılmıştır. 21.12.2010 tarihinde Rusya Devlet Duma’sında kabul edilen bu karar, 24 Aralıkta Federasyon Şura tarafından onaylanmış ve Medvedev’in imzasına sunulmuştur. Bu kanuna göre, “Rusya bölge başkanı adı(cumhurbaşkanı) için, Rusya Devlet başkanı adındaki kelimeler kullanılmamalıdır”, yani Rusya’da tek başkan vardır o da Rusya başkanıdır. 2015 yılından itibaren Tataristan, Başkurdistan vs. bölgelerinin sözde “cumhurbaşkanı” adını kullanması yasaklanacaktır. Başkurdistan Cumhurbaşkanı kendi isteğiyle “cumhurbaşkanı” adından vazgeçmiştir. Ancak Ruslar gelecek tepkilerden çekinmiş olsa gerek, Tataristan’da sözde de olsa “cumhurbaşkanı” adı kullanılmaya devam edilmektedir.
4. 30 Ağustos 2005 tarihinde Kazan’ın 1000 Yıllığı kutlanmıştır. Kutlamaya Putin bizzat katılmıştır. Kazan’ın 1000 Yıllığı kutlamaları bahanesiyle 40 tane tarihi bina yerle bir edilerek, gerçek bir kültür soykırımı yapılmıştır. Bir taraftan Kazan şehri 1000 yıllık tarihi bir şehir derken, diğer taraftan tarihi yok etmek ikiyüzlülükten başka bir şey değildir. Ayrıca kutlama kasıtlı olarak 30 Ağustos tarihinde yapılmıştır ki, Tataristan bağımsızlığının ilan tarihi olan ve Cumhuriyet Bayramı olarak kutlanan 30 Ağustos 1990 tarihi unutturulsun. 365 gün içinde 30 Ağustos tarihinin seçilmesi bir kasıttır; o gün bugündür bu tarih Cumhuriyet Bayramı olarak değil de Şehrin Doğum Günü olarak kutlanmaktadır. Putin amacına ulaşmış, bağımsızlık ve cumhuriyet kelimeleri artık tarih olmuştur. Kazan’ın 1000 Yıllığı kutlamaları nedeniyle Putin’in onayladığı madalya “dağıtımı” yalnız Tataristan ile sınırlı kalmamış Türkiye’ye kadar ulaşmıştır. Rus eli ile verilen bu madalyayı büyük bir sevinçle kabul edenler nasıl kendilerine Tatar diyebiliyorlar acaba?
Tataristan’da tarihi binaları yıkma işi bugün de tüm hızıyla devam etmektedir. Ramazan Bayramının ilk günü olan 30.09.2008 tarihinde ünlü Tatar şairi Gabdulla Tukay’ın son yıllarını geçirdiği “Bulgar” misafirhanesi bunlardan sadece birisidir. Tukay’ın izlerini taşıyan, bir dönem tarihinin şahidi olan bu binanın yıkılması ve Tataristan hükümetinin de bunu sessiz onaylaması durumun ne kadar vahim olduğunu gözler önüne sermektedir. 
5. 02.12.2007 tarihinde Putin 309 nolu kanunu imzalamıştır. Rusya Federasyonu kanunlarından “Milli komponent (kısım, parça)” çıkartılmıştır. Burada “milli komponent” adı altında Tatarlar başta olmak üzere Rus olmayan diğer milletler söz konusudur. Bu kanun gereği anadilde eğitim yasaklanmış, akabinde birçok okul kapatılmıştır. 2014 yılında Rusya’da 4500, Tataristan’da 698 Tatar okulu kapatılmıştır. Tataristan’ın başkenti Kazan’da sadece 2 Tatar Okulu bulunmaktadır, bu okullarda da Tatar Dili-Edebiyatı olmak üzere ancak 2 ders Tatar Dili’nde okutulmaktadır. Etrafa dehşet saçan Stalin Dönemi’nde bile anadilde eğitim yasaklanmamıştır. Ayrıca, 2009 yılından itibaren tüm lise mezuniyet ve üniversitelere giriş sınavları Rus Dili’nde yapılmaktadır. Doğal olarak Rus olmayanlar için bu sınavları kazanmak nerdeyse imkânsızdır ki, bu da onlar için üniversite kapılarının kapanması anlamını taşımaktadır. 2014 yılı itibariyle milli radyo ve televizyonların bazıları yayından kaldırılmış, yayın yapanlar da ancak 1–2 saat milli dilde yayın yapmaktadır. 
