Muhterem Reis Beyefendi. 

Ma’lûm-u Âlî’leri, 03 Mart 1924’de, Osmanlı İlim Müesseseleri, Medreseler kapatılmıştı. Tevhid-i Tedrîsat Kanunu gereği, bütün ta’lîm ve teallum müessese’leri, Maarif Vekâletine devredilmişti. Bilhassa, Arabî metinlere vukûfiyyet bakımından, ciddî bir boşluk doğmuştu-doğacaktı. Bu boşluğun asgarî mikyas’ta doldurulabilmesi için, Eslâf’ınızdan, Merhûm, Ahmed Hamdi Akseki, -Ki, Diyânet İşleri Reisliği’nin kuruluşundan i’tibâren, Müşâvere Hey’eti Azası, 29.04.1947 – 09.01.1951 tarih’leri arasında, vefatına kadar, T.C. Diyânet İşleri Reisi olarak vazife yapmıştı. – Türk Dilinde bir meâl (tercüme), mufassal bir tefsir, Sahîhayn’den birisinin, (Kütüb-ü Sitte) Sahîh altı Hadis Külliyatından ikisi, Buhârî ve Müslim’den birisinin, Zeynü’d-dîn Ahmed bin Ahmed bin Abdil-Latîf ez-Zebîdî’nin, Sahih-i Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarîh’in tercüme ve şerh’i için harekete geçmişti. 

Tecrid-i Sarîh tercüme ve şerhi için, Dârülfünûn Müderrislerinden, Merhûm, Ahmed Naim Bey ile anlaşılmış, -Merhûm, Ahmed Naim Bey, bu eser’in üçünü Cild’indeki, teheccüd namazı ile alakalı Hadis-i Şerif’in tercümesini bitirdikten sonra, İlâhî Tecelli, iktizası, 14 Ağustos 1934 Pazartesi günü, Salât-i Merîza (hasta’nın namazı) hakkındaki hadis’in tercümesini tamamlayamadan öğle namazını kılarken, ikinci rek’atın secdesinde teslim-i ruh etmiştir. Mütebâkî cild’ler, Dersiâm, Prof. Kâmil Miras Merhûm tarafından tercüme ve şerh edilmiştir. Dârülfünûn Müderris’lerinden, Ahmed Naim Bey, i’tikâden, Mâtürîdî-Eş’arî, amelen, Şâfiî Mezhebini taklîd ediyordu ve fakat, sarsılmaz bir i’tikâd ile ehl-i Sünnet akidesine bağlıydı. 

Dersiâm, Prof. Kâmil Miras, i’tikâden, Mâtürîdî-Eş’arî, amelen, Hanefî idi. Su katılmamış bir ehl-i Sünnet Mensubuydu... 

Diyânet İşleri Reisliği’nin ilk Reisi olan, Ankara Müftüsü, Merhûm, Rıfat Börekçi, aynı zamanda, Ankara Meb’usu olduğu için, mesâî’sinin ekserisini, Mustafa Kemal Paşa’nın yanında, T.B.M.M.’sinde, geçirdiği için, Diyânet’in bütün umûrunu, Diyânet İşleri Reisliği, Müşâvere Hey’eti Azası, Merhûm Ahmed Hamdi Akseki yürütüyordu. Bu sıfatıyla, Kur’ân-ı Kerim Tercüme (Meâl), işini, Merhum, Mehmed Akif Bey’e, Mufassal Tefsir yazılması-hazırlanması işini de, Merhûm, Muhammed Hamdi Yazır Bey’e teklif etmişti. 

