“Bir insanda iman ve gayret bir araya gelirse aşılamayacak engel yoktur” Cumhuriyetimiz, Milli Mücadeleyi zafere ulaştıran Türk Milletinin anasının ak sütüdür. Bizzat onun eseridir. Ona her hangi bir zümre veya kişinin lütfu değildir. Bu düşüncelerle milletimize kurtuluş savaşında ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşunda ve Cumhuriyetin ilânında önderlik eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, TBMM’nin şerefli mensuplarını ve onun kahraman ve aziz silah arkadaşlarını şükranla, rahmetle anıyorum. Cumhuriyeti,demokrasiden soyutlayarak millete zulüm mekanizması haline getirenleri ve bu milleti “geri ülkeler” safına mahkum etmek isteyenleri de lanetliyorum. Bu düşüncelerimizi müşahhaslaştırmak için geçmişe nazar edelim: Sivas Kongresinden Atatürk’ün vefatına kadar ona can yoldaşı olmuş Kılıç Ali’nin Hatıratı’ndan (İş Bankası Yayınları 2005) Saife95: “Maraş’ın Şekerli Camii civarında şiddetli bir sokak çatışması oluyordu. Bir aralık yanımda bir kadın belirdi. Bir eliyle bir gaz tenekesi taşıyor, öteki elinde birkaç altın tutuyordu. Halinde büyük bir telaş ve heyecan vardı.Yalvarır bir sesle: ‘Aman Paşam, evimin bitişiğindeki evde Fransız ve Ermeni kuvvetleri var. Oradan size ateş ediyorlar. İşte şu bir teneke gazı getirdim. Benim evimi yakın ki, onların barındığı ev de yansın! Bu paraları da yakan yiğide ödül olarak verin!” Aynı esrin 120.sayfasından: “ ....Çok şükür ki büyük çoğunluğu ile Anadolu uleması Kurtuluş Savaşımızın öncüleri olarak yanımızda, hatta başımızda idiler. Nitekim Erbaa’da, Amasya Müftüsü hacı Tefik Efendi’yi bir elinde namaz seccadesi, bir elinde mavzerle görünce hiç hayret etmedim. Burada bu mübarek insanların yurtseverliğini şükranla anmayı bir görev sayarım.” Bu hatırat, 796 sayfadır. Birinci ağızdan önemli tarihi meselelere ışık tutmaktadır. Biraz dikkatle incelendiğinde satır aralarında İstiklal Harbinin sonlarına doğru önde gelen kumandanlarla İnönü arasındaki uyumsuzluk, özellikle 1926 dan itibaren de Atatürk’ün İnönü’ye karşı tavrı dikkati çeker. Bugün daha iyi biliyoruz ki, Atatürk döneminde bile ona rağmen ideolojik bir Atatürkçülük yapılmış bunun adına “Kemalizim” denmiştir. Bu zihniyet sahipleri onun döneminde ve özellikle de onun ölümünden sonra milletin değerleriyle hiçbir surette uyuşması kabil olmayan yazılarla, şiirlerle, sözlerle milletle onun arasına çirkeften duvarlar örmeye çalışmışlardır. Bunlar da dahil olarak İnönü devrinde meydana gelen bu ideolojik sapkınlığın maksadı Atatürk’ü milletin dimağından ve gönlünden silmektir. Bütün bunlara rağmen; Atatürk’e duyulan sevgi ve bağlılığın sebebi milletimizin ferasetinde ve kadir bilirliğinde aranmalıdır. GELELİM BİRİNCİ HATTA EN BİRİNCİ ACIYA “Demokrasisiz Cumhuriyetin varacağı yer kışladır.” Başta CHP’si olmak üzere bu yolun yolcularının milletten güven beklemeleri nafiledir. Önümüzdeki on yılda bu parti ve bu zihniyet sahipleri marjinalleşmeye mahkumdurlar. Benim yüreğimdeki birinci acı silahlı kuvvetlerimizin aynı zihniyet içinde olduğuna dair tavırlardır. Bu millet her bedeli öder ve onun altından kalkar, ancak TSK ile bir ceddeleşme içine girmektense kıyameti tercih eder. Ordumuzun içine siyaseti sokanların milletimize yakın tarihte ödettiği bedeller meydandadır. Bu büyük bir haksızlık ve hukuksuzluktur. Yaşadığımız günlerde; şurada burada ele geçen silah ve mühimmatın TSK menşeli olması şüpheleri, milletimizde büyük bir huzursuzluk ve gönül kırıklığı yaratmaktadır. Bunlarla birlikte ortaya dökülen saçma sapan ve medeni dünyayı üstümüze güldüren, düşmanlarımızı iştahlandıran çeteleşme gerçekleri; milletimizin en güzide kuruluşu hakkında ciddi güven kaybına sebep olmaktadır. Hal böyle iken, TSK’nin başındakilerin milletimizi huzursuz kılacak şekilde, insani ve dini meseleler karşısındaki akıl almaz tavırları kabul edilebilirlik sınırlarını zorlamaktadır. TSK’nin üzerine vazife olmayan işlere gömülmüş olması, bünyesinde sonuç olarak bazı zafiyetlerin türemesine yol açacaktır. Nitekim son “casusluk bağlantılı fuhuş operasyonları” ve buna adı karışan çeşitli rütbeden silahlı kuvvetler personeli yukarıdaki endişeleri artıracak mahiyettedir. Bu millet TSK ile omuz omuza yaşamaya alışmıştır. Ona, kendi öz varlığıyla bu olumsuzlukları yaşatmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. YÜREĞİMİ YAKAN İKİNCİ MESELE “Söz konusu adalet ise gerisi teferruattır.” Geçtiğimiz hafta içinde İTO Başkanı Murat Yalçıntaş’ın da adının geçtiği rüşvet soruşturması... Rüşvet, uzun yıllardan beri millet hayatımızın hücrelerine nüfus etmiş öldürücü bir mikrop hükmündedir. Elbetteki bu mikrobun vücuttan atılması ve cemiyet hayatımızın şifa bulması için gereken her şey yapılmalıdır. Benim gözümde Dr. Murat Yalçıntaş; milletimizin ümitvar olduğu pırlanta evlatlarından biridir. Bu davadan aklanarak çıkmasını umut ve dua ile bekliyorum. Yalçıntaş ailesinin içinde bulunduğu yeisi tahmin etmek bile istemiyorum. Milletimizin güçlü ve adil bir devlet yapısına kavuşması; tam işleyen bir demokrasi ve her türlü gölgeden ve lekeden arî bir adalet sistemiyle mümkün olacaktır.