“İnsanlar kumbaraya benzer. Kendi içinde yaşanmışlıklar biriktirir”

Diktatör kılıklı adam ağır ve kendinden emin adımlarla, hafif terleyen bıyığına aldırış etmeden tüm ciddi görünüşüyle  kürsüye yaklaştı. Yamaklarının yardımıyla kürsüye çikti. Hafif gözlerini kısıp, biriken kalabalığa suratını asarak baktı. Tüm kasaba ordaydı.İnsanlar alkışladıkça suratı daha da asılıyor,uğultu arttıkça sinirleri daha da geriliyordu. Uydurduğu vaatleri sıralamak için ilk hamlesini yapıp sağ işaret parmağını havaya dikti.Kısa bir süre eli havada, tüm görüntüyü dondurur vaziyette kalakaldı. Kısa sürede ölüm sessizliği havaya hakim oldu. Kasabalı pür dikkat diktatör kılıklı adamı seyrediyor,ağzından çikacakları kaçırmamak için nefeslerini tutup dinlemeye çalışıyorlardı. Kürsüden ses çıkmıyordu.Havadaki elini kalabalığa doğrulttu,birkaç saniye de kalabalıkta asılı kaldı. Günledir hazırlandığı, ezberlediği yalanları anlatacak,insanların aklını çelip kandıracak  zemini bir türlü bulamıyordu. Kalabalığa yönelen parmağını kürsü masasına indirdi. Avuçları su gibi terlemiş,dokunduğu cilalı masada kayıyor, ıslak buğulu bir iz bırakıyordu.

Homurtular yavaş yavaş şiddetini arttırmaya başladı. Sıkılmaya başlamıştı kalabalık. Bazıları alanı terk etmeye başlamış, bazıları ellerinin tersiyle rest çeker havasında kendi kendilerine kızarak söyleniyorlardı. Avuçlarını saran ter tüm bedenini sarmaya başlamış, buhran tüm ruhunu ele geçirmişti.

Yutkundu.İki kaşinın arasındaki çizgiyi daha da sert bakarak derinleştirdi. Kendine sık ve sert cümleler kurarak komut gönderdi. Sinirlerini törpüleyip,tecrübesini biledi. Bir hamle daha yapıp, bu defa parmağını yaydan çikacak ok edasıyla daha da gererek havaya kaldırdı. Öyle hızlı ve sert kaldırdı ki,kolu yerinden fırlayacaktı adeta.

Kalabalığı unuttu o an. Geleceğini düşünmeliydi.Halkı dışlarsa herkese maskara olacak,karısı ve sevgilileri tarafından tekmelenip,sersefil sokaklara terk edilecekti. Bunu göze alamazdı. Yıllardır üzerinde emeği geçen karısına keyifli ve huzurlu bir yaşam sunmuş, elini sıcak sudan soğuk suya koydurmamıştı. O da ona iki evlat vermiş,karşilıklı gizli anlaşmanın keyfiyle yaşamlarını sürdürüyorlardı. Zaman geçtikçe,hayatları belirli kalıbın içinde iyice yer edince monotonluktan sıkılmaya başlamış,hayatına farklı renkler katmak için arayışa girmişti.Varlıklı,güçlü adam kısa sürede farklı renk ve tatların arasında buldu kendisini. Sarışından kızıla, esmerden kumrala sekiyor, tadını alıp zevkine vardığı kadınları bir kenara fırlatıp, yenilerine göz dikiyordu. Doyumsuzluğu arttıkça arayışı artıyor, aradığını bulduğunda tazelere vaatlerde bulunuyor, karşılıklı kirli anlaşmanın sözünde duran iki taraftarları pis oyunlarını sürdürüyorlardı.