Müzâkereler neticesinde bir anlaşma te’min edilmiş, tercüme-meâl için, 6.000.TL (altıbin), Tefsir için, 6.000.TL. (altınbin) ödenecektir. Biner lira avans olarak anlaşmanın imzalandığı anda, mütebâkisi bilahare ödenecektir. Sözleşme’de, Mehmed Akif Bey ve Elmalılı Hamdi Yazır Bey’in yanı sıra, Diyânet İşleri Riyâseti adına, Aksekili Ahmed Hamdi Efendi’nin imzaları bulunuyor. Anlaşma, Beyoğlu dördüncü Kâtib-i Adl’i (Noteri), Midhat Cemal tarafından tasdîk edilmiştir. Anlaşma’nın 5.Maddesi’nin, e) bendine göre: 

Meâl ve tefsir, i’tikadça Ehl-i Sünnet Mezhebi’ne ve amelce Hanefî Mezhebi’ne riayet olunarak, âyât’ın (âyet’lerin) mütazammin (içerdiği) olduğu, Ahkâm-ı diniyye (dinin hükümlerini), şer’iyye ve hukûkiyye (din ve hukuk-u), içtimâiyye (toplum) ve ahlâkıyye (ahlakın), işâret veya alakadar bulunduğu mübâhis-i hikemiyye (bahsedilen hikmetleri) ve ilmiyye’de müteallık) ilimle alakalı, izahat bilhassa tevhîd ve tezkîr birliği mevzulara mütallık âyet’lerin mümkün mertebe basit izahı, alakadar ve yahud münasebettar olduğu ba’zı Tarih-i İslâm Vukuatı... 

Muahade’nin diğer maddeleri ve şart’ları teferruattır. Üzerinde durulan asıl şart, hazırlanacak meâl (tercüme) ve mufassal tefsir’in, mutlakâ, Ehl-i Sünnet Akidesine uygun ve amel’de Hanefî Mezhebi’ne riayet edilerek hazırlanmasıdır. 

Zirâ, Karahanlı’lardan i’tibâren, bütün Türk Devlet’lerinin, Büyük Selçûkî, Anadolu Selçûkî, Osmanoğulları, Devlet-i Aliyye’si ve Aziz Cumhuriyeti’mizin resmî Mezhebi, Mâtürîdî-Eş’arî, amel’de, Hanefî, i’tikad’da ve amel’de, Ehl-i Sünnettir. 

Muhterem Reis Beyefendi.

Yüksek Lisansınızı, “Kur’ân’daki Tekrarlar teziyle Tefsir Anabilim Dalında, doktoranızı ise, “İlâhî Dinlerde Melek İnancı,” teziyle Dinler Tarihi Anabilim Dalında, tamamlamışsınız. Sakarya Üniversitesi, İlâhiyat Fakültesi’nde Dinler Tarihi Anabilim Dalında, Yardımcı Doçent olmuşsunuz. Paris’e gidip, Centre Georges Pompidou ve Sorbonne Üniversiteleri Kütüphanelerinde “Dinler Tarihi ve Din Bilimleri” alanında, araştırmalar yapmışsınız. Ayrıca, bir yıl müddetle, Strasbourg Beşerî Bilimler Üniversitesi’nde, misâfir öğretim üyesi olarak, ihtisas sahanızla alakalı araştırmalar yapmışsınız. Yurda döndükten sonra, sahanızda, yâni Dinler Tarihi Sahasında Doçent, Profesör olmuşsunuz. Dinler Tarihi Anabilim Başkanlığı’na, Felsefe ve Din Bilimleri Bölüm Başkanlığı’na getirilmişsiniz. 

Başlıca Kitaplarınız: 

1) Hıristiyanlıkta Reform ve Protestanlık Tarihi. 

2) Hıristiyanlıkta İbâdet. 

3) Hıristiyanlıkta Ayinler-Sakramentler. 

4) Hıristiyanlık. 

5) Melekler Alemi (İlâhî Dinler’de Melek İnancı). 

6) Engizisyon (tercüme). 

Muhterem Reis Beyefendi. 

Kitap’larınız da aynen, akademik tezlerinize, araştırmalarınıza uygun olarak İslâm Diniyle alakalı değil, tahrife uğramış Hıristiyanlıkla alakalıdır. “Gönül neye, nereye meylederse ayaklar o istikamete gider” denilir. “Dinler Tarihi, İlâhî Dinler, Semâvî Dinler, İbrahimî Dinler, Edyân-i Selâse, terkipleri, Âl-i İmran Sûresi 19., yine, Âl-i İmran Sûresi, 85.âyet’leri müvacehesinde kabul edilebilir değildir. Cum’a ve bayram hutbe’lerinde, hatipler, “Allah katında din ancak, İslâm Dinidir,” meâlindeki âyet-i Kerime’yi niçin okuyorlar? 

