Demokrasi nedir? Demokratik yönetim dünya da ve biz Türklerde ne zaman başladı; Demokratik anlamada söylemek gerekirse; 24 Haziran 2018 Pazar günü yaptığımız seçim bize ne kazandırdı gibi; sorularının cevaplarını kısaca şöyle özetleyebiliriz. 

Eski Yunanca “demos”(halk) ve “kratos( yönetim)” sözcüklerinin birleşmesinden oluşan “Demokrasi” sözcüğü Milattan önce beşinci yüzyılda demos, ekklesia’da bir araya gelen Atinalı topluluğu demekti. Demokrasi günümüzde, azınlıkta olanların haklarına saygı gösterildiği ve onların bir gün çoğunluğa dönüşebilme yollarının açık olduğu özgürlükçü bir çoğunluk yönetimi biçiminde tanımlanabilir.

Dünya’da demokrasisine atılan ilk adım Magna Carta(Büyük Özgürlükler Sözleşmesi)  yasası ile başlar. Magna Carta, Latince iki kelimedir. Büyük sözleşme anlamına gelir. 1215 yılında imzalanmış bir İngiliz belgesidir. Günümüzdeki anayasal düzene ulaşana kadar yaşanılan tarihi sürecin en önemli basamaklarından birisi olarak kabul edilir. Aslen, Papa III. Innocent, Kral John ve baronları arasında, kralın yetkileri hususunu karara bağlamak amacıyla imzalanmıştır. Bu belge, Kral’ın bazı yetkilerinden feragat etmesini, kanunlara uygun davranmasını ve hukukun kralın arzu ve isteklerinden daha üstün olduğunu kabul etmesini zorunlu kılıyordu. 

Türk tarihinde ise demokrasiye atılan ilk adım II. Mahmut devrinde 29 Eylül 1808 yılında ayanlar ile hükümet arasında yapılan Sened-i İttifak ile başlar. Sened-i İttifak'ın önemi, Osmanlı padişahının ilk kez yetkilerini resmi bir belge ile kısıtlamış olması ve hükümdar ile ayanlar arasında yazılı bir anayasa denilebilecek anlaşma niteliğinde görülmesinden gelmektedir. Hukuk Devleti anlayışına doğru atılan ilk adım olarak da kabul edilen bu belge, anayasal nitelikte olup şeklî olarak bir anayasa olmayışından dolayı "anayasal nitelikte olan bir belge" olarak kabul edilmektedir.

3 Kasım 1839 yılında ilan edilmiştir. Dönemin Padişahı olan Sultan Abdülmecit fermanı imzalamış, Hariciye Nazırı Koca Mustafa Reşit Paşa ise Topkapı Sarayı’nın, Gülhane parkında fermanı ilan etmiştir. Tanzimat Fermanı ile Osmanlı Devleti batı ülkelerindeki yönetim anlayışını ve vatandaşlık haklarını örnek alarak yenilikler yapmak istemiştir.

31 Ağustos 1876’da’ta II. Abdülhamit’in padişah olmasıyla; Sultan yaklaşık on yıldan beri mücadelesi verilen anayasal bir düzene geçiş için zorluk çıkarmamış ve Osmanlı Devleti Türk tarihinde ilk defa olmak üzere, 23 Aralık 1876 tarihinde Kanunu-u Esasi adıyla bilinen bir anayasayı kabul ederek, meşruti yönetim şekline geçmiştir. Kanun-i Esasi ile Osmanlı mutlak monarşisi iki meclisten oluşan parlamenter bir meşruti sistemi öngörmüştür 

Kanun-u Esasi Padişahın yetkilerini çok geniş tutmakla beraber, Meclis-i Mebusan aracılığıyla toplumun da yönetime ortak edilmesini sağladığından, demokratik anlamda atılmış önemli bir adım olarak kabul edilebilir. 

Ancak Birinci Meşrutiyet döneminde Osmanlı toplumu anayasal yönetim ile tanışmış, bu süreçte mutlak monarşinin meşrutiyete dönüştürülmesi özellikle genç aydınlar üzerinde olumlu etkiler yapmıştır. Bu dönemde memleketin içinde bulunduğu olumsuz durum iç isyanlar ve çıkan savaşlar nedeniyle anayasal sistem bir müddet askıya alınmıştır.