Yıllardır evine ve eşine karılık, çocuklarina analık eden talihsiz kadın çevresinden duydukları karşisında her geçen gün biraz daha üzülüyor, süzülüyordu. Çaresizligi ve yalnız kalma korkusu yüzünden eşine bir şey diyemiyor,kirli oyunun karsız oyuncusu olarak oynamaya devam ediyordu.İki yüzlülük eve hakim olmuş,genç, renkli kızların kokusu evin içinde dolaşir olmuştu.

Kasabayı yönetiyordu adam.Ama farkında değildi kasabanın onu yönettiğinden. Alavere dalavere yaparak, fakirden alıp zengine verdiği  yolda kendisine de pay çikararak, cebini şişiriyor, akşam olunca da şehveti şişen duygularının önüne geçemeyip renkli alemlerde indiriyordu cepleri. Bazen tek renk yetmeyip rengarenk alemler sunan mekanlara gizlice sızıyor,kendinden geçiyordu. Fluğ bir yaşam modeli damarlarında geziniyor, onu kendisine hapsediyordu.

İlk başlarda halkın saygısını kazanmıştı. Zenginden alıp fakire vermiş,haksızdan alıp haklıya sunmuştu. Yağı bitene yağ, ekmeği bitene, odunu azalana yardım etmiş, gün gelmiş yememiş yedirmişti. Ramazan aylarında meydana aş evleri kurdurmuş,gelen giden,niyetli olan,günahkar olan herkese ne olursanız olun gelin yiyin demişti. Kimsesizlere yer,fakirlere yatak bulmuştu. Herkesin sevgi ve saygısını kazanmıştı. Karısı yaptıkları karşisında gururlanır,gece onu çocuk edasıyla okşar, sıcak dünyasına alırdı.

Aradan yıllar geçmişti. Saçları ağarmış, yüz hatları belirginleşmiş, çizgiler derinleşmişti.Ölüm korkusu sarmıştı.Yapacaklarının  yanında yaptıklarının  ne kadar az olduğunu fark ettiği an başlamıştı her şey. Yaşlılıktan titremeye başlayan ellerine panik hakim olmuş, bastırmıştı. Ne kadar az şey yapmışım diye düşündü.Küçük yaşta evlenmiş,yıllarca bir kadınla birlikte olmuş,aynı rutinlikte evine gidip gelmiş, kasabayı yönetmişti. “Ne fena” diye düşündü. “Yaşam bitmek üzere ne fena” dedi. Çocukları büyümüş, başka ülkelere eğitim için gitmiş, babasını, hesaba para lütfen cümlesinden başka bir cümle kurmak için aramaz olmuşlardı. “Ne fena” dedi.Karısı iyiydi.Zamanında güzeldi.Şimdi saçları dökülmeye başlamış,kırışıklıkları haddinden fazla artmış,aynı yatakta yatacak tahammülü kalmamıştı. “Ne fena dedi”,iç geçirerek.Karısına yaptığı haksızlıkları düşünmeye başladı bu defa.Aynanın karşisına geçti. Hafif titreyen elleriyle hayata meydan okuyan,hayata inat bir teli bile dökülmemiş kır saçlarına parmaklarını dolayıp,derin derin kendi gözlerinin içine bakmaya başladı.Göz bebekleri büyüyüp küçülüyor,burun delikleri ufalıp atrıyordu.Gözü alnındaki kat kat olmuş derin, koyu çizgilere takıldı. Her derinliğin altında yatan,hayalini süsleyen o güzel kadınların kokusunu gözlerini kapayıp hissetti.Kıvrımlarını kendi yüzüne dokunurken daha belirgin algıladı. Aniden gözlerini açtı. Aynayla karşi karşiyaydı. O ve aynadaki kendisi. Etrafta  ne koku, ne de kıvrımlar vardı. Salt kendisiyle baş başaydı. İri gözlerini biraz kısıp, iki kaşının arasındaki çizgiyi biraz daha derinleştirerek “ne fena” dedi, ne fena”. “Beni gücüm için sevdiler ne fena” dedi. “Bu kart horoz başka ne için sevilir. ”Bu defa yalnızlık korkusu sardı bedenini. Zangır zangır titreyen bedenine hakim olamıyor,içinden bir şeyler dışarı çikmaya çalisiyordu.İçi şişmişti. Kaskatı kesildi bedeni.Damarlarında bu defa şehvet değil,hüzün dalgaları dolaşiyordu. Boğazı düğümlendi, yavaş yavaş anlam veremediği bir şekilde çözülmeye başladı.Halen daha aynanın karşisındaydı.Göz kapakları titrek,sık aralıklarla açılıp kapanıyor, hakim olamadığı bir duygu buhranının içine giriyordu. Evet gözlerinden iki damla zorlukla aktı. Mana veremediği bu durumu örtbas etmek için elini cebine daldırıp mendilini alacaktı ki durdurulamayan bir ağlama nöbetine tutuldu. Aksıra tıksıra, hüngür hüngür ağlıyor,ağladıkça suratı daha da ekşiyordu. Kendisini aynadan takip ediyor, bir yandan ağlayıp, düştüğü durumu ve komik haline kahkahalarla gülmeye başlıyordu.Sinirleri bozulan diktatör kılıklı adam yıllardır kendisini tutmuş, ne derinden ağlamış ne de kahkahalarla gülmüştü. İçi rahatladı, yüreği yumuşadı. Bedeni uzun zamandır hiç hissetmediği bir rahatlığa kavuştu.

