F.T.Ö.P.D.Y., DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI’NA NE ZAMAN HULUL ETTİ? (4)

Diyânet İşleri Başkanlığı’nın, kukla, etliye-sütlüye karışmayan, bir Başkan vekili vardı. Fakat, bütün işler, bu Makam’a, lâyık ve yeterli olmadığı halde, sırf, Siyâsî mülahazalarla getirilen, Yaşar Tunagür, Diyânette tüm ipleri eline geçirmiş, zulüm üzerine zulüm’lerine devam ediyordu.

Daha önce ifâde ettiğim gibi, Diyânet İşleri Başkanlığı bünyesinde, takribî, % 60 nisbetindeki, Süleyman Efendi Hazret’lerinin Medreselerinden yetişmiş, Diyânet İşleri Başkanlığı’nca, açılmış bütün imtihanları kazanmış, hizmetiçi eğitim ve seminer faaliyetlerinde, hep yüksek notlar almış, yıllarca bulundukları il ve ilçe’lerde, sicil âmirlerinden tam not almış, bu insanların zâtî dosyalarına (özlük işleri dosyalarına) Kocaman bir, (S) harfi konulanlardan, sadece Büyük Şehir’lerdeki, meşhûr, müftüler, vâiz’ler değil, Yurdumuzun her köşesindeki ve her kademedeki vazifeliler de, bu mezâlim’den, kıyımdan nasiplerini almışlardı. O kadar ki, Köy imamları, ücra köşedeki mahalle’nin müezzinleri bile kıyıma, ma’ruz bırakıldılar.

Ba’zıları için Türkiye Haritasında toplu iğne ucuyla yer bulunmuş, nakilleri yapılmış, ba’zılârı, “Kifâyetsizlik,” gerekçesiyle, tenzil-i Rütbe ile bir başka yere sürülmüşlerdi. Meselâ, vâiz-müftü olanlar, tenzil-i Rütbe ile imamlık-müezzinlik kadrolarına kaydırılmışlardı. 

Ailevî ve başka sebeplerle yeni yerlerine gidemeyenler, ya vazifelerini bırakmak, ya da, başka kurumlarda vazife almak zorunda bırakılmışlardı.

Bu arada, 12 Mart 1971 Muhtırası verilmiş, T.B.M.M.’si kapatılmamışsa da, demokrasiye bir süre ara verilmiş, Hükûmet istifa ettirilmiş, yerine, bir gece’de, C.H.P.’de istifa ettirilerek bağımsızlaştırılan Prof. Dr. Nihad Erim Başkanlığı’nda, sözde, bağımsızlardan müteşekkil, (Aslında her bir Bakan kadîm C.H.P.’li, idi) bir Hükûmet kurulmuştu.

Bu Hükûmette, Başbakan adına, Diyânet İşleri Başkanlığı’nı tedvir ile vazifelendirilen, Devlet Bakanlarından olan, Mehmed Özgüneş idi. Mehmed Özgüneş, Kayseri’li olup, 27 Mayıs 1960 Darbe-i Hükûmetini gerçekleştiren subaylar arasındaydı. Millî Birlik Komitesi azası ve 1982 Anayasası me’iyyete alınıncaya kadar da, T.B.M.M.’sinde, Tabiî Senatör olarak bulunmuştu. İhtilâlciler arasında, herhangi bir yolsuzluğa bulaşmamış, dürüst, vatansever, İslâm’a ve müslüman’lara, düşmanlık beslemeyen bir-kaç kişiden birisiydi.

Efendi Hazret’lerinin bağlı’larından, Kayseri’li, hacı Refik Bürüngüz kendisine, hem, 27 Mayıs 1960 Darbe-i Hükûmetinden sonra, hem de, 12 Eylül 1971 Darbe-i Hükûmetinden sonra, bu darbe’lerden, müslüman’ların zarar görmemesi için, uzun mektuplar yazmıştı. Ben bu mektupları görmüş-okumuştum. Edebî bir dil, derîn bir irfan ile yazılan mektuplar, muhatabını derinden sarsacak, ikaz, ihtar ve ma’nevî tehdidlerle doluydu.

Bu mektup’ların, Mehmed Özgüneş’in nefsinde, mü’essir olduğu, derinden te’sir ettiği ve sonraki yıllardaki icraatında, kendisine cihet ta’yin edici olduğu kanaatindeyim.

