15 Temmuz gecesi kendini tankların altına atarak darbe girişimini önleyen millet, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısına uyarak, o günden beri meydanlarda demokrasi nöbeti tutuyor, ülkesinin birliğini ve bütünlüğünü hedef alan darbe görünümlü postmodern işgal girişimine karşı bir şahlanış sergiliyor. 

OHAL ilan edildi. Devletin kurumlarına sızmış olan paralel yapı elemanlarına karşı büyük bir temizlik uygulanıyor. 

Bütün bu kargaşa arasında, Türkiye’nin Doğu Karadeniz sahillerinde sinsice gelişen tehlike gözden kaçıyordu. Türkiye, güneyden bir ABD/İsrail Koridoru ile kuşatılırken, kuzeyden de, Pontus Soykırımı hikayesine bağlı olarak hortlatılmak istenen bir Pontus Devleti ile sarmalanmak isteniyordu. 

Yazarlarımızdan Oğuz Çetinoğlu, 6 Ağustos 2016 târihinde yayınlanmak üzere 31 Temmuz 2016 Pazar günü yaptığı röportajda Kıbrıslı akademisyen Emete Gözügüzelli; PKK’nın Karadeniz bölgesindeki terör eylemlerine dikkat çekmiş ve hedefin, ‘Pontuşçu gizli militanları aktifleştirmek’ olduğunu söylemişti.

Darbe girişimi bastırılmıştı, ama devamından da söz ediliyor. 

15 Temmuz gecesi kendini tankların altına atarak darbe girişimini önleyen millet, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısına uyarak, o günden beri meydanlarda demokrasi nöbeti tutuyor, ülkesinin birliğini ve bütünlüğünü hedef alan darbe görünümlü postmodern işgal girişimine karşı bir şahlanış sergiliyor. 

OHAL ilan edildi. Devletin kurumlarına sızmış olan paralel yapı elemanlarına karşı büyük bir temizlik uygulanıyor. 

Bütün bu kargaşa arasında, Türkiye’nin Doğu Karadeniz sahillerinde sinsice gelişen tehlike gözden kaçıyordu. Türkiye, güneyden bir ABD/İsrail Koridoru ile kuşatılırken, kuzeyden de, Pontus Soykırımı hikayesine bağlı olarak hortlatılmak istenen bir Pontus Devleti ile sarmalanmak isteniyordu. 

Peki, nedir bu sözde Pontus Soykırımı hikayesi? 

1461 yılında Fatih Sultan Mehmet’in almasıyla tarihe karışan Rum Pontus Devleti’ni diriltmek Yunanistan’ın yüzlerce yıl canlı tuttuğu özlemlerinden biridir. 

Osmanlı döneminde sesleri çıkmayan Rumlar, 1840 yılından itibaren, eğitim kisvesi altında Doğu Karadeniz üzerindeki emellerini hayata geçirebilmek için sinsi, fakat kararlı bir çalışma başlatmışlardı. 

I.Dünya Savaşı’ndan yenilgiyle çıkan ve Mondros Mütarekesi ile orduları dağıtılan Osmanlı’nın güvenlik zafiyetinden yararlanan Rumlar, Karadeniz bölgesinde Türk köylerini basmaya başladılar. Bu arada, Erzurum ve Trabzon ile çevresini işgal etmiş olan Rus ordusu üniforması giyerek Trabzon’a saldıran Rum-Pontus çeteleri şehri bütünüyle yakıp yıkmışlar, masum insanları katletmişlerdi. Bu vahşi saldırılar sırasında I. Selim’in annesi Gülbahar Hatun’un türbesi yıkılmış, Müslüman mezarlığı üzerine bir tiyatro binası yapılmıştı. 

Trabzon katliamı sırasında kaç masum insanın hayatını kaybettiği bilinmiyor. Resmi kayıtlarda, Doğu Karadeniz’de, Pontus çetecileri tarafından  8 000 Müslüman’ın öldürüldüğü yazılı.  

Milli Mücadele’de Trabzon ve çevresindeki Türkler kendini savunmak için silahlanmış,  Pontusçu Rumlarla çatışmıştı. Kurtuluş Savaşı sonrasında da, Yunanistan ile yapılan mübadele anlaşması uyarınca Rumların büyük bir bölümü Yunanistan’a göç etmişti. Rumlar, Kurtuluş Savaşı sırasında yaşanan çatışmada ölenleri Yunanistan’a göç edenlerle birleştirmişler,  Pontus Soykırımı yalanını oluşturmuşlardı.

