Her ülke ekonomisinin temel bir dinamiği vardır.

Mesela Hindistan ekonomisinin dinamiği teknoloji yazılımlarıdır. ABD ekonomisinin dinamiği öncelikle parası ve finansal yatırım araçlarıdır. Japonya’nın teknolojidir. Fransa’nın kozmatiği, otomotividir. Almanya’nın da otomotividir. Ama Honduras’ın kahvesidir. İsviçre’nin saati, çikolatasıdır. Belçikanın demiri-çeliğidir. Bolivya’nın madenleri, Brezilya’nın futbolu, Kamboçya’nın pirinci, Danimarka’nın hayvancılığı, Fas’ın fosfatı, Hırvatistan’ın turizmi, Hollanda’nın çiçeği, peyniri, Hindistan’ın cevizi, tapınakları, Jamaika’nın atleti, boksiti, Kanada’nın kış olimpiyatları, sanayisi, Kazakistan’ın uzay üssü, Kolombiya’nın zümrütü, Tunus’un zeytini, yağı, Sudan’ın pamuğu, Küba’nın pürosu, Libya’nın petrolu, Malta’nın eriğidir. Ve bu liste uzarda uzar. 

Görüldüğü gibi ekonominin temel prensibi bir döngüsünün olmasıdır. Emek verdiğin ürün hareket halindedir. Bu durumda sadece dinamik olmasıda yetmez, aerodinamiklikte gerekir. 

Yeni Türkiye ekonomisinin dinamiği ise; Toki ve konutları olmuştur. Uzun yıllardır ekonomi çarklarımız inşaat üzerinden dönüyor. Dönüyor dedik ama “duran varlık” ekonomisi ne kadar dönebiliyorsa o kadar dönebiliyor…

Bu sebeple Merkez Bankasının bu hafta açıkladığı faiz artışı, başta konut satışları açısından çok önemliydi. Faiz’in durumu, yeni ekonomi dinamiğimizi direkt etkileyecek türden... Çünkü konut alımında doyuma ulaşıldı. Satışlar azaldı. Az sayıda kalan alıcıda krediye ihtiyaç duyuyor.

Ardından Merkez Bankamızda, diğer Bankaları fonlarken uyguladığı faizi % 13,50 yaptı. Ve taban faizi biraz yükseltti.

Gerçi bugün piyasada kredi kullanma maliyetleri % 25 seviyesinde… 

Bu piyasa kredi maliyet oranı iki kere önemli… Çünkü Merkez Bankasında faiz konusu olduğunda, enflasyonun artmaması için uyarılar hemen gelir. Enflasyon oranı ile Merkez Bankasının açıklayacağı yeni faiz oranı bir şekilde ilişkilendirilir. 

Halbuki halkın cebinden çıkan faiz de, enflasyon da açıklanandan çok daha fazla…

Faizin artması, diğer taraftan dövizi de etkiler… 

Hafta içinde Merkez Bankası faizi artırmayacak haberi geldi. Ve dolar bir anda 4,10 TL seviyesine yükseldi. Sonra Merkez Bankası faiz artışı yaptı ve dolar tekrar bir önceki seviyeye, 4,05 TL’ye geriledi. 

Lâkin geçmişte Merkez Bankası faiz yükselttiğinde; yabancı yatırımcı da yüksek faiz için ülkemize parasını yatırır. Ülkeye dolar girer ve haliyle doların değeri düşerdi. Fakat bu hafta tekrar gördük ki artık faiz yükselttiğimizde de dolar değer kaybetmiyor. Yabancı finans yatırımcısı yüksek faize bile gelmiyor… 

Faiz artırmanında döviz artışını durduramadığı böyle dönemlerde, her an “sabit kur politikasına” geçiş olabilir… 21 inci yüzyılda 1980’lere geri dönmek, esnek kurun uygulanamayacak kadar gelişmemiş ülke olarak sınıflandırılmak hiçbirimizin hoşuna gitmez… Ama gerekebilir…

Çünkü yabancı yatırımcının, ülkeye  gelmesi için gereken sadece faiz değildir…

Mesela güvenlik ilk sıradadır. Asayiş berkemal olmalıdır… 

Ama “Anadolu’da Mustafa Kemal, İstanbul’da Ali Kemal, asayiş berkamel” ifadesindeki gibi, henüz düzenli ordunun bile kurulmadığı dönemde Mustafa Kemal’i sevmeyenlerin, Damat Ferit’in nazırı Ali Kemal ile kıyaslayıp dalga geçtiği o alaycı asayiş değil… Gerçekten asayişin berkemal olmasını ister…

Ardından da bireylerin kazancına bakar… “Toplum, para kazanabiliyor ve harcıyabiliyor mu?” Sorusuna cevap arar… Yabancı yatırımcı için ülke de tüketim olduğu kadar üretimin de olması çok kıymetlidir. 

Çünkü kazanamayan, harcayamaz… Harcama yapılmayan bir yerde ise, ürün satılamaz… Ekonomik döngü yoktur… Yatırdığın para geri dönmez…

Lâkin kazanamayan harcayamaz ama harcanabilir… 

Bu sebeple ülke müdaafası için; kazancın tabana doğru ve eksiksiz dağılması çok önemlidir… 

Denge herşeydir... Adalettir...