Sultan 23 Temmuz 1908 tarihinde, Kanun-u Esasi’yi yeniden yürürlüğe koymak zorunda kalmış ve böylelikle Osmanlıda II. Meşrutiyet dönemi başlamıştır. Her ne kadar bu dönem 31 Mart Olayı ile kısa süren bir kesintiye uğramışmışsa da Nisan ayı ortalarında Hareket Ordusu’nun bu olumsuz gelişmelere son vermesiyle, meşrutiyet düzeni kaldığı yerden devam ettirilmiştir.

Türk toplumunda çok partili siyasal sistem II. Meşrutiyet döneminde başlamıştır, denilebilir. Başka bir deyişle söylemek gerekirse, II. Meşrutiyet dönemi Türk düşünce yaşamı, demokratikleşme, kadın hakları, basın özgürlüğü, ulusal iktisat düşüncesi ve başka ulusal örgütlenmeler bakımından Cumhuriyetin alt yapısının hazırlanmasında önemli bir dönem olarak kabul edilebilir. Bu dönemde demokratikleşme bakımından dikkate değer gelişmeler olmuş, Türk toplumu siyasal partilere ve meşruti sisteme alışmaya başlamıştır. 

Osmanlı İmparatorluğu’nun Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkması ve Mondros Ateşkesi’nin ardından Anadolu’nun işgali üzerine başlayan direniş örgütlerinin düzenlediği yerel nitelikli kongreler sonrasında, 23 Nisan 1920 tarihinde Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi açılmış ve ulusun geleceğini yönlendirmeye başlamıştır. 

Bu meclisin 1921 yılında yaptığı Teşkilat-ı Esasi diye adlandırılan yeni anayasa ise yeni bir devletin kurulduğunu haber veren, egemenliği kayıtsız koşulsuz millete bırakan bir içerik taşımaktaydı. Bu anayasanın ilk üç maddesine bakıldığı zaman bu değişimleri anlamak zor değildir. Bu yönüyle Birinci Meclis hem kurucu hem de ihtilalci bir meclis konumunda olup, Türk demokrasi tarihinde önemli bir yere sahiptir. Birinci Meclis Milli Kurtuluş Savaşı’nı zaferle sonuçlandırdıktan sonra, 1 Kasım 1922 tarihinde Saltanatı kaldırarak demokratikleşme konusunda önemli bir adım daha atmıştır.

İkinci Meclis döneminde Lozan Konferansı yapılarak 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Antlaşması imzalanmış, ardından Ankara başkent yapılmış ve 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilmiş ve böylelikle Türk tarihinde ilk defa Cumhuriyet yönetimine geçilmiştir. 

Demokrasi yolunda atılan en büyük adımlardan birisi de ise 1945 yılından itibaren çok partili sisteme geçilmesi olmuştur. Türkiye, Haziran 1945 tarihinde parti kurmayı hükümetin iznine bağlayan 4919 sayılı yasada değişiklik yaparak, yeniden Osmanlı Devleti zamanında olduğu gibi çok partili düzene dönüş yapmıştır. Yani Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde olduğu gibi, demokratikleşme hareketlerine hız vermiştir.

Sonuç olarak söylemek gerekirse Türkiye, 16 Nisan 2017’de millet olarak kabul ettiği Anayasa değişikliği ile yeni bir döneme daha geçmiş demokrasi yolunda attığı bu büyük adıma; “Başkanlık” sistemi demiştir. 24 Haziran 2018 seçim sonucunda ise Türk Milleti siyasal tanımlama ile “Devlet Başkanı’nı” seçerek,  dünya kamuoyuna; devletinin ve milletinin demokrasi anlayışında, ne kadar güçlü, ne kadar azimli, ne kadar kararlı ve ne kadar saygın olduğunu bir kez daha göstermiştir. 

Kısacası; 24 Haziran 2018 Başkanlık seçimi ve milletvekili seçim sonucu muhteşem bir “Demokrasi başarımızdır.” Yeni “başkanlık sistemi” ve yeni “Türkiye Cumhuriyeti Devlet Başkanı’mız” hayırlı uğurlu olsun!