Putin bununla da sınırlı kalmamış, üniversite hocalarını da kontrolü altında tutmak için kanunlar çıkarmıştır. 01.10.2009 tarihli, 1689/1 sayılı kanuna göre, yurt dışında konuşma yapacak veya dergide makale yayımlayacak olan bilim adamlarının metinleri virgülüne kadar incelenecek, ayrıca yazılar 4 merciden geçirilecektir. En ilginç olanı da bu mercilerin birisinin FSB (eski KGB) olmasıdır. Zaten yurt dışına çıkan bilim adamlarını dönüşte FSB’ye çağırılıp sorgulanması normal bir olgu olarak algılanmaktadır, bu kanun ise artık yurt dışına çıkışları sınırlamış ve çıkacak olanların da FSB tarafından onaylanmış “güvenilir” insanlar olduğu anlamını taşımaktadır. 
Bilim adamlarına tüm bunlar uygulanırken, Tataristan’daki bilim dünyasına da el atmak amaçlı üniversiteleri Moskova’ya bağlamak gerekmekteydi. Yeni bir kanunla Rusya Federasyonu - Moskova Merkez, Kuzey-Batı, Ural, Kuzey Kafkasya, Uzakdoğu, İdil ve Sibirya olmak üzere 7 federe idari bölgeye bölünmüştür. İdari bölgelerde federal üniversiteler kurma kararı da önceden planlanmış olmalıdır ki, “Kuzey-Batı, İdil, Ural ve Uzak Doğu Federal Bölgelerinde Federal Üniversitelerin” kurulması ile ilgili karar 21.10.2009 tarihinde Medvedev tarafından imzalanmıştır. Söz konusu karar gereği, Kazan Devlet Üniversitesi, Hümanitar (Sosyal Bilimler) Üniversitesi, Kazan Devlet Pedagoji Enstitüsü, Kazan Finans Ekonomi Enstitülerinin 3 ay içerisinde tek çatı altında toplanarak İdil Boyu Federal Üniversitesi adını alması planlanmıştır. Tek çatı altında toplanarak kurulacak olan üniversitenin adının İdil Boyu Federal Üniversitesi olarak adlandırılacak olması, üniversite adından şehrin adının kaldırılması büyük tepkilere yol açmıştır. Bu tepkiler karşısında Moskova geri adım atmak zorunda kalmış ve üniversite Kazan (İdil Boyu) Federal Üniversitesi (KFÜ) olarak değiştirilmiş ve bu ad 2 Nisan 2010 tarihinde Putin başkanlığındaki hükümet tarafından kabul edilmiştir. Kazan (İdil Boyu) Federal Üniversitesi 19 Mayıs 2011 tarihinde Rusya Eğitim Bakanlığı’nca onaylanmıştır. Söz konusu olan, “Tatar Filolojisi ve Tarihi Fakültesi’ne ne oldu?” sorusu geliyor insanın aklına. Fakülte parçalanmış, yıllardır kullandığı Kazan şehrinin Kremlin sokağındaki üniversitenin 2.binasının 11. katından sürülmüştür. Tatar Dili-Edebiyatı Bölümü 30 Mart 2013 tarihinde Filoloji ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nün Filoloji ve Sanat Küçük Enstitüsü terkibine dâhil edilmiştir. Filoloji ve Sanat Küçük Enstitüsü, Rus Dili-Edebiyatı, Tatar Dili-Edebiyatı, Yabancı Diller ve Sanat-Dizayn gibi dört bölümden ibarettir. Tatar Filolojisi ve Tarihi Fakültesi’nin diğer bölümleri de aynı şekilde farklı bölüm veya enstitülere katılmıştır. Örneğin, Tatar Tarihi Bölümü, 1 Kasım 2013 tarihinde oluşan Uluslararası İlişkiler, Tarih ve Şarkiyat Enstitüsü’ne dâhil olmuştur.  Sıradaki hedef Tataristan Bilimler Akademisi’dir. Şu günlerde Akademi’nin kapatılacağından söz edilmektedir. Konuyla ilgili yalanlamalar gelse de, “ateş olmayan yerden duman çıkmaz” derler, bunu da zamanla göreceğiz.   
