Yalanın gücü doğrunun güçsüzlüğünden değildir.

Ve doğrular yalan dolan bilmediği için yalan karşısında yenilir.

Her kendine güvenenin doğrucu olması kişiliğe göre değişse de usta yazar Yaşar Kemal, doğru olduğu varsayımıyla doğrunun yalan karşısında nasıl keskinleşeceğini anlatır:

"Kendine güvendiğin için yalancı değilsin. Yalan dolan bilmediğin için yalan karşısında yenileceksin. Yalanın gücü doğrunun güçsüzlüğünden değildir. Yalan teşkilat kurmuş, doğru yalnızdır.

Yalanın geleneği var, senin doğrunun her gün yeniden yaratılması gerek. Her gün bir şafak çiçeği gibi yeniden açması gerek.

Sen yenileceksin. Yenilmenin tadına varacaksın.

Yenilmeyen doğru yenmiş sayılmaz. Doğru yenilmeli. Doğru yenile yenile öyle keskin bir hale gelmeli ki.. Yüz bin yıl su altında yıkanmış, düzelmiş çakıltaşı gibi olmalı."

İnsanların yüzde 4’ü başarılı yalancılardır ve iyi yalan söylerler, diyor Newberry. Sokrates ise tüm insanların ruhları ölümsüzdür, ama dürüst insanların ruhları hem ölümsüz hem ilahidir, der. Balzac da dürüstlük denilen şeyin pahalı bir mülk olduğunu fakat ucuz insanlarda bulunmayacağını söyler.

Bu konuda en iyi sözü Sir Walter Scott söylemiş: Ah ne kadar da karışık bir ağ ördük, ilk olarak aldatmayı öğrendik.

Doğru yalandan kaçar, birbiriyle ayrı dünyalar gibidirler. İnancı, siyasi görüşü, eğitimi, yetiştiriliş şekli farklı olan kişiler gibi aralarında derin uçurum vardır. Biz doğruları söyleriz, onlar kabullenmezler. Biz ifade ederiz, anlamamakta ısrar ederler. Aslında bütün bunların altında yatan neden biraz da bizim fazla doğrucu oluşumuzdur. Adaletsizliğe gelemeyişimizdir.