Hacı Refik Bürüngüz, bu mektuplarında, Süleyman Efendi Hazretlerini, mensuplarını ve talebisini iyice tanıttığını zannediyorum. Bu bakımdan, bizlere karşı, açıktan menfî bir tutum içinde değildi. Zamirini, içyüzünü bilemem.

Hükûmetin kuruluşunu ta’kiben, teşrifat ve brifing alma günlerinin akibinde, Diyânet İşleri Başkanlığı’nda, fırtınalar estirmeye başlamıştı. Özgüneş Fırtınasının kasırgaya dönüştüğü anda, bu Kasırga’nın ilk hedefi, Diyânet İşleri Başkan Yardımcısı Yaşar Tunagür olmuştu.

İdâri İşler’den sorumlu Başkan Yardımcısı, Yaşar Tunagör vazifeden alınmış, Çorum İli Merkez Vâizliği’ne ta’yin edilmiş, onun yerine, İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü, Öğretim üyelerinden, Dr. Tayyar Altıkulaç ta’yin edilmiştir.

Mehmed Özgüneş, iyi haber alan, devletin en önemli kurumlarıyla irtibatı olan, Milliyetçi-Millî, Vatanperver ve yerli birisiydi.

Yaşar Tunagür’ün, Diyânette yaptığı tahribatı çok iyi biliyordu. Sadece, onun vazifesinden uzaklaştırılması, artık, fazla bir şey değiştirmiyordu. Asl olan, Diyânet Merkez Teşkilatı ve taşra’ya yerleştirilen, F.T.Ö.P.D.Y. haşhâşî’lerinin de tamamen temizlenmesiydi.

Ne yazık, bunu, Yaşar Tunagür’ün yerine ta’yin ettiği, Dr. Tayyar Altıkulaç ve ekibi, Mehmed Özgüneş’in bu hassasiyetini bir türlü anlamamışlardı.

Bu hassasiyyeti, Dr. Tayyar Altıkulaç şöyle anlatıyor:

“Mehmed Özgüneş’in, o günlerde Diyânet’le ilgili olarak en duyarlı göründüğü konu, Nurculuk ve bu cemaate aidiyet duygusu taşıyan veya sempati duyan personel’di. Bizi “Süleymancılar’la uğraştığınız kadar niçin Nurcu’larla uğraşmıyorsunuz?” diye zaman zaman eleştiriyor ve hattâ sıkıştırdığı oluyordu. Yaşar Tunagür’ün Diyânet’den derhal uzaklaştırılması aynı duyarlılıktan kaynaklanmıştı. (Dr. Tayyar Altıkulaç, Zorlukları Aşarken, Cild 1, Sahife 177)

Bu dönemde, Diyanet İşleri Başkanı Yardımcısı, Dr. Tayyar Altıkulaç ve ekibinin faaliyetlerine döneceğiz.

Mehmed Özgüneş’in hassasiyet gösterdiği, Diyânet personeli aslında, Nurcu’lar değil, F.T.Ö.’üler idi, Çünkü, Nurcular arasında İslâmî ilimleri tahsil eden ve Diyânet İşleri Başkanlığı’nın açtığı imtihanları kazanan hiç kimse yoktu. Bu bakımdan da, Diyânet bünyesinde çalışan da yoktu. Zirâ, Said Nursî, ömrü-hayatında, hiçbir kimseye, besmele çektirmemiş, asgarî Zarûrât-ı Diniyyesini ta’lim etmemiş, şakird’lerine, sadece, Fotoğraf çeker gibi, yazdığı’nın mahiyetini bilmeyen, okuma-yazması olmayan bir çoban gibi, Risâle yazmasını öğretmiş, yazdıkları, daha doğrusu, resmettikleri risâle metinlerini okumalarını bile öğretmemiştir. 

O devir’de, biraz “Nasara-Yensuru,” okumuş ve Diyânet Merkez ve taşra’da vazife almış kişiler varsa,  bunlar Nurcular, değil, Fethullah Gülencilerdi. Mehmed Özgüneş’in hassasiyeti de bunlara karşıydı.

