Soçi’de Erdoğan ile Putin arasında yapılacak zirveden nasıl bir sonuç çıkacak diye beklerken, Akdeniz’de bir Rus savaş uçağının Suriye tarafından vurulduğu  haberi gündeme bomba gibi düşüverdi. Doğu Akdeniz’de, ABD savaş gemilerinin bulunduğu bölgede bir “Şeytan Üçgeni” oluşturulmuş. Bu bölgeye izinsiz giren bir uçak ya “bir şekilde” kayboluyor ya da bir takım teknik aldatmacalar nedeniyle kendi uçağınızı kendiniz vuruyorsunuz. Rus uçağının “İsrail’in sorumsuzluğu nedeniyle” Suriye tarafından vurulmasının bir başka teknik açıklaması yok.

Soçi Zirvesi’nde, İdlib konusunda, Türkiye ile Rusya arasında bir anlaşmaya varılması sevindirici, ama 10 maddelik anlaşma terörist grup tanımı farklı olan iki ülke arasında olduğundan, rejim güçlerinin, İran’la bağlantılı grupların ve Astana Sürecini baltalamak için fırsat kollayan ABD’nin provokatif saldırı düzenleme olasılıklarına karşı çok dikkatli olmak gerekir. Doğu Akdeniz’deki, İdlib’i de kapsayan “Şeytan Üçgeni” varlığını sürdürecektir.

Washington kulislerinden sızan bilgilere göre ABD, Cenevre’de, Suriye’nin geleceğini belirleyecek yeni anayasa çalışmalarında federal bir yapılanmayı destekleyecek. Pentagon, üç parçalı Suriye’nin ilan tarihini de 2023 olarak belirlemiş. 

Bütün dünya nefesini tutmuş, Soçi’de Erdoğan ile Putin arasında yapılacak zirveden nasıl bir sonuç çıkacak diye beklerken, Akdeniz’de bir Rus savaş uçağının Suriye tarafından vurulduğu  haberi gündeme bomba gibi düşüverdi. 

Doğu Akdeniz’de, ABD savaş gemilerinin bulunduğu bölgede bir “Şeytan Üçgeni” oluşturulmuş. Bu bölgeye izinsiz giren bir uçak ya “bir şekilde” kayboluyor ya da bir takım teknik aldatmacalar nedeniyle kendi uçağınızı kendiniz vuruyorsunuz. Rus uçağının “İsrail’in sorumsuzluğu nedeniyle” Suriye tarafından vurulmasının bir başka teknik açıklaması yok.

ABD’nin, kendisine ve Suudi Arabistan’a bağlı terör gruplarını kullanarak, Astana Süreci ortaklarının ilişkilerini torpilleyecek, bölgeye müdahalesine gerekçe oluşturabilecek provokatif operasyonlar planladığı biliniyordu. O nedenle, Doğu Akdeniz’deki, İdlib’i de kapsayan “Şeytan Üçgeni”, varlığını bir süre daha sürdürecektir. 

Doğu Akdeniz’de bir Rus savaş uçağını yutan bu “Şeytan Üçgeni”ni, Tahran, Soçi ve Cenevre zirvelerinden, dinamitlemek için fırsat kollanan Astan Süreci’nden bağımsız düşünemeyiz. 

 “ÜSLER KURUP SURİYE’Yİ PARSELLEDİLER”