PONTUS SOYKIRIM YALANI 

Rumlar 1981 yılında Pontus Soykırımı’nı yeniden dünya gündemine taşıdılar. 35 yıl boyunca yaptıkları çalışmalarla, başta ABD, Kanada, Almanya, Rusya olmak üzere,  150’si Türkiye’den toprak talebinde bulunan 450 dernek kurdular. 

Yunan Parlamentosu, Atatürk’ün Samsun’a çıktığı 19 Mayıs gününü Pontus Soykırımını Anma Günü ilan etti. Selanik’e bir Pontus Soykırımı Anıtı dikildi. 7 Mart 1994 günü kabul edilen bir yasayla da, 19 Mayıs günü Yunanistan’da tatil ilan edildi. 

1991 yılında Papa 2. John Paul’ün başlattığı Dinle Arası Diyalog, söylendiğine göre dünya barışına katkı yapmayı amaçlıyordu. Fakat bu kamuflaj altında sürdürülen çalışmalar giderek etnik ayrışmayı körükleyen çalışmalara dönüştü. Dinler Arası Diyalog misyonerleri Doğu Karadeniz illerine ve özellikle Trabzon’u hedef aldılar ve buralarda yaptıkları propaganda ile gençleri aslen Rum olduklarına inandırmaya çalıştılar. 

1990’lı yıllarda ABD’li Prof. Dr. Robert Mahley Trabzon ve çevre köylerden kan örnekleri toplamıştı. Amaç, Trabzon ve halkın Rum kökenli olduklarını “bilimsel olarak” ispat etmekti. Prof. Mahley’in bu konuda yaptığı çalışmalar ABD’de etkili oldu ve Carolina Eyaleti Parlamentosu, 2002’de kabul ettiği bir yasayla, Türklerin Rumlara soykırım yaptığını kabul etti!

1990’lı yıllarda Trabzon’da yalnızca 10 Hıristiyan bulunduğu halde 2000’li yılların başında bu rakamın 10 bine ulaştığı söyleniyordu. Bu gelişmede, bölge halkının aslen Rum olduğu, Osmanlı baskısıyla Müslüman oldukları propagandası etkili olmuştu. Son yıllarda Dinler Arası Diyalog, höşgörü ve Avrupa Birliği’ne uyum çalışmalarıyla Hıristiyanlık propagandası giderek yoğunlaşırken, artık cemaati olmayan kiliseler bile “kültürel mirasımız” gerekçesiyle, Vatikan’ın UNESCO üzerinden sağladığı maddi destekle restore edilip ibadete açılıyordu. 

Şaşırmamak gerekir. Karadeniz kökenli Başbakanlık eski Müsteşarı Yaşar Yazıcıoğlu, 2013 yılı itibariyle, Türkiye genelinde 136 bin Katolik misyonerin, 106 bin de AB misyonerinin bulunduğunu söylemişti. 

Hatırlayacaksınız, 2010 yılı Ağustos ayında, Yunanistan’dan gelen binlerce Rum Trabzon’daki Sümela Manastırı’nda ayin yapmışlardı. Bu ayini, ABD tarafından “ekümenik” olduğu ısrarla savunulan Fener Rum Patriği Bartholomeos yönetmişti. 

Yunanistan ve arkasındaki dini ve siyasi güçler, insan ve azınlık haklarına ilişkin uluslararası anlaşmalardan yararlanarak, sistemli ve organize bir çalışmayla Pontus Soykırımı’nı gündeme taşımaya çalışmaktalar. Trkiye yakın bir gelecekte, Ermeni Soykırımı’nın yanı sıra, bir de Rum Pontus Soykırımı’yla boğuşmak zorunda kalacaktır. 

