Oda ne? Meğer bizim, şu kıpkırmızı göz kamaştıran dağ çileklerimiz, bildiğimiz cherry domatesleriymiş. Cherry gelin, meğer sahte gelinmiş dostlar; çengici çericiler güzel kızları cherryi gösterip, çirkinleştirdikleri kızlarını kocaya verirlermiş. Vay bizim halimize vay! Yoğun bir şekilde şekerlendirilip kurutulmuş cherryler; o kadar şekerliki, şeker hastaları doğal meyve olduğuna itibar edip, kendi ölçüsünde yediği takdirde bile komaya girebilir... Yada ne bileyim, nalları dikip, hayata gözlerini yumabilirler. Bununla kalsalarda iyi; komaya girip bilinci kaybetme durumuda var tabi. Sadece şeker hastalarımı risk gurubunda? Değil elbet; bu kadar şeker yoğunluğu diriyi öldürür, nerde kalmış şeker hastasını! Neyse bugün apar topar bizim çengici çericilerin tezgahına yaklaştım. Hani müşterileride, her zaman olduğu gibi gani gani.. Hepsinin ilgiside, görücüye çıkmış, şu güzeller güzeli al yanaklı yabancı gelin chreey kıza! Müşterilerin çekilmesini bekledim tabi. Sevmem kimseyi toplum içinde rencide etmeyi. Hak etseler bile. Her şeyin bir yolu yordamı var ya, o nedenle yol ve yordam! Evet, tamamen alanı boş görünce gittim, bizim çengici çericilerin yanlarına. Cherry domateslerini işaret ederek tekrar sordum ne olduklarını? Dağ çileği dediler sırıtarak. Kılıç gibi keskin bir bakışla başımı salladım, “Hayır” diyerek. Tam birkaç saniye öylece sabit baktım; tüm çirkinliklerini “Sus” ama “Çığlık” bakışımlarımla haykırarak.
“Abla Vallaha dağ çileği!”
“Vallah’ı karıştırmayın… Bu bildiğimiz cherry domatesi’” dedim.
“Yok abla, kim söylemişse tövbe billah yalan söylemiş?”
“ Kimse söylemedi, ben söylüyorum! Sen bırak kimseyi mimseyi de… Bu ne iş? Bakın kardeşim burada benim yapacağım üç yol, üç adım var…
Birincisi burada herkesin içinde bas bas bağırarak bu sahtekarlığınızı deşifre etmek… Bu sizin açınızdan rezillik olur, ki bu bana görede bir iş değil… Hem sadece etraftan birkaç kişi uyanacak… Hepsi bu.
İkinci adım ise polise bildirmek… Ama eğer sen vicdanını harekete geçirmeyeceksen buda nafile… Burada toplarsın tezgahını, başka tarafta yine satarsın amma…
Ama işte üçüncü adımdayım bende… Benim seçtiğim yol, evvela sizlerin vicdanını uyandırarak caydırıcılığı kullanmak… Nasıl mı? Elinizi vicdanınıza koyun ve halkın sağlığıyla oynamayın kardeşim. Burada satar birkaç kuruş kazanırsınız ama birkaç adım ötede çıkar… Hile mal candan çıkar kardeşim, çıkar… Hile mal civa ve su gibidir; cana karışmaz… Cana karışmadığı için damarda durmayan kan gibidir, damardada durmaz, candada. O nedenle çıkar senden hile mal; çıkar ama canının bir parçasını çimdikleyip senden kopararak çıkar. Vicdanlı esnaf olun kardeşim; vicdanlı esnaf olunki ki kazancınıza bereket girsin, hile değil…
Bunlar yine savunmada, ama bu kez onların yüzü cherry domatesleri gibi kıpkırmızı. Üzüldüm de mahcubiyetlerine. Geri götürdüğüm cherryleri aldılar tabi; para iadesi yapacaklardı, ki, parayı tekrar uzattım kendilerine… Yerine çerez aldım! Cezalandıran bir el değil, dostane bir eldi onlardan parayı almayan şu benin eli; öyle ki sözüne de inanıp helal yola revan olmalarının sağlanması içindi bu dostne elin uzatılışı. Umarım halkın sağlığını bu denli tehdit eden, adeta şeker deposu olmuş, bu kadar densizce işlem görmüş, bu sağlıksız yiyecekleri birde yüzsüzce şifa kaynağı olarak satıp, halkın sağlığıyla oynamazlar.
Ha gözüm üzerlerinde… Baktım olmadı, tezgahlarında hala cherryler kırmızı kızmızı göz kırpıp duruyorlar görücülerine… İşte o zaman ikinci adımda bekleyen polisinde onlara kırpacağı bir çift gözleri olacaktır. Takdir sizin. Sevgilerimle.