Çok Partili Hayata Geçişimizin 70. Yılı Münasebetiyle (2)

1945 yılı adeta Demokrat Parti’yi doğuracak olan sebepleri bir araya getirdi. İç ve dış etkenlerin birleşmesi siyasileri çok partili hayata geçmeleri için zorluyordu. 1945 yılı ortalarında meydana gelen gelişmeler Türk siyasi tarihinde bir devrin kapanacağının belirtisiydi.
Meclis 14 Mayıs 1945 tarihinde Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu görüşmelerinde parti içerisindeki anlaşmazlığı gün yüzüne çıkardı. Hükümet; hazırladığı yasa tasarısı ile topraksız veya toprağı az köylülerle çiftçilik yapmak isteyenlere geçimlerine yetecek kadar toprak dağıtmak ve dağıtılan toprağın sürekli işletilmesi için de gerekli donanımı sağlamak amacıyla büyük toprak sahiplerinin arazilerinin bir kısmının kamulaştırılmasını ön görüyordu. Ancak tasarı arazi sahibi milletvekillerini rahatsız etmişti. Tasarıya muhalefet eden milletvekillerinin adına tepkiyi Adnan Menderes dile getirdi. Menderes elinde kalın bir dosya ile kürsüye gelerek etkili ve uzunca bir konuşma yaptı. Şüphesiz ki 1931 yılında milletvekili olan Menderes çiftlik sahibi olarak konuya ilgisiz kalamazdı. Konuşmasında tasarının aşırı ve amacını aşan hükümlerin bulunduğunu, kanunun tarım üretimini altüst edeceğini vurguladı. Adnan Menderes’in bu konuşmaları gazeteci Metin Toker’in tabiri ile kendisini “sahne ışıklarının önüne çıkarttı”. Kürsüden indiğinde artık yıldızı iyiden iyiye parlamıştı. Celal Bayar, Refik Koraltan ve Emin Sazak gibi tasarıya karşı olan diğer milletvekilleri idi. Bu isimler çok kısa bir süre içerisinde parti içerisinde muhalif hareketin temsilcisi olacaklardı. 
 Toprak Reformu Yasası ile ortaya çıkan parti içi muhalefet birkaç gün sonra yapılacak olan Bütçe görüşmelerinde kendisini iyice belirginleştirdi. Meclis bir yandan Toprak Reformu Yasa Tasarısını bir yandan da Bütçe görüşmeleri sürdürmekteydi. O yıl ki bütçe oylaması alışılmışın dışında gerçekleşiyordu.  Oylamanın ilk günü Emin Sazak, Hikmet Bayur gibi milletvekilleri hükümete sert eleştirilerde bulunmuşlardı. Cumhuriyet tarihinde ilk kez ve açıkça hükümete yönelik ağır eleştiriler yapılmaktaydı. Bütçe müzakereleri sonunda yapılan oylamada beş muhalif oy çıkmıştı. Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan, Fuat Köprülü ve Emin Sazak bütçe oylamasında aleyhte oy kullanmışlardı. Aleyhte oy kullanan milletvekillerinin eleştirileri her şeyden önce bütçe açığı dolayısıyla artan devlet borçları, hayat pahalılığı ve dar gelirlilerin durumuna yönelikti. Açıkçası muhalifler artık yeni bir dünya görüşünün idareye egemen olmasını istiyorlardı.  Ancak Başbakan Şükrü Saraçoğlu aleyhte oy verenlere sert bir konuşma yaptı. Bu konuşmanın ardından Başbakan; hükümeti için güvenoyu istedi. Güven oylamasında Hikmet Bayur ve Recep Peker de aleyhte oy kullanmak suretiyle hükümete 7 kişi güvensizlik oyu vermiştir. 
Çiftçiyi Topraklandırma Yasası ile başlayan sonrasında Bütçe görüşmeleri ile devam eden bireysel muhalefet ortak hedefler doğrultusunda muhalif milletvekillerini Haziran ayında bir araya getirir. Bu durumun bir somut örneği olarak 7 Haziran 1945 tarihinde Kars Milletvekili Fuat Köprülü Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubu başkanlığına bir önerge teslim eder. Artık beklenen fitil ateşlenmiştir. Tarihe “Dörtlü Takrir” ismi ile geçen önergenin altında Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan’ın imzaları vardır. Takrir sahipleri aslında üç temel demokratik istekte bulunuyorlardı. İlk istek milli hâkimiyetin fiilen gerçekleşmesini sağlamak üzere özgür bir meclis çalışması denetimiydi. İkinci istek siyasi hak ve hürriyetlerin genişçe kullanılabilmesiydi. Üçüncü ve son istek ise parti örgütünde ve faaliyetlerinde yeni bir organizasyondu. Takrir CHP içerisinde deyimi yerindeyse soğuk duş etkisi yaptı. 12 Haziran’da hemen parti grubunda görüşülmeye başlandı ve tam yedi saat tartışıldı. Grupta üç farklı yaklaşım vardı, sonuç tek idi: Takrir kabul edilemezdi. Grup içerisindeki üç eğilime gelince birincisi; takriri geri aldırmak, ikincisi; önerge sahiplerini susturmak ve üçüncüsü; takriri verenlerin ayrı mücadele etmelerini sağlamak. Sonuçta üçüncü eğilim ağır basmıştı. Aslında takrir sahiplerinin ayrı mücadele etmelerini sağlamak İsmet İnönü tarafından dillendirilmiştir. İnönü’nün “… Bunu parti içinde yapmasınlar çıksınlar, karşımıza gelsinler teşkilatlarını kursunlar ve ayrı parti olarak mücadeleye girişsinler” sözleri dolaylı olarak parti grubunun kararını etkilediğini söyleyebiliriz.  Takrir neticede reddedildi. Bayar anılarında müzakerelerin şiddetli geçtiğini takriri reddetme fikrinde olanların kendilerine sert tenkitlerde bulunduklarını belirtir. Dörtlü Takrir ’de imzaları bulunan milletvekillerinin ilk etapta ayrı bir parti kurmak gibi düşüncelerinin bulunmadığını hatıratlarından görmekteyiz. Parti grubu ise önergeyi tam tersi olarak yorumlamış kendilerinin partiden ayrılmak düşüncesinde olduklarını ileri sürmüştür.  Hilmi Uran’ın hatıralarında yer alan şu sözler parti grubunun savını göstermesi bakımından önemlidir. Uran; “Takrirciler partide bu tarzda bir yenilik istemekten daha çok partiden ayrılmakla suçlandı. İleri sürdükleri istekleri ise bu düşüncenin bir gerekçesi olarak görülüyordu” der.
Parti içerisinde bireysel olarak başlayan muhalefet Dörtlü Takrir ile örgütlü bir hale gelmiştir. Yeni bir siyasi parti kurulmasına yönelik bir meşale görevi gören Dörtlü Takrir Türkiye için demokrasi kapısının çok kısa bir süre içinde aralanmasını sağlamıştır. Dörtlü Takrir verilmesey- di Türkiye elbette ki yine de çok partili siyasal yaşama geçecekti. Ancak takrir bu süreci hızlandırarak Demokrat Parti’yi kuracak kadroyu bir araya getirmiştir. 
Yarın: Demokrat Parti’nin Kurulması