PONTUS SOYKIRIMI YALANINI HEM VATİKAN HEM FENER PATRİKHANESİ HEM DE ABD DESTEKLİYOR

Pontus Devleti’ni diriltme çalışmaları hem Vatikan hem Fener Patrikliği hem de ABD tarafından desteklenmektedir. Vatikan’ın derdi Hıristiyanlığı yaymak, ABD’nin derdi ise hem Ortodoks Fener Patriği üzerinden Ortadoksları hem de Karadeniz’i denetim altına almaktır. Çünkü, Ortadoğu’dan sonra en geniş enerji yatakları Kafkasya ve Orta Asya’dadır. Hazar bölgesi ve Orta Asya’ya egemen olmak isteyen bir küresel gücün Karadeniz’i kontrolü altına alması gerekir. ABD’nin Pontus Devleti’nin canlandırılmasına destek vermesinin ve Pontus Soykırımı’nı tanımasının nedeni, Doğu Karadeniz bölgesine olan ilgisiyle ilişkilidir. ABD Doğu Karadeniz’de canlandırılacak Pontus Devleti üzerinden hem Kafkasya ve Orta Asya’ya uzanmayı hem de Doğu Avrupa ülkelerini Rusya’ya bağımlı olmaktan kurtarmayı planlamaktadır. 

Yunanistan, arkasına aldığı güçlerin desteği ile, son 35 yıldır dünya gündemine taşıdıkları ve sinsi planlarla hayata geçirmeye çalıştıkları Pontus ideolojisini, şimdilerde PKK maşası eliyle canlandırma çabasındalar. 

Ramazan Bayramı’nda, Karadeniz sahillerine yerleşmek isteyen PKK yuvalarının kökünü kazıyan generalimizin helikopterinin düşmesi/düşürülmesi, 15 Temmuz darbecilerinin ABD’ye Rusya’ya ekonomik ambargo uygulayacaklarına ilişkin söz vermeleri de büyük bir olasılıkla bu sinsi planla ilişkilidir. 

Geçtiğimiz gün Ordu Mesudiye’de üç askerimizin şehit olduğu PKK saldırısı da Pontus bağlantılı bir gelişmedir. 

PKK –PONTUSÇU İŞBİRLİĞİ Mİ?

Yazarlarımızdan Oğuz Çetinoğlu, 6 Ağustos 2016 târihinde yayınlanmak üzere 31 Temmuz 2016 Pazar günü yaptığı röportajda Kıbrıslı akademisyen Emete Gözügüzelli; PKK’nın Karadeniz bölgesindeki terör eylemlerine dikkat çekmiş ve hedefin, ‘Pontuşçu gizli militanları aktifleştirmek’ olduğunu söylemişti.

Aynı gün Ordu’nun Mesudiye ilçesinde Ormanlık alandan çıkan PKK’lı teröristler, operasyon yürüten askerlerimize açtıkları ateş neticesinde 3 askerimiz şehit olmuş, 2 askerimiz de yaralanmıştır. 

Hatırlanacağı üzere 2011 yılında Giresun’da ormanlık alandan saldıran PKK’lı teröristler, 3 polisimizi şehit etmişlerdi. 

Bilindiği gibi PKK’nın Karadeniz bölgemizle ilgili hain emellerinin bulunması zayıf bir ihtimaldir. Buna rağmen 5 yıl ara ile cereyan eden aynı tarzdaki hain iki saldırı, bölge üzerindeki iddialarını sık sık dile getiren Pontusçularla PKK’lıların işbirliği içerisinde olduğu endişesini akla getiriyor. 

Genç akademisyen Emete Gözügüzelli Hanımefendi, olayla ilgili yorumunu şöyle dile getiriyor: ‘Terör örgütlerinin eylem yapmasının iki yönü vardır: bir düşman gördüklerine karşı, yıpratma, zayiat verdirme hamlesi, ikincisi de örgüt içine dönük hamledir. İç hamlede amaç, militan kazanmak niyeti ve mevcut militanları elde tutmaktır.’ Ve Gözügüzelli’nin uyarısı: ‘Karadenizliler, Türk milletinin 15 Temmuz gecesi demokrasiye sâhip çıktığı gibi siz de topraklarınıza sâhip çıkınız, sessiz kalmayınız!’ 

Yazarımız Oğuz Çetinoğlu’nun hâdiselerle alakalı yorumu da şöyledir. Güneydoğu Anadolu topraklarımız üzerinde hak iddia eden Ermeni komitacıları da, PKK teröristleri de terör eylemleri ile harekete geçmişlerdi. Bu benzerlik üzerinde mutlaka durulmalıdır. Türk atasözüdür: Yılanın başı küçükken ezilir. ’