6. Günümüzde Tataristan’da Tatarlara karşı kelimenin tam anlamıyla soykırım uygulanmaktadır. Tatarlar kendi topraklarında yabancı muamelesi görmektedir. Bilindiği üzere soykırımın 3 türü mevcuttur: fiziksel, biyolojik ve kültürel soykırım. Günümüz şartlarında katletmeye dayalı fiziksel soykırım uygulamak imkânsızdır, fiziksel soykırımın ancak savaş şartlarında meydana gelmesi olasıdır. Soykırımın diğer iki türü bugün Ruslar tarafından Tatarlara uygulanmaktadır. Biyolojik soykırım, insanları zor ekonomik şartlar altında bırakarak yok etmektir. Tataristan, milli gelirinin %85’ini Rusya’ya vermektedir. Petrol ve doğalgaz zengini olan Tataristan halkı varlık içinde yoksulluk çekmektedir. Buna bağlı olarak Tataristan’da işsizlik, içkicilik her geçen gün daha da artmaktadır. İş aramak amacıyla Tataristan’ın dışına gitmek zorunda kalan gençlerimiz, ister istemez Tatar çevresinden uzaklaşmakta, Ruslaşmaktadır. İçkicilik Kazan Tatarlarının geleneklerinde olmayan bir şeydir, işsiz, mutsuz, gelecekten umutsuz olan gençlerimiz teselliyi içkide aramaktadır. Alkol, uyuşturucu kullanımının artması gençler arasındaki ölüm oranını da artırmıştır. Ayrıca içki ve uyuşturucu batağına düşen işsiz gençlerimiz, içki – uyuşturucu alabilmek için hırsızlık yapmanın yanı sıra cinayet bile işlemektedir. Bunlara yardım eli uzatan yoktur, ölen gençlerimizin ölüm nedenleri araştırılmamakta, suçlular cezalandırılmamaktadır; ölen öldüğü ile kalmaktadır. Tataristan’daki kültürel soykırımın boyutları daha da vahimdir. Tatar okullarının kapatılması, lise mezuniyet ve üniversiteye giriş sınavlarının Rus Dili’nde yapılması sonucu Tatar gençlere üniversite kapılarının kapanması sonucunda Tatarları Edebiyatı’ndan, Tarihi’nden yoksun bırakarak mankurtlaştırmak kültürel soykırımın başında gelen nedenlerdendir. Tatar Dili başta olmak üzere Tatar Edebiyatı’nın, Tatar Tarihinin kısıtlanması, Tatar Dili’nde çıkan gazete ve dergilerin azalması, ihtiyaç yok bahanesiyle bütçeden kaynak ayrılmaması Kazan Tatarlarını uçurumun kenarına götüren gerçeklerdir. Ayrıca Tatarlara geçmişini unutturmak amacıyla tarihi binaların yıkılması da söz konusudur.