Dimdik havada duran elini hiç titretmeden ve indirmeden düğümlenen boğazını teker teker çözerek ani bir u dönüşü yaparak fikrini değiştirdi.Yavaş yavaş dağılmakta olan kalabalığa tüm sesini duyurmak ister gibi kükredi. 

DURUN” dedi.

Herkes olduğu yerde kaldı.Ağzından çikan ilk kelimeydi.

“GİTMEYİN” dedi.

İnsanlar tekrar yerlerini almaya başladı.

Elinin hala havada olduğunu fark eden adam hızlıca indirdi. Omuzların düzeltti.Bıyıklarını elinin tersiyle sildi. Sesini ayarlayıp gür bir şekilde beni yıllardır bağrınıza bastınız, bana inandınız dedi. İnsanlar bunu istiyordu. Pohpohlanmayı seviyorlardı. O konuştukça insanlar yıllardır olduğu gibi coşacak, alkışlayacak,karşi çikan fikirlere -yaranmak için -tekme tokat girip zafer kazanınca başkanlarının yanına gidip ödüllendirileceklerdi.Bunu seviyorlardı.Bunu istiyorlardı. Konuşma başladığına göre yine aynı kareler sıralanacaktı zaman içinde.

Yıllardır size emek verdim, bu doğru. Beni benimseyen de oldu, karşıma dikilen de. Fakiri de doyurdum,çıplağı da giydirdim, evsize de yatacak yer verdim. dedi.

Herkes onaylar şekilde kafa sallayıp,haklılığını belirten hareketlerde bulundular ve alkışlamaya devam ettiler.

 Kimse bunun aksini savunamaz.Lakin daha sonra bozuldum.

Kalabalık şaşkına döndü. Alkışlamalar ,onaylayan kafalar durdu. Gözler biraz daha da açılıp, diktatör görünümlü adama sabitlendi.Aradaki bazı karşıt görüşlü adamların gözleri ışımaya, yüzleri gülmeye başladı.

Bozuldum diyorum.Kimse bunun da aksini savunamaz.B iliyorum ki hepiniz benim değiştiğimi, yaşlandıkça fena şeyler yaptığımı biliyorsunuz ve göz yumdunuz. Sustunuz. Şehvetime, arzularıma yenildim. Ve hepinizi ben dahil olmak üzere aldattım, özür dilerim.Bağışlanmayı beklemiyorum deyip kürsüden kafasına dayadığı silahın patlamasıyla yere yığıldı.Cilalı masanın üzerindeki teri daha kurumamıştı.

‘’Sevda kaçsın çayınıza’’meldazirek