Domino taşlarına benzer hayat. Onca emekle istiflediklerin tek hamle ile yere serilebilir. Unutma taşların kaderi senin elindedir.

Melda Zirek

Musalla kahvesi bildik kahvelerden ayrılırdı. Geniş avlunun içinde uzun, yıllanmış ceviz ağacının altına sıralanmış, ahşap sandalye ve masaların kurulduğu yeşillikler içerisinde çay bahçesini andıran bir havası vardı. Hemen yanında cami olduğu için de müşterisi çoktu. Namazını kılan çayını, kahvesini damasını oynar, evine giderdi.

Yaz akşamları bazen seyyar sinemalar gelir, gelmeden önce hoporlörle anons edilir, ağaç ve duvarlara afiş asılırdı. Herkes en güzel fistanlarını giyerdi. Kolonyalarını ya da hacıdan hediye gelen yağlarını sürüp, açık havayı bile boğan ağdalı bir koku dalgası oluşur, insanlar burunlarının direğinin sızlamasına aldırmadan sinemanın keyfini çıkarırdı. Bekarlar gönül eğlendirmek ya da müstakbel adayı bulmak için etrafı kolaçan eder, saf duygularıyla bulacağı aşkının heyecanını kalbinde hissederdi. Tahta masalar kenarlara alınır, yan yana sandalyeler sıralanır, duvara da sinema perdesi takılırdı. Kapıya yetkili dikilir, para almadan içeri geçirmezdi. Açık hava sinemasının her tarafı kalın perdeyle örtülür, dışardakilerin izlemesi engellenirdi. Altan ve zıpır arkadaş tayfası perdelerin aralığından izler, kızlara gazoz kapağı, çerez fırlatırdı. Görevli yakalarsa hepsini avlunun dışına fırlatır, onlar bir süre sonra tekrar eski yerlerini alırdı. Sinema bahaneydi. Maksat matraklıktı.

Caminin dibinde olduğu için yatsı namazından sonra filmi başlatırlardı ki ezan sesiyle bölünmesin diye. Aşk filmiyse -ki genelde aşk filmleri getirilirdi- kadınlar ağlamamak İçin kendini zor tutar, sonra birden patlayıp hüngür hüngür ağlamaya başlardı. Eğer bekarsa etrafında onu gören konu komşu bu kadar içli ağlamasını başka şeylere yorar, aşk acısı çekiyor belli deyip evliliğinin avantajını hissederdi. Kadınlar ağladıkça çocuklar kahkahayla güler, dalga geçerlerdi. Sessizliği yaran kahkahaları duyan görevli onları bulur, yine kapı dışarı ederdi.

Bazen de ayın avluda güreş turnuvaları düzenlenirdi. Kasabanın ileri gelenleri büyük bir ciddiyet ve titizlikle güreş tertipler, farklı mahallelerden gençler arasında müsabaka yapılırdı. Kazanan gence horoz hediye edilirdi. Horoz boynundan tutulup havaya kaldırılır, kupa almış edasıyla masaya çıkarılan birinciyi herkes tebrik ederdi.

En büyük eğlence düğünlerde olurdu. Harmandalı, Kerimoğlu, ince hava çalar, rakılar içilip kafalar bulununca daha şevkli oynanır, naralar atılırdı. Düğünlerde ve yıl başlarında kemik deve denilen ortalama dört kişinin uzunca örtünün altına girip öndeki çubuğa geçirilen yapay deve kafasını tutar, iki kişi gövdesini oluşturur, dördüncü de kuyruğunu oluştu rurdu. İnsanların üzerine korkutmak için saldırır, insanlar da bir yandan korkuyormuş gibi yapıp kahkalaıa boğulur, kaçarken birbirlerinin üzerine yığılırdı.

Sevda kaçsın çayınıza...