Sevgili okuyucularım bu yazımda günün mana ve önemine binaen yönetim şeklimiz olan Cumhuriyet ile ilgili yazımı sizinle paylaşacağım.
Tanımını yaparsak,  Cumhuriyet ulusun, egemenliği kendi elinde tuttuğu, millet tarafından seçilen parlamentoya dayanan ve başında cumhurbaşkanı olan siyasi bir rejim şeklidir.
Hemen bütün ülkelerde tek ortak yanı, devlet başkanlığı makamının babadan oğula veya aile yakınlarına miras kalmamasıdır.
Türkiye Devleti'nin yönetim şekli Cumhuriyet’tir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, cumhuriyetin onuncu yılı kutlamalarının yapıldığı 29 Ekim 1933 tarihinde verdiği 10. Yıl Nutku'nda, bu günü en büyük bayram olarak nitelendirmiştir.

Cumhuriyet'in İlanı, milletin yönetilme şeklinin belirlenmiş olduğu, Atatürk'ün siyasi devrimlerinden bir tanesidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 29 Ekim 1923'te ortaya çıkan kabine bunalımı sonucunda, bu yönetim şeklinin kusurları daha net ortaya çıkmış ve 29 Ekim'de Anayasanın ilgili maddeleri değiştirilerek, ülkenin yönetim şekli cumhuriyet olarak belirlenmiştir.
Konuyu daha fazla uzatmak istemiyorum. Kısaltılmış şekli ile T.C.'yi kimlik ve kurumlarımızdan yakın dönemde kaldırma girişimleri olmuş fakat bu gereksiz girişimden başarı elde edilememiştir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ulu önder Atatürk'tür.
Cumhuriyet’in ilan edilmesiyle Atatürk halifeliği kaldırılmıştır.

Kısaca Cumhuriyet'i Cumhuriyet yapan ana taşlarını oluşturan temel fikirlerine değinecek olursak, Devlet Başkanlığı (Cumhurbaşkanlığı) belli bir süre için seçimle olur.
Bu makamın yetkileri az, görevi sınırlı ve genellikle temsilidir.
Güçler ayrılığı ilkesine bağlı olarak Anayasa'da yasama, yürütme ve yargı organları ile kimi kamu kurum ve kuruluşlarının görev ve yetkileri düzenlenmiştir.
Başkentten yönetilen idari sisteme Merkezi Yönetim denir. Merkezi yönetimin başında cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanlar kurulu bulunur.
Devlet, yönetme görevini; Yasama, Yürütme ve Yargı Organları ile gerçekleştirir.
Yasma, Yürütme ve Yargıyı bilginiz dahiline tekrar inceleyecek olusak;

Yasama Organı seçimle gelen ve halkın vekaletini seçim yolu ile almış bir veya iki meclisten kurulur. Seçim ile kimlerin meclise gireceği oy oranları, barajları hemen hemen her Cumhuriyet rejiminde farklılık gösterse bile devletin geleceği açısından en uygun kısıtlamalar getirilmeye çalışılmıştır.
Yürütme Organı, ya devlet başkanının ya da hükümet başkanının sorumluluğu ve idaresi altında meclislere hesap vermekle görevli “kabine” dir.
Vatandaşa karşı hürriyet ve eşitlik prensiplerine uygun kanunlar dairesinde tarafsız muamele etmek zorunda olan teknik “idare” yürütme organının halka yönelik hizmetlerini yapabilmesine yarar.
Yargı Organı, başta anayasa mahkemesi ile her derecedeki adli ve idari mahkemeleri teşkil eden bağımsız hakimler, millet adına “yargılama ve hüküm verme” hakkını kullanırlar. Maalesef Yürütme ve Yargıda Türkiye Cumhuriyeti'nde işlevini iyi yapmamaktadır.
Cumhuriyet yönetiminde hürriyet ve eşitlik baş unsurdur. Genel olarak insanlara tanınmış olan temel hak ve özgürlükler bu iki ana fikirden doğar.
Peki, haklarımızın ve özgürlüklerimizin elinden alınmasını ister miyiz?
Ben şahsen istemem...
Neden verilmiş olanı elimizden çıkaralım, kurda kuşa yem edelim?
Cumhuriyet yasama, yürütme ve yargı hak yetkisinin halkta olduğu inancına dayanan bir yönetim biçimidir. Bu inanç kaybolduğu veya bir tarafa itildiği gün, Montesquieu’nün belirttiği gibi, devletin adı  