Çok Partili Hayata Geçişimizin 70. Yılı Münasebetiyle (3)

Takrir sahipleri bekledikleri ilgiyi parti içerisinde göremeyince düşüncelerini ve isteklerini herkese açık platformda kamuoyu ile paylaşmaya başladılar. Özellikle Vatan gazetesinden bu anlamda çok destek gördüler. Aslında gazetede insan hak ve hürriyetlerinin güvenceye bağlanması, anti demokratik hükümlerin ilgası, baskının kaldırılması gibi dörtlü takrirde yer alan istekler bir kez daha yineleniyordu. Ancak gazetede çıkan makaleler bir süre sonra ikili polemiklerin yaşanmasına daha sonra da partiden ihraç sürecine neden oldu. Böylece muhaliflerin ayrı bir platformda kendilerini göstermelerinin zemini hazırlanıyordu.
 Adnan Menderes ve Fuat Köprülü 21 Eylül 1945 tarihinde partiden ihraç edildiler. Ardından Refik Koraltan ise 2 Ekim’de ihraç edildi. Partiden ihraçlar yaşandığı sırada Cumhurbaşkanı İsmet İnönü Meclisin 1 Kasım tarihli açılış nutkunda “…Bizim tek eksiğimiz, hükümet partisinin karşısında bir parti bulunmamasıdır. Antidemokratik maddelerin iyileştirilmesinde; partiler teşkilinde, toplanma ve güvenlik haklarına karşı koyması ihtimali olan hükümler değiştirilmelidir… Tek dereceli olmasını dilediğimiz 1947 seçiminde, milletin çoklukla vereceği oylar gelecek iktidarı tayin edecektir…” şeklindeki sözleri CHP içerisinden kopan milletvekillerini adeta cesaretlendirir niteliktedir. İsmet İnönü Şevket Süreyya Aydemir’e verdiği bir röportajda “Dörtlü Takriri verdiler. Ben kendilerini teşvik ettim. İstiyordum ki parti teşkil etsinler ve bunu ciddi olarak istiyordum. Bu bir oyundur aldatmacadır endişesini ciddi olarak izaleye çalıştım. Parti hazırlığı bitince Celal Bayar bana geldi. Programı aldım ve muvaffakıyetler temenni ettim… Dörtlü Takriri verdikleri zaman grupta biz ıslahat istiyoruz parti değil demişler grupta hücumlar olmuş. Ama ben bunları bilmiyorum. Ben yukarıda dediğim gibi kendilerine emniyet verdim, parti kurmaya teşvik ettim. Partiden çıkarılmaları ve sebepleri benim malumatım dışındadır” diyerek muhalif milletvekillerini cesaretlendirdiğini dile getirir. 
Celal Bayar ise 5 Kasım’da milletvekilliğinden istifa eder. Bayar’ın istifası ile kamuoyunda yeni bir parti kurulacak mı? Tartışmaları başlar. Yeni partinin kurulmasına ilişkin haberler 1945 yılının Kasım ayında yaygınlaşır. 30 Kasımda ise neredeyse kesinleşir. Kamuoyunda bu tartışmalar yaşandığı sırada Bayar hala partiden istifa etmez. Bir müddet bekler ve beklenen istifa 2 Aralık tarihinde gelir.  Basın kanunun haberleşmeyi engelleyen bazı maddelerinde değişiklik yapılmasına ilişkin hususlarda hazırladığı tasarının Meclise gelmeden parti grubunda reddedilmesi üzerine Bayar partiden istifa eder. Partiden ayrılmasının ardından Bayar; yeni parti kuracak mısınız? Sorularına öyle bir niyeti olduğunu açıklar.
1945 yılının Aralık ayını sonunda, yeni partinin kurulacağı hakkındaki bütün haberlere rağmen, kesin bir faaliyetin olmaması halk arasında söylentilere sebep olur. Bunun üzerine Celal Bayar 28 Aralık’ta şu demeci vermiştir: “Biz faaliyetimizi sınırlamak değil, aksine hızlandırmış bulunuyoruz. Ancak, kabul etmek gerekir ki, bir partinin kurulması, tüzüğünün hazırlanması sanıldığı kadar kolay değildir. Daha partimiz kurulmadan muarızlarımız söylentiler çıkarmaya başlamışlardır. Kısa zamanda partimizin kurulduğunu göreceksiniz”. Bayar sözlerinde kısaca yeni partinin hazırlıklarının tamamlandığını sadece faaliyete geçmek kaldığını ifade ediyordu. Artık her şey tamamlanmıştır. Celal Bayar İsmet Paşa’nın fikrini almak ister Bu amaçla Çankaya’da İsmet Paşa ile görüşür. Bayar parti programını da yanına alarak köşke gider. Oldukça samimi bir ortamda geçen görüşmede Bayar’ın Atatürk ilke ve inkılaplarından taviz vermeyeceğine teminat vermesi İsmet Paşanın da onay vermesini sağlar. 
