Gençlik yılları ne güzeldir. 

Gençken güneş bir başka parlar, umutlar, yarınlar yemyeşildir… Enerji patlar, kan kaynar. Yerinde durmak adeta imkânsızdır. Hep bir hareket hali vardır, yer sürekli değiştirilir. Kendi de değişir tabii. Hep bir koşuşturma içindedir. Damarlarda adeta bing bang’ler yaşanır. Oradan oraya koşuşturur. Nazım Hikmet’in o müthiş şiirindeki Atatürk tasviri gibi “Bıraksalar, ince uzun bacakları üzerinde yaylanarak, ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak” geçirir vaktini… Aynı zamanda enerjisi geçmişin balina yağı, bugünün fosil yakıtı gibi milli enerji kaynağıdır. Boşa heba edilemez. İşsizliğine tahammül edilemez.

Bunların yanısıra “Kesinlikle” ifadesini sıkça kullanır. Sınırları nettir, bir şey kesinse, kesindir.  Belki bilge değildir ama bilgiç olduğu da kesindir. “Bilgi derinliği” tartışılır, lâkin doğru yaklaşım ile hızla öğrenebilir… Hatırlayacağınız gibi; düşünür Sokrat’ın aşığıda gençlerdi… 

Yaşlılık yılları da pek bir naiftir.

Kendini yetiştirmiştir ama vücud ağırlaşmıştır artık. “Kesinlikle” ifadesini kullanmayı bırakalı çok olmuştur. Hiçbirşeyin “kesin” sayılmayacağına emindir. Doğrudur da… Lâkin, bir yandanda kesin olmayan bir şey gerçekte olamaz. Çünkü bu Dünya’ya gönderildik ve şimdilik bu Dünya’da yaşıyoruz. Hakikat kesinlik ve sonuç ister. Ayrıca o çılgın, fırtınalı, üretken yaşları da yaşamış, bitmiştir. Genellikle ve mümkünse bacaklarını şöyle bir uzatıp dinlenmek ister. Kan ise; vücutta ağır ağır ilerler. Artık mânaya düşkünlük daha bir artmıştır. Yine hatırlayacağınız gibi; Socrat’ı yargıladıkları gün, kaçma ihtiyacı duymayıp, “aşk” ile ölüme teslimiyeti de bu olabilir… 

Artık güç ve yaşam gözünde pek yoktur ya da azdır. Madde de ısrarcı olmaz, madde vasiyetini çocuklarına çoktan hazırlamıştır…

Ülkesini deli gibi sever, lâkin öncelikleri değişmiştir. Artık günler hızla bitmektedir ve vücud dinlenme moduna geçmiştir.

İşte düzen tam da bu iki denge üzerine kurulur. Toplumun olmazsa olmazıdır. Genç; güç, direnç... Yaşlı; mâna ve yeşil demektir. 

Toplumun dengesi için iki nokta denk hareket etmelidir. 

Mesela toplumda sadece genç tepkisi ile; herkesin kıpır kıpır çalıştığı, efor sarfettiği bir düzen seçeneğimiz olamaz… 

Aynı şekilde toplumda yaşlı tepkisi ile; herkesin durduğu, sadece durmanın kıymetli olduğu bir düzende seçenek olamaz… Devlet, yaşlı sendromuna terk edilemez.

Herkesin günde 18 saat çalıştığı, 8 saat uyuduğu, her yerin fabrika olduğu… İnsanların nefes bile alamadığı… Ama ibadethanenin, AVM’nin, konutun da olmadığı, dinlencenin, eğlencenin de olmadığı bir sistem hastadır, sağlıksızdır. Yatağa mahkumdur… 

Dedik ya insanın doğası dengedir. Hem çalışmalı, hem maneviyatı okşanmalı, hem eğlenmeli, hem gülmeli… 

Aynı şekilde fabrikaların nüfusa oranla çok çok az olduğu, yerli üretimin durduğu, çoğu yabancı sermayenin elinde bulunan ve köklü üretimin değil de kolay, ucuz, montaj üretiminin olduğu… Çalışma imkânlarından, çifçilikten ve fabrikadan daha fazla AVM’nin, konutun, yolun, köprünün, kestirmelerin, dinlencelerin olduğu bir düzende sağlıksızdır… 

Toplumları yöneten devletler; Ne gençliğin enerjisi ve bilmişliğini… Ne de yaşlılığın düşkünlüğünü, tek başına örnek alamaz…

Önümüzde seçimler var… Seçimlerde de; ne sadece genç tepkisine ne de sadece yaşlı tepkisine ihtiyacımız var… Dengeye ihtiyacımız var… 

Altyapılarla, üstyapıların eşit rasyolar ile çalışmasına, inşa edilmesine ihtiyaç var… 

Bazen düşünceler kekeler… Bu zamanlar “Sorgulama” anlarıdır. En sağlıklı  yardımcımız sorgulamadır. 

Mesela bu hafta açıklanan %7,4 büyüme oranı ile tekrar şaşırdık… Çünkü aile bütçelerimizde bunu hissedemiyorduk. Ama ABD’den, Çin’den, AB ülkelerinden fazla büyüdüğümüzü öğrendik... 

İşte tam da böyle zamanlarda sorgulamalıyız. Öğrenmeliyiz… Mesela daha fazla büyüme sağladığımız ülkelerin diğer rasyolarını da öğrenmeliyiz ve karşılaştırmalıyız… 

Bu durumda temel rasyolara bir göz atalım… 

Mesela ABD’nin yıllık enflasyonu %2,1 açıklandı. Çin’de enflasyon %4,3  açıklandı. Türkiye enflasyonu ise %12,15 açıklandı. 

Hııııı!.. Daha fazla büyüdük ama aynı zamanda daha fazla zam yaptık ve daha fazla eridik!.. Bu durumda nominal büyüme %7,4 ise; enflasyondan arındırılmış reel büyüme oranı kaç?.. Yoksa eksi mi?..

Yine ABD’de Merkez Bankası faiz oranı %1,75 açıklandı. Çin Merkez Bankası faiz oranı %4,35 açıklandı. Türkiye Merkez Bankası faiz oranı ise %17,75… 

Hııııı!.. Daha fazla büyüdük ama yerli ya da yabancı, parasını Türkiye’ye yatırırsa daha fazla para vereceğiz… Bu durumda yabancı para kaynağı sorunu var… 

Görüldüğü gibi rakamlar tutarsız… Ve bir terslik olduğu hemen anlaşılıyor. 

Borç alıp, tüketiyorsakta büyüme sağlanır. Ama kendi paramıza, vatanımıza, halkımıza değer katmaz, faizi, enflasyonu düşürmez, aksine yükseltir…