İsviçre’nin Zürih kentindeki savcının “ermeni soykırımı yoktur” şeklinde beyanda  bulunan AB Bakanı ve Başmüzakereci Sayın Egemen Bağış hakkında  soruşturma başlattığına dair haberler bizi, ister istemez, kısa bir süre önce Türkiye ile İsviçre arasında yaşanan bir dostluk (!) olayını hatırlamağa sevketti.
Bilindiği üzere, İsviçre  Federal Konsey Başkanı ve Dışişleri Bakanı Bayan M. Calmy-Rey  ( 1 Ocak 2012’de görevi devretti ) Fransa Ulusal Meclisi’nin 22 Aralık 2011 tarihinde  malûm esef verici kararı almasının ertesi günü çalışmalarına başlayan  4.  Büyükelçiler Konferansı’nda konuşma yapmak üzere Ankara’ya davet edilmişti.  
Meslek hayatımız boyunca yaşadığımız çeşitli olaylar, bize, İsviçre’nin Ermenilerin sözde “soykırım” iddialarını benimseyen ve Ermeni unsurların Türkiye aleyhindeki çeşitli girişimlerine en fazla destek veren ülkelerden biri olduğunu göstermiş bulunduğu için, İsviçre Devlet Konseyi Başkanı’nın  Büyükelçiler Konferansı’na konuşmacı olarak davet edilmiş olmasını yadırgamış, bu ziyaretin özellikle  Fransa Ulusal Meclisi’nin aldığı kararın hemen ertesine tesadüf etmesinin sakıncaları üzerinde durmuş ve düşüncelerimizi kaleme aldığımız bir yazıyla açıklamıştık.
İsviçre’nin Ermenilerin sözde “soykırım” iddialarına ilişkin  sicilini kısaca hatırlayalım:
2001 yılında sözde Ermeni “soykırımını” inkâr ettikleri gerekçesiyle 12 Türk vatandaşı hakkında kovuşturma açmıştır.
10 Aralık 2001 tarihinde  Cenevre Cumhuriyeti ve Kantonu sözde “Ermeni soykırımını” tanıyan bir deklarasyon  yayınlamıştır. Bu deklarasyonun altına  Bayan Micheline Calmy-Rey de, hem de en başta, imzasını koymuştur.  
Merkezi Lozan olan Vaud Kantonu’nun Meclisi de 23 Eylül 2003 tarihinde sözde “Ermeni soykırımını” tanıyan bir karar almıştır.
İsviçre Konfederasyon Parlâmentosu’nun Ulusal Meclis Kanadı 16 Aralık 2003 tarihinde “Ermeni Soykırımını” kabul eden bir kararı benimsemiştir.
İsviçre, ülkesinde, Ermenistan’ın gerçekleştiğini iddia ettiği sözde “soykırımı” reddeden   kişi veya kişiler hakkında suç duyurusunda bulunan, haklarında kovuşturma açan, yargılayan ve mahkûmiyet kararı veren ilk Devlet olmuştur. (Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu ve İşçi Partisi Başkanı  Dr. Doğu Perinçek hakkında açılan davalar).
Diğer taraftan, bir İsviçre Kuruluşu olan Cenevre’de kain Kızıl Haç Uluslararası Komitesi’nin Müzesi’nin iç duvarlarında “Ermeni soykırımından, katliamından” söz eden ibarelere, figürlere yer verilmiştir.
Fazla uzak olmayan bir geçmişte, Türkiye, Ermenilerin sözde “soykırım” iddialarına arka çıkan söylem ve eylemleri sebebiyle, İsviçre’ye  birden fazla vesileyle sert tepki göstermiştir (örneğin, TBMM’nin 22 Aralık 2003 tarihli Kararı ve TBMM Başkanı Sayın Bülent Arınç’ın İsviçreli meslektaşına gönderdiği mesaj;  Dışişleri Bakanlığı’nın 16 Aralık 2003 ve 20 Aralık 2007 tarihli açıklamaları ).
Keza, 2003 – 2005 döneminde İsviçre Dışişleri Bakanı Calmy-Rey’in ki dahil, bazı bakan ziyaretleri iptal edilmiştir.
Bayan M. Calmy-Rey geçen Aralık sonunda Türkiye’de Büyükelçilerimize hitaben yaptığı konuşmada “Fransa’daki durumun aksine İsviçre’de belirli bir durumu soykırım olarak tanıyan bir yasa yoktur. İlgili mahkemeler açıkça ırkçılığa ve yabancı düşmanlığına matuf hareketler hakkında İsviçre Ceza  Yasası’nın 261. Maddesine göre karar vermektedirler” şeklinde konuşmuştur.
