Yapılan araştırmalar, insanın yaşamının %95ini kendi oluşturduğu, bir anlamda yapay ortamlarda geçirdiğini göstermektedir. Bu nedenle de, insan doğayla ancak dolaylı olarak bir ilişki kurabilmektedir, örneğin pencereden dışarıyı seyretmek veya televizyonda bir doğa belgeseli seyretmek çoğumuzun doğayla kurduğu tek iletişim şekli olmaktadır. 

Doğanın içinde olmanın şekli, birkaç saksı ile uğraşmaktan, trekking yapmaya, şehir içinde daha çok yeşil alan talep etmeye kadar uzanmakta.

Artık insanlar doğayla daha aktif olarak ilgilenmek istemektedirler. Bunun için de yeniden keşfedilen, gittikçe daha fazla rağbet gören yöntem yürüyüş yapmaktır. Bu konuda yapılan araştırmalar, yürüyüş sırasında doğanın çok daha fazla içselleştirildiğini, kişinin çevresini incelerken, bir süre sonra kendi içini incelemeye başladığını ve kendi doğasını, bedensel ve duyusal özelliklerini fark etmeye başladığını göstermektedir.

Şehir içindeki gri binalar, bunların birbirleriyle uyumsuz bir şekilde bir araya gelmeleri, düzensiz kesişimleri, insanın algılama yeteneğini olumsuz olarak etkiliyor. Buna karşılık, doğa içindeki bir sıradağ silüeti veya, ağaçlarla dolu bir vadi insanın kendini çok daha özgürleşmiş hissetmesini sağlıyor.

Doğa içinde yalnızca görme duyusu değil, diğer birçok duyu da, gerektiği şekilde doyuruluyor. Bunlar arsında işitme duyusu da var. Şehir içinde, gün boyunca korna, yer kazısı, fren, siren gibi sesler bizim çok da bilinçli olarak algılamadığımız, ama sürekli işittiğimiz sesler. Keyfimizi kaçıran seslerden kurtulmak için çoğunlukla yaptığımız şey ise, müziğin sesini de daha çok açmak. İnsanların çoğu sessizliğin sesini duymak istiyor ve doğa bu isteğe de cevap veriyor. Doğadaki sesler kuş cıvıltıları, su sesi gibi insan beyninin çok daha barışık olduğu sesler. Doğadaki bu dinginlik, insanın kendisini daha huzurlu hissetmesinde, iç temposunun yavaşlamasında büyük bir etken oluşturabiliyor. Telaş, stres gibi gitgide içselleştirdiğimiz, bizi rahatsız eden, ancak bir parçamızmış gibi duran olumsuz durumlar ise etkilerini yavaş yavaş yitirebiliyorlar.

Düzenli bir yürüyüş, ayak masajı görevi de göreceğinden, bir meditasyon etkisi de yaratır.

Yapılan bazı psikolojik deneyler de, kişilerin doğa resimlerine baktıklarında, şehir resimlerine baktıklarındakinden çok daha az yorulduklarını göstermektedir. Şehir resimleri olumsuz duygular uyandırırken, güzel doğa resimleri kişilerin keyfini yerine getirmekte, nabzı ve tansiyonu düşürmektedir.

Bir hastanede, odası yeşilliğe bakan hastalar, odası betona bakan hastalara oranla, çok daha az bakım ihtiyacı duymakta, daha az ağrı kesici kullanmakta ve daha çabuk iyileşmektedirler. Açık havada koşan kişiler, yürüme bandında koşan kişilere oranla, çok daha düşük miktarda stres hormonuna sahiptirler. Doğanın insanı çok daha yaratıcı kıldığı da, doğayla ilgili bir diğer bulgudur. Masa başında bir konuya çözüm üretmekte zorlanan birçok yönetici doğa içinde çok değişik çözümler üretebilmişlerdir.

Modern iletişim yöntemleri, yüksek teknolojiye sahip ortamlar bizim daha çok iki algı kanalımıza yönelik olarak çalışırlar: Görme ve duyma. Tad ve koku alma, dokunma çok geri planda kalmaktadır. Oysa, doğa, bütün duyularımıza hitap edebilmektedir, çiçeklerin kokusu, derenin şırıltısı, yolun ayağın altında yarattığı his, yeşilin tonları, çok uyumlu bir uyaran çeşitliliği yaratmaktadır. Bütün duyularımız aynı anda uyarıldıklarında, kendimizi çok daha bütün olarak algılamaktayız.

Eğer, kişinin uzun yürüyüşler yapma fırsatı yoksa ne olacak? Uzmanlar, doğayla iç içe olmayı yalnızca yürüyüşle sınırlamıyorlar. Bitki yetiştirmek de insan ruhu üzerinde çok olumlu etkileri olan bir diğer uğraş.

Son dönemlerde Bahçe Terapisi olarak adlandırılan bir akım, bahçe ile uğraşmanın insan üzerindeki olumlu etkilerini saptayıp, bu etkinliği bir terapi formatına dönüştürmüş durumda.

Bahçe ile uğraşmak, özellikle konsantrasyon bozukluğu, motivasyon eksikliği yaşanan durumlarda çok olumlu etkiler yaratabiliyor.

 Bahçe ile uğraşmanın, bu olumlu psikolojik etkilerinin yanında tansiyonu düşürme, stresi azaltmak ve kasları gevşetmek gibi etkileri de bulunmakta.

Sonuç olarak ister birkaç saksı çiçek ile uğraşmak şeklinde olsun, ister küçük bir bahçe oluşturmak olsun, ister doğa içinde uzun yürüyüşlere çıkmak olsun, hayatımıza doğayı sokmak mutlaka gerekiyor.