Reis Beyefendi. 

Adem’den Hâtem’e, Tevhîd, risâlet-nübüvvet, melek, âhiret (Ba’s-ü Ba’de’l-Mevt) kader, esasları üzerine Allah’ın va’zettiği, din, Din-ü İslâm olup, Hâtem’in risâletiyle tamamlanmış ve kemâle erdirilmiştir. Tevrat ve İncil, tahrif edilmemiş olsalardı bile, Kur’ân-ı Kerim’in nüzulünden i’tibâren, bütün hükümleri zâten neshedilmiş olmaları i’tibâriyle hükümsüz kalacaklardı. Bütün bunlara rağmen, tedkiki için bir ömür verdiğiniz, kitaplar te’lif ve tercüme ettiğiniz, öncelikle, Hıristiyanlık-İsâ’vîlik, Yahûdî’lik-Musavî’lik birer din midir? Siz de, “İlâhî Dinler, Semâvî Din’ler, İbrâhimî Dinler, Edyân-i Selâse,” diyenlerden misiniz? Eğer, böyle inanıyor, böyle düşünüyorsanız, mücadele etmek üzere bu makam’a getiriliş sebebiniz olan, FETÖ ve FETÖ haşhâşî’leriyle ne farkınız var? 

Muhterem Reis Beyefendi. 

Hâlen, mer’î Anayasa’ya göre, “Kimse, ibâdete, dînî ayin ve tören’lere katılmaya, dînî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dînî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.” 

Fakat, Zât-ıâliniz, herhangi bir kimse değilsiniz. Mukîmi olduğunuz Makam-ı Âlî, şeyhulislâm’lık Makamıdır. Siz, T.C. Diyânet İşleri Riyâseti’nin Reisisiniz. Bu bakımdan, beşerî, bâtıl inanç sistemlerini reddettiğinizi, yalnız, Yüce İslâm Dinine sadakatle bağlı olduğunuzu, bütün Fırak-ı Dâlle’yi reddettiğinizi Ehl-i Sünnet’e mensûp olduğunuzu, Ellâ Mezhebiyye zihniyyetini reddettiğiniz, i’tikad’da, Mâtürîdî-Eş’arî, amel’de, Hanefî, -Ki, Karadeniz Bölgemizden olduğunuzu dikkate alırsak, muhtemelen, Ecdadınız, Peder ve Vâlide’niz, “Hanefiyyü’L-Mezheb,” olmalıdır. Zât-ıaliniz de, muhtemelen, Hanefî olmalısınız. Filhakîka, Şâfiî veya bir başka Ehl-i Sünnet mezhebine de mensup olabilirsiniz. Bu Makam’da oturmaya devam edecekseniz, “Ehl-i Sünnet Mensubu olduğunuzu, Hanefî ve Şâfiî olduğunuzu açıklamak ve her fırsatta tekrarlamak zorundasınız.”  

Muhterem Reis Beyefendi. 

Ahirzaman decâcile’sinden, FETÖ Şeriri ile mücadele zımnında, Din Şûrası, T.C. Diyânet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyânet Vakfı kuruluşlarından, İSAM (İslâmî Araştırmalar Merkezi) tarafından, hazırlanan raporlar’da, “Din Eğitiminde ve Diyânet’de, “Ehl-i Sünnet Akîde’sine ve Hanefî Mezhebine dönülmesi” tavsiye edilmektedir. 

Demek ki, Ehl-i Sünnet Akîde’sinden ve Hanefî Mezhebinden udûl edilmiş ki, dönülmesi tavsiye olunuyor. 

Şahsen, Ehl-i Sünnet ve Hanefî Mezhebine dönmeniz yetmez. T.C. Diyânet İşleri Başkanlığı’nı da, bir bütün olarak döndürmeniz şarttır ve sizi bu Makam’a getirenler bunun için getirmişlerdir. 

Diyânet’deki, başta, FETÖ’cüler, şiî, selefi ve hâricî’ler olmak üzere, Fırak-ı Dâlle’yi tasfiye etmez-edemezseniz, en kısa zaman’da sizi tasfiye ederler...