Canlı yayınlanan Tahran Zirvesi’nden, İblib konusunda, Türkiye’nin savunduğu tezi destekleyen net bir sonuç bildirgesi çıkmamıştı. Neşemiz kaçmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu konuda yaptığı açıklamada, Suriye krizinin çözümünde alandaki aktörlerin ellerini taşın altına sokmak istemediklerini, kendi çıkarlarını ön planda tuttuklarını vurgulayarak şöyle demişti: “Üsler kurup Suriye’yi parsellediler. Lafta herkes Suriyenin toprak bütünlüğünden söz ediyor. Uygulamada herkes parselasyonu yapmış; bir ülkenin 22, diğerinin 5 üssü var.” 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sitemi, aslında Suriye sorununa bakmamız gereken çerçeveyi de belirliyor. Alandaki bölgesel ve küresel aktörlerin, 2011’den bu yana, Suriye’de yaşanmakta olan insanlık dramıyla dertlendikleri falan yok; herkes pastadan pay kapma peşinde.. Suriye’deki paylaşım kavgasından en büyük zararı gören ülke Türkiye. Hem güney sınırlarının hemen güneyinde yaşanan kaos ortamının topraklarına yansımasını önlemeye, hem de yeni bir göç dalgasının oluşmasını önlemeye çalışıyor.

17 Eylül’de gerçekleştirilen Soçi Zirvesi’nden çıkacak sonucu, yukarıda sözünü ettiğimiz nedenlerden dolayı, kaygıyla bekliyorduk. 

Soçi Zirvesi’den çıkan sonuç, “Türkiye’nin formülü kabul edildi” şeklinde duyuruldu. Türkiye, İdlib’te bir insanlık dramı yaşanmasın, yüzbinlerce insan yeniden Türkiye sınırına yığılmasın istiyordu. “Öncelikle sorunun insani boyutunu halledelim, devamını sonra konuşuruz” diyordu. 

Bu açıdan bakıldığında Soçi Zirvesi’nden çıkan sonuç, Türkiye açısından bir başarıdır, ama sürdürülebilir olması çok daha önemlidir. Türkiye açısından göç ve sığınmacı akını tehlikesi, terörist sızma olasılığı şimdilik ortadan kalkmıştır, ama bu İdlib sorunun çözüldüğü anlamına gelmiyor. 10 maddelik Soçi Mutabakatı’nın uygulanması nasıl başarılacaktır?

Soçi’de Rusya da, Türkiye de isteklerini ana hatlarıyla kabul ettirmiş oldu, ama varılan mutabakatın hayata geçirilmesi nasıl başarılacak? 10 maddelik Soçi mutabakatına göre, rejimle muhalifler arasında oluşturulacak 15-20 kilometrelik silahsızlandırma bölgesi radikal gruplardan temizlenecek, burada Rusya ve Türkiye ortak devriye çalışmaları yapacak. Rusya oluşturulacak bölgelere operasyon yapmayacak. Buna karşılık Rusya’nın Lazkiye’deki üslerine füzeli, dronlu saldırılar düzenleyen terörist gruplar, bu üslere ulaşamayacakları bölgelere taşınacaklar. 

Bu süreçte Heyet Tahrir’üş Şam, Türkistan İslam Partisi ve El Nusra gibi muhaliflere ılımlı bakan grupların, 15 Ekim’e kadar, provokatif ve radikal gruplardan ayrılma fırsatı olarak değerlendirilebilir. 

SOÇİ ZİRVESİNDEN ANLAŞMA ÇIKTI, AMA…

Soçi Zirvesi’nde, İdlib konusunda, Türkiye ile Rusya arasında bir anlaşmaya varılması sevindirici, ama anlaşma terörist grup tanımı farklı olan iki ülke arasında olduğundan, rejim güçlerinin, İran’la bağlantılı grupların ve Astana Sürecini baltalamak için fırsat kollayan ABD’nin provokatif saldırı düzenleme olasılıklarına karşı çok dikkatli olmak gerekir. 

Ankara’da, 2016’nın Aralık ayında Türkiye, Rusya ve İran arasında, İdlib konusunda yapılan toplantıda, İdlib’te bazı grupların kalması ve çatışmasızlık bölgesi oluşturulması konusunda örtülü bir mutabakat sağlanmıştı. O günden yakın zamana kadar İdlib’te göreceli bir huzur iklimi egemen olmuştu. 

