SEVGÜL EROĞLU

İSTANBUL

Bu yazımı yazdıktan kısa bir süre sonra Kahramanmaraş Depremi ile yüreklerimize hançerler saplandı. Enkaz altında klanların çığlıklrı yaralarımızı kanırttıkça acımıza kelimeler kifayetsiz kaldı. Korkunç felakete her gün gelen kayıp haberleri, yeni sallantılar, çelişkiler eklendikçe ateş harlandı ve yürekler dağlandıkça dağlandı.

Tükendik. Ben de bu yazıyı ileri tarihlere attım.

Ancak; Doğa yıkar doğa yapar. Tüm depremzedelere sabırlar  diliyorum.

Doğa Bir Tutkudur…

ÇEKMEKÖSIRAPINAR - İSHAKLI KÖYÜ

15 Kilometrelik bir doğa yürüyüşü…

Geçen sene maalesef buralarda dizlerimize kadar karla boğuşurduk …

Hava bu sene mevsimlerin o farklı geçişlerinde değil. Sanki bize küsmüş gibi.Çok tırmandık… Sonra o dayanılmaz iniş keyfi…

Kolesterol şeker de neymiş…

Kalbim dengesini buldu ve birlikte şükrettik.

Ey güzel memleketim… Doğanın bize bahşettiği değerleri bu kadar bozmaya çaba göstersek de, hala İstanbul’dan bu kadar yakın ulaşabiliyor olmamız her ne kadar  şaşırtıcıysa da, yağışın azlığı sebebiyle gölün sularının da küskün, içine çekilmiş hali ve çevre kirliliği yaratan dayanılmaz   görüntüler hainliğin bu denli acımasızlığı  çok ürkütücü de olsa bu toprakların mağrur duruşu çok etkileyici.

(Bu hainliği, bastığı dalı kesmeyi, çirkinliği nasıl ve nereden kazandığımızı inanın bilmiyorum.)

Yürümeye Sırapınar Köyü’nden başladık. Anadolu Yakası’nın Çekmeköy ilçesine bağlı dört köyden biri… Batısı ve güneyinde hepimizin barajıyla bildiği Ömerli Mahallesi, kuzeyinde ki bizim rotamız olan Hüseyinli Köyü, doğusunda ise son yılların çok tercih edilen Şile’nin Avcıkoru Köyü

Çekmeköy on yıl önce ormanın ortasında üç beş büyük villanın olduğu bir İstanbul ilçesiydi. Çok uzak gelirdi şehre. Şimdi ise tanınmayacak kadar bina dolmuş. Ve şehre yaklaşmış merkez Eminönü ile yarışa girmiş. Hani Ret-Kit filmlerinde ovaya giren kovboyların tahtaları çaka çaka salon, bar, şerif binaları oluşturan filmi gibi. Tak Tak Tak… Bitti.

Kömür santrallerindeki artış iklim hedeflerine ulaşmayı zorlaştırıyor Kömür santrallerindeki artış iklim hedeflerine ulaşmayı zorlaştırıyor

Hangi ara bu yoğun yerleşme gerçekleşti anlaşılmaz. Tabii rantı çok yüksek bir alan çünkü etrafı yemyeşil köylerle dolu hala oksijen var buralarda… Şaşırtıcı değil pandemi sonrası inanılmaz bir göç olmuş.

Çekmeköy, Alemdağ ormanlarının güneybatı kesiminde bulunan Keçiağılı Tepesi’nin güney yamaçlarında kurulmuş. Denizden 100 m yüksekte ve 14.800 hektarlık bir alanda. 17 mahalle ile 4 köy…

Kuzeybatısında Beykoz, kuzeydoğusunda Şile, güneybatısında Ümraniye ve güneydoğusunda Sancaktepe ilçelerine komşu. İstanbul ile Şile arasında bulunan bu koyun yeşilliği ve ormanları doğanın cömertliğinin bir göstergesi.

Maalesef birkaç da fabrika var. Bu demektir ki birkaç yıl içinde Kemerburgaz olmaya aday. Dedim ya rantlar şimdiden bol kepçe maşallah.

Öğrendik ki maalesef köye adını veren pınarların hepsi kurumuş. Bir zamanlar buz gibi olan bu pınarlardan kim bilir kimler kana kana içti.

Hüseyinli Göleti kenarında mola verdik. O da ekolojik denge kavramından nasibini almış  maalesef suları çekilmiş. Etrafı bakımsız kaderine terkedilmiş gibi. Yürüyüşlerde bizi en çok kahreden şeylerden biri bu. Diğeri köylerdeki hayvanların aç hali.Bir diğeri sorumsuzca atılan çöpler!!!

İshaklı Köyü

Yürüyüş güzergahında hep yeşil bizi izliyor. Sonra tek tük evler başlayınca anlıyorsunuz ki bir köy var uzakta. İsaklı Köyü… Halkının çoğunluğu Trabzonlu olunca bu renklerin sebebi anlaşılıyor. Her şey de Bordo-Mavi… Beykoz a 10 km uzaklıktaki bu köyde onlar memleket sevdasını İstanbul'a taşımış. Kaldırımlar, evler, arabalar, okul binası… bu köyde gördüğünüz her şey Bordo-Mavi. Yaşatılan kültür ve gelenekle birlikte köyün sahip olduğu yemyeşil doğa da kendinizi Karadeniz'de hissettiriyor.

Evet burası Trabzon değil ama İstanbul un göbeği Beykoz İshaklı köyü. Sorulara cevapları da ilginç ve mizah dolu.

‘Eviniz neden bordo mavi? Çünkü Trabzonluyuz. Bizde Trabzon hastalığı var.. Kanımızda olduğu için durum böyle. Bordo mavi olmadan yaşayamayız’

‘Bize her yer Trabzon’

Burada aklıma yıllar önce çok güldüğüm bir uçak fıkrası geliyor.

‘Uçak kalkacak. Ama Karadenizlinin biri first class da oturuyor. Hostes kibarca burası sizin koltuk değil dediği halde  hayır diyor ısrarla. Uçak kalkamıyor. Hostesler sorunu kaptana iletiyorlar. Kaptan gidip bizim lazın kulağına bir şeyler söylüyor. Adam anında kalkıp arka sıralardaki yerine geçiyor. Hostes merak ettik efendim nasıl ikna ettiniz de adam kalktı diye sorunca, kaptan;

Bu koltuk Trabzon’a gitmiyor dedim.’

İşte bordo-mavi ısrarı Trabzon sevdası…

Köylerden tepelerden göletlerden geçtik akşam nasıl oldu anlamadık. Tek bildiğimiz keyif ve huzur cebimizde şehrin kasvetini bir iki gün idare ederdi.