2017 yılının son günlerinde özellikle şirketler bir hayli telaşlı… 2018 yılı bütçelerini kapatmakta zorlanıyorlar. Problemleri “döviz kuru”!.. 

2018’de dövizin ne olacağını kestirmek gerçekten güç. Geçmiş yıllarda da sene sonu döviz telaşı yaşanırdı ama bankaların hazine birimleri, finansçılar 2018 sonu için yaklaşık bir iki cümle söyleyebiliyordu. 

Bugün ise bırakın 2018 sonunu, bu ayın sonu hakkında yorum yapmaktan kaçınıyorlar… 

Ülkemizde 2009 yılında sonra neredeyse hiç duraksamadan, küçük küçük ilerleyen bir ekonomik kriz var. Bu duruma rağmen şimdiye kadar iyimser senaryolar ile kur tahmini yapmak mümkün olabilmişti. Bu sene ise tahminler çok farklı ve kafa karıştırıcı… 

O kadar farklı ki öncelikle “Çıkar mı? İner mi?” konusunda bile mutabakat yok!..

Lâkin rahatlıkla görebildiklerimiz de var. Mesela 2018 yılında da ithalatımız artacak, ihracatımız ise azalacak… Çünkü uluslararası pazarda rekabet edecek bir ürün geliştiremedik. Tüketimde olabildiğince dışa bağımlıyız. Geçen gün yeni bir anlaşma daha yaptık. Sudan’dan çok ucuza et alacağız…

Çünkü biz ucuza imal edemiyoruz. Pahalıyız… Reel enflasyonumuz çok yüksek. Bu da 2018’de “cari açık” olacak demek. Ve bu açığın finansman ihtiyacı demek… Bir de üzerine 2018 yılında 160 milyar dolarlık dış borç stoğumuzun döndürülmesi gerekecek. Demek oluyor ki 2018 yılında yaklaşık 220 milyar dolar finansmana, dış kaynağa ihtiyacımız olacak... 

Bugün kimi düşer diyor, kimi çıkar diyor… Küçük bir enflasyon hesabı yapıp ardından “dolar 4,30 TL olur” diyen de var. Eee bir de realite var. Benzin beşe katlamışken, dış borç uçmuşken, “yeni borç bulamaz hale gelirsek dolar 6,90 TL olur” diyende var…

Bir grup daha var… Bunların fikri yok ama fikrini ifade edenlere “iyimser, kötümser” yakıştırmaları var… Yorumcuları da bölüyorlar yani... Biri “iyi” biri “kötü” diyorlar. Böyle bölününce haliyle devamı da bekleniyor. Acaba iyimserler mi kötülük yapıyor? Yoksa kötümserler mi iyilik yapıyor? Buna yorumları yok… 

Fikri yok ama yakıştırmaları çok... Açıkcası takip etmesi en eğlenceli olanlarda bu kişiler… Bazen bilinçli yaptıklarını düşünüyorum. Bu sayede havayı yumuşatıp, eğlence katıyorlar piyasalara… Böylece ekonomiyi sıkıcı seyrinden çıkarıyorlar. 

İşin eğlencesi bir yana; bizim acilen kendimizi “yoklayabilmeye” ihtiyacımız var… 

Ne durumda olduğumuzu açık ve net olarak ortaya koyabilmeliyiz… Mesela Konya’ya yapılan Yüksek Hızlı Tren altyapısı ile Konya’ya giden turist sayısının 3 kat artmasını tabii ki konuşabilmeliyiz. Ama sadece bu ve benzeri haberlere yer veremeyiz. Manşetlerimizde sadece bu haberler yer almamalı…

Bir ilimizden başka bir ilimize giden parayı yani yerli turist artışını büyük kalkınma hamlesi gibi sunmak mevcut durumu saklamamalı… Bu durum kaç yıldır ülkemize gelmekten vazgeçmiş milyonlarca yabancı turist ve milyarlarca döviz kaybımızı geri getirmez. Konu birbirinin dengi değil… Ayrı ayrı okuyabilmeli ve değerlendirebilmeliyiz.

Sormazlar mı yarın adama; Sen özelleştirmelerde küreselleş, bankacılıkta küreselleş, madenlerimiz de, yeraltı kaynaklarımızda küreselleş, topraklarımızın, binalarımızın satışında küreselleş, dış borçta küreselleş, mülteci akınında araplaş, ithalatta küreselleş, samanda, arpada küreselleş, teknoloji satınalmada küreselleş, milli savunmada, silahlanmada küreselleş ama bunları manşet yapma!.. Bir ilimizden diğer ilimize yerli turizm artışını kalkınma hamlesi gibi sun… Ve saatlerce haber yap…

Dedik ya ara sıra kendimizi yoklamalıyız. Lâkin yoklayabilmenin temel koşulu yokolmayı da göze alabilmektir. Göze alamazsak, yoklayamayız… 

Yoklayamazsak; düzenli olarak varlık telaşı yaşarız. Bazen kısmen yokolmak ve daha güçlü geri dönmek gerekir. Bu çoğumuzun hayatlarında yaşadığı bir tecrübedir. Olmasını istemeyiz ama gerektiğinde yaparız. 

Yoklamadan uzak durma telaşı bizi daha geri götürür. Cesaretimizi toplayabilmeli, kendimizi yoklayabilmeli, eleştirebilmeli, objektif bakabilmeliyiz. 

Tamamen kaybolmuşlardan olamayız… Tarihten aldığımız derslerle, iç çöküş yaşayamayız… Fırsat hâlen kaçmadan, yoklayabiliyorken varlığımızdan emin olabilmeliyiz.

“Döviz ne olur?” Sorusunun cevapsız kalışı da varolma telaşımızdandır… Kendimizi yoklayamamaktandır… Her platformda sahte cevaplar ile yoklama ihtiyacımızın olmadığının ifade edilişindendir… “Miş gibi” yapılışındandır… 

Peki onu anladıkta “Döviz ne olur?” diye ısrarla soranlar için… O ya da bu kadar olmaz güzel kardeşim, “Sahip olur”…