 Bayar, yılbaşından hemen sonra gazetecilere 4 Ocak 1946 günü yeni partiyle ilgili bir demeç vereceğini açıklamıştır. Nitekim 4 Ocak günü Celal Bayar şunları söylemiştir: “Partimizin ismini tespit ettik: Demokrat Parti. Program ve tüzüğümüz tamamıyla hazırlanmıştır. Seksen kadar madde etrafında toplanan programımızı yayınlamak üzere, önümüzdeki Pazartesi günü basına vereceğiz. Partimizin merkezi Yenişehir’de Antalya milletvekili Cemal Tunca’ya ait apartmanın bir dairesidir”. Demokrat Partinin kuruluşu hakkında resmî başvuru, 7 Ocak 1946 tarihinde, arkadaşlarının adına Refik Koraltan tarafından İçişleri Bakanlığına partinin kuruluşuna dair dilekçenin ve tüzüğün verilmesiyle gerçekleşmiştir. 
Celal Bayar partinin kuruluşunun hemen ardından basın mensuplarına demeç vermiştir. Bir gazetecinin Yeni partinin yeri sağ mı? Yoksa sol mu? Olduğuna dair sorduğu bir suale Celal Bayar “Demokrattır” cevabını verir. Adnan Menderes ise “belki iki parmak soldur” der. Adnan Menderes’in verdiği cevabın tam tersi olarak parti CHP’nin iki parmak sağında yer alacaktır. Kendisinden sonra gelen sağ partiler ise Demokrat Parti’nin mirasçısı olarak siyasi tarihimizde yerini alacaktır. Bayar basın toplantısında ısrarla yeni partinin danışıklı döğüş şeklinde kurulmadığının altını çizer. Partinin mali bakımdan nasıl yardım göreceği hakkında ise şu hesaplamayı yapar; Yüz azanın pekâlâ biner liradan 100 bin lira temin edebileceklerini ve bu paranın bir müddet hatta iki sene partinin masraflarını karşılayabileceklerini belirtmiştir. Basından gelen soruları bu şekilde yanıtladıktan sonra Demokrat Parti Türk siyasi hayatına yeni bir muhalefet partisi olarak adım atmıştır. Genel Başkanlığına da Celal Bayar seçilmiştir.  Demokrat Parti’nin kurulması demokrasiyi özleyenleri sevindirdiği kadar CHP’lileri de bir anlamda rahatlatır. Öyle ki Falih Rıfkı Atay Ulus’ta kaleme aldığı yazısında “demokrasi hayatımızın hep hissetmekte olduğumuz bir eksiği böylece ortadan kalkmaktadır” der.
Demokrat Parti’nin kuruluşuyla birlikte Türk demokrasi tarihinde ilk kez gerçek anlamda ve aktif olarak muhalefet partisi tesis edilmiştir. Türkiye’nin tek parti yönetiminden çok partili demokrasiye geçmesi toplumsal karışıklık, kan dökülmesi ya da baskı sonucu değil kamuoyu desteği ve siyasilerin sağduyusu ile birlikte gerçekleşmiştir. DP kuruluşundan 27 Mayıs darbesine kadar geçen süreçte Türk siyasi tarihini derinden etkilemiştir. Öyle ki bugün dahi kurucularıyla birlikte adından sıkça söz edilmektedir. Parti birçok tez, araştırma eseri ve belgesele konu olmuştur. Bu vesile ile Demokrat Partinin dört kurucusu Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan’ı saygı ile anıyorum. Sözlerime son verirken Demokrat Parti’nin kuruluşunun 70. yılında çeşitli sempozyum, konferans ve paneller düzenlenerek demokrasi tarihimiz açısından öneminin konuşulmasının gelecek nesillerin demokrasi tarihi, kültürü ve bilincinin geliştirilmesi bakımından faydalı olacağı kanaatindeyim. (BİTTİ)