Dostumuz, Dr. Tayyar Altıkulaç’ın ve ekibinin i’tirafları, Mehmed Özgüneş Bey’in, esefi ve hayıflanması, bu dönemde, Süleyman Efendi Hazret’lerinin Medrese’lerinde yetişen, Diyânet’in açtığı imtihanları kazanıp, üst vazifelerde yıllarca, muvaffakıyetle hizmet etmiş olanlara, ne derece bir mezâlim ve ne derece bir kıyım yapıldığının isbatıdır.

Pekiyi! Bütün eğitimlerini, ehl-i Sünnet akidesi üzerine bina etmiş ve her biri, su katılmamış birer ehl,i Sünnet mensubu, bu âlim-fâzıl insanlardan boşaltılan, Diyânet kadro’larına kimler getirilmişti?

Bendenizin, 1970’li yıllardan beridir, bu nes’le, verdiğim, unvan, “Ellâ Mezhebiyye Mezhebi,” (mezhepsizlik üzerine kurulan yeni bir mezheb mensup’ları)

Ehl-i Sünnet mensuplarından, boşaltılan kadro’lara, işte bu “Ellâ Mezhebiye Mezhebi Mesup’ları,” ta’yin ediliyorlardı.

Kimlerdi bunlar?

İmam-hatip Okulu me’zunları, İmam-Hatip çıkış’lı, Yüksek İslâm Enstitü’leri me’zunları ve de normal lise çıkışlı, Ankara Üniversitesi, İlâhiyat Fakültesi me’zunları vardı. Meraklısına! O tarihler’de Türkiye’de tek bir İlahiyat Fakültesi vardı. O da, 1949 yılında, tek Parti Mütegallibe, İttihad ve Terakkî artığı, C.H.P., tarafından İslâmı, minber’den, mihrab’tan ve kürsü’den tahrip için kurulmuştu. Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesinde, Üniversite’nin diğer fakültelerinden daha çok, din düşmanı öğretim üyesi İlâhiyat Fakültesindeydi. 

Hasan Âlî, İsmail Hakkı Tonguç Maarifi’nin, tam kontrolündeki, bu dönemlerde eğitim, tamâmen lâdinî, lâdînî’liğin de ötesi, Darvinizimi esas alan, Allah’ı, yaratılışı inkâr üzere kurulmuş bir Maarif sisteminden, o sistemin tam kontrolü altındaki bir din eğitiminden ne bekleniyorsa, işte öyle! İmam-Hatip okulu, İslâm Enstitüsü ve İlâhiyat Fakültesi me’zunları vardı. Ve bunlar, Diyânet İşleri bünyesinde, İmam-Hatip, Vâiz ve müftü olarak ta’yin edildiler.

22 Haziran 1965 tarih ve 633 Sayılı Diyânet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri hakkındaki kanun’a göre, her yıl, en son köye kadro tahsis edilinceye kadar, iki bin kadro tahsis edilecekti.

Siyâsetçiler, öncelikle, bu kadro’ların kendi illerinin köylerine tahsis edilmesi için sıraya girmişler, sözü geçen siyâsî’ler, neredeyse, kendi illerinin bütün köylerine kadro tahsisini te’min etmişlerdi. 

Kadro’lar tamamdı da, bu kadro’lara tâlip yoktu. 633 Sayılı kanun gereği, imamlık kadrolarına ta’yin edileceklerde, asgarî imam-Hatip okulu me’zuniyyeti şart koşulmuştu. Fakat, imam-Hatip Okulu me’zunları, köylere gitmek istemiyorlardı. Köylü’ler, Kadromuz var, fakat niçin bizim köye imam ta’yin etmiyorsunuz? diyerek, il ve ilçe müftülüklerini ta’ciz ediyorlardı.

Tezâd üstüne tezâd!, Ehl-i Sünnet Mensubu, Süleyman Efendi Hazret’lerinin Medrese’lerinde yetişen, ilim adamlarını tasfiye ettiniz. Şimdi, onların kardeş’lerini, yeni nesil, ehl-i Sünnet mensup’larını, Süleyman Efendi Hazret’lerinin Medrese’lerinde yetişen genç’leri, vekil imam-Hatip olarak köylere ve ihtiyaç duyulan diğer yerlere ta’yin etmek mecbûriyyetinde kalmıştınız...