7. Ruslar, bölgedeki milliyetçi Türklerin bağımsızlık uğruna verdiği mücadeleyi durdurmak için çeşitli yollara başvurmaktadır. Bugüne kadar birçok milliyetçi, FSB tarafından fişlenmiş, takibe alınmış, sorgulanmış, ev ve işyeri aranmış, yargılanmış ve çeşitli hapis, sürgün veya para cezasına çarptırılmıştır. Milliyetçileri susturmak, sindirmek için hiçbir iftiradan çekinmeyen Ruslar, suç üretmekte sınır tanımamaktadır. Milliyetçiler, en çok Rusya Federasyonu Anayasası’nın 282 maddesi olan “Milletler ve dinler arası düşmanlığı körükleme (tahrik)” maddesi ile yargılanmaktadır. Ayrıca Rusya Ceza Kanun’da yapılan düzenlemeler sonucu, “bağımsızlık” fikrini öne sürerek yapılacak propagandalara 3 yıldan 6 yıla kadar, siyasi hareket oluşturma, harekete para yardımında bulunma 10 yıldan 20 yıla kadar, “bağımsızlık” fikrini internet ve medya aracılığıyla büyük kitleleri kapsayan organizasyon yapma 20 yıl hapis cezasına çarptırılacaktır. Milliyetçilere karşı çıkarılan bu kanunlara her gün bir yenisi daha eklenmektedir. Milletini, dilini, bağımsızlığını savunanlar yargılanmakta, cezalandırılmaktadır. Örneğin, bugünlerde Kazan Tatar milliyetçisi Rafis Kaşapov, 2014 yılının Aralık sonundan beri tutukludur. Rusya Anayasası’nın 282 madde 1.fıkrası gereği 4 aydır tek kişilik hücrede psikolojik baskı altında tutulan Kaşapov’un son duruşması 23 Nisan 2015 tarihinde gerçekleşmiş ve 2 ay daha tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir. Kaşapov’un “suçu” Kırım’ın Rusya’ya ilhakına karşı internette yazı yazması, Türk Birliği fikrini savunmasıdır. Rafis Kaşapov, kimsenin önünde eğilmeyen baştan beri Rusların yaptıklarını ifşa eden milliyetçilerdendir. Daha önce de “Petro’nun Gizli Vasiyeti” (18.12.2007) ve “Hıristiyanlığa Hayır”  başlıklı yazılarından dolayı yargılanan Kaşapov, RF Anayasası’nın aynı maddesi gereği yargılanmış ve 24.04.2009 tarihinde bir buçuk yıl hapis cezasına çarptırılmış, daha sonra bu ceza şartlı cezaya yani ev hapsine çevrilmiştir. Şimdi tekrar aynı madde ve aynı suçlamalar…
Rusya’daki Türklerin durumunu daha iyi anlayabilmek için birkaç örnek vereceğim. İster çocuk, ister büyük ol, eğer Türk’sen suçlusun. 2010 yılında Moskova’da yaşanan bir olay. Askeri Okulun 3.sınıf öğrencisi olan 10 yaşındaki Seyet (Sait) Fehretdinov, yaşananlara daha fazla dayanamamış ve evinin penceresinde atlayarak intihar etmiştir. Ölümü kurtuluş yolu olarak gören Seyet’i buna sürükleyen olaylar zinciri nedir? Seyet, Kazan Tatar Türklerinden olduğu için sınıftaki Rus öğrenciler tarafından defalarca bayılana kadar dövülmüş, beyin kanaması geçirmiş; öğretmenleri ve okul yönetimi bunu görmezlikten gelmiştir. Anne babasına “merdivenlerden düştü” diyerek açıklama yapılmıştır. Ayrıca Seyet öğretmenleri tarafından zorla kiliseye götürülmüş, öğretmen ve görevlilerin taciz ve tecavüzlerine maruz kalmıştır. Durumu ailesine izah etmeye çalışan Seyet ailesini inandıramamış ve son çare olarak intiharı seçmiştir. İntihar etmeden önce annesine yazdığı mektupta, anne babasından halellik istemiş ve yaşananlardan dolayı kendinin son aylarda yaşlandığını yazmıştır. Seyet yaşasaydı şimdi 15 yaşında olurdu, ama o ne yazık ki Rusların Rus olmayanları hor görme, küçümseme, aşağılama, nihayetinde yok etme siyasetinin kurbanı olmuştur. Söz, Rus ve Türklerden açılmışken, Türkler Rusların burnunu dahi kanatırsa hapishanede çürür, eğer bir Rus bir Türk’ü öldürürse cezalandırılması bir yana ödüllendirilir. 10 yaşındaki Seyet Fehretdinov’a bunu yapanlar da ödüllendirildiğinden eminim. Rusya’da Türk olmak “suçtur”. Bunun aksini iddia eden Rus yetkililer, ‘Rusya’da 145 millet barış ve huzur içinde yaşamaktadır’ şeklinde konuşmaktan utanmamakta ve çekinmemektedir.