Astana Mutabakatı çerçevesinde İdlib’le birlikte, Doğu Guta, Dera ve Humus’ta oluşturulan üç ‘gerilimi düşürme bölgesi’nin Rusya Hava Kuvvetleri’nin desteklediği Esat rejimi tarafından dağıtılması Astana Süreci’ni baltalamış, kaygılı bir bekleyiş başlamıştı. O nedenle, Soçi anlaşması, Türkiye ile Rusya arasındaki gerginliği sona erdirmesi, Türkiye’nin kaotik bir savaş ortamına sürüklenmesini ve İdlib’te bir insani felaket yaşanmasını önlemiş olması açısından olduğu kadar, Türkiye’yi Suriye konusunda söz sahibi yapan Astana Mutabakatı’nın yürürlükte kalmasını sağlaması açısından da önemli bir sonuçtur. 

FIRAT’IN DOĞUSUNDAKİ KÖRDÜĞÜM

Soçi’de varılan mutabakatın sürdürebilir olması önemlidir. Soçi mutabakatının sürdürülebilirliği, Türkiye ile Rusya ve İran’ın İdlib çıkmazına ve Fırat’ın doğusuna bakış açılarına bağlıdır. 

Soçi Zirvesi’nde sessiz kalmayı tercih eden İran’ın Suriye krizine bakış açısını, Tahran Zirvesi’nde Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani açıkça ortaya koymuştu. Ruhani, İdlib sorunun çözülmesiyle birlikte sıranın, yeni anayasa, mültecilerin dönüşü ve Suriye’nin yeniden imarı gibi konulara geleceğini söylemiş, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD’ye yönelttiği eleştirileri desteklerken, “Fırat’ın doğusundaki düğümü çözelim. Amerika’yı oradan çıkmaya zorlayalım. Çünkü, bu krizin devam etmesinin arkasındaki en önemli etken Amerika’dır” demişti. 

Fırat’ın doğusundan Irak sınırına kadar uzanan 400 kilometrelik alanda egemen güç, görünürde YPG.  Ülkenin yüzde 28’ini oluşturan bu parselde ABD’nin 22 askeri üssü bulunuyor. ABD, 5 bin TIR silah ve mühimmatla donattığı YPG’yi Suriye Demokratik Güçleri (SDG) kamuflajı altında, yeni anayasa çalışmalarında masaya oturmaya çalışıyor. 

Washington kulislerinden sızan son bilgilere göre ABD, Cenevre’de, Suriye’nin geleceğini belirleyecek yeni anayasa çalışmalarında federal bir yapılanmayı destekleyecek. Pentagon, üç parçalı Suriye’nin ilan tarihini de 2023 olarak belirlemiş.

İran, Suriye’deki kazanımlarını kaybetmemek ve ABD ile yakın komşu olmamak adına, Fırat’ın kuzey batısında YPG merkezli bir yapılanmaya şiddetle karşı çıkıyor. 

Rusya, ABD’nin YGP’yi masaya sürerek Suriye’nin kuzeydoğusunda kalıcı olma çabasına sıcak bakmıyor.

Türkiye, Suriye krizinin Suriye ile sınırlı kalması, mültecilerin ülkelerine dönmesinin sağlanması çabasında.. 

Çin’in Yeni İpek Yolu’nun önünü kesmeye çalışan, önüne çıkana yaptırım karaları uygulayan ABD, kendisine, Ortadoğu’da kalıcı olmasını sağlayacak ortaklar arıyor. 

Dengelerin durmadan değiştiği bölgemizde oluşan şeytan üçgenleri, yarınlarda daha güçlü esecek fırtınaların habercileri sayılmalıdır. 

Özetle, Soçi Zirvesi’nden çıkan mutabakatla bir nefes almış olduk, ama bu, düzlüğe çıktık anlamına gelmiyor. 

Allah ülkemizi şeytanların şerrinden ve şeytan üçgenlerine düşmekten korusun..