O zaman basında çıkan haberlere göre, Bayan M. Calmy-Rey’in Büyükelçilere hitabından önce bir konuşma yapan Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu “İsviçre'de 1915 olayları konusunda yasal süreci tamamlanmış herhangi bir parlamento kararının bulunmadığına”  işaret etmiştir. Devamla  ''2003 yılında bu şekilde bir girişim söz konusu olmuştur. Fakat bu girişim nihai yasal süreç tamamlanmadan ulusal parlamento düzeyinde kalmıştır. Sayın Micheline Calmy-Rey de o dönem Dışişleri Bakanı olarak o karara, o teşebbüse karşı net bir tutum takınarak bu sürecin başarısız kalmasında önemli bir rol oynamıştır. Türkiye olarak biz o zaman gerekli tepkiyi gösterdik ve nihayet böyle bir olumsuz gelişmenin önüne geçildi'' demiştir.
Bakan, ayrıca, Türkiye ile Ermenistan arasında 2009 yılında cereyan eden “normalleşme müzakerelerinde yürüttükleri son derece objektif ve sonuca ulaşılmasına önemli etki yapan aktif politika   için” İsviçre’ye takdir ve teşekkür ifade etmiştir.
Bu beyanların, İsviçre’nin,  ülkesinde dile getirilen sözde Ermeni “soykırımı”  iddiasını reddeden sözler, görüşler  karşısındaki gerçek tutumu hakkında Türk kamuoyunun yanılmasına yol açabileceğini düşündüğümüz için Bayan Calmy-Rey’e yazımızda şu soruyu yöneltmiştik:
“Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşı İsviçre’de katılacağı herhangi bir seminer, sempozyum, forumda veya başka bir siyasî veya akademik ortamda veya radyo veya televizyonda veya Türk ve İsviçre vatandaşlarıyla yapacağı sohbet toplantılarında, düşünce ve ifade özgürlüğünü kullanarak ‘Ermeni soykırım olayı yoktur; bu iddia asılsızdır’ şeklinde veya bunlara benzer yönde alenen beyanda bulunursa İsviçre adlî makamlarının kovuşturmasına maruz kalır mı kalmaz mı?”
Sorumuzun yanıtını Bayan Calmy-Rey’den alamadık, ama, yanıt Zürih Devlet Savcısı Christine Braunschweig’den geldi.
Savcı,  Bakan Egemen Bağış hakkında ön soruşturma yapıldığını doğrulamış ve şunları söylemiş:
"Geçen hafta savcılığımıza bu konu ile ilgili bir dilekçe ulaştı. Dilekçede Sayın Bağış’ın İsviçre Ceza Kanunu'nun 261. maddesinde ırkçılık başlığı ile yer alan kanuna muhalefet edildiği bildiriliyordu. Savcılığımız iddiayı ciddi bularak ön soruşturma başlattı. Şimdi Egemen Bağış’ın dilekçede konu edilen Ermeni soykırımını inkâr sözlerini söyleyip söylemediğini araştıracağız. Bunların sonucunda yasaya aykırı bir durum var ve diplomatik dokunulmazlığı yok ise hakkında dava açacağız.”
Bu açıklama üzerine, 2011 Aralık ayı sonunda kendisine “takdir” ve “teşekkür” ifade ettiğimiz İsviçre’ye karşı Türkiye’den haklı olarak  tepkili sözler yükselmeğe başlamış bulunuyor.
Dışişleri Bakanlığımız İsviçre Büyükelçisini bakanlığa çağırarak kendisine “olayın kabul edilemez olduğunu” bildirmiş ve izahat istemiş.
İsviçre Büyükelçisi Hükûmetine danıştıktan sonra Bayan Calmy-Rey’ın Türkiye’de yaptığı izahatı tekrarlar ve “hiç merak etmeyin İsviçre ve Fransa’daki olay hiç birbirine benzeyen bir şey değil. Bir tarafta siyasi iradenin Fransa’da desteklediği bir kanun var, tamamlanmış bir süreç ve cezalandırma süreci var. İsviçre’de ise tamamlanmamış kanuni bir süreç var. Ayrıca, Fransa’daki durumun aksine İsviçre’de belirli bir durumu soykırım olarak tanıyan bir yasa yok.  İlgili mahkemeler açıkça ırkçılığa ve yabancı düşmanlığına matuf hareketler hakkında İsviçre Ceza  Yasası’nın 261. Maddesine göre karar vermektedirler. Ayrıca, biliyorsunuz, eski Devlet Konseyi Başkanımız ve Dışişleri Bakanımız  sizin davetiniz üzerine Türkiye’ye son gelişinde hem Fransa’daki yasa çıkarma sürecini, hem de tarihî konuların siyasetçiler tarafından ele alınmasını eleştirdi” şeklinde beyanda bulunursa Bakan Bağış hakkında İsviçre’nin soruşturma başlatmasını haklı bulup kabul mü edeceğiz, yoksa mazur mu göreceğiz!?
Bir Devlet’in dış politikasının başarılı kılan ilkeli, tutarlı ve inandırıcı tutumlardır.
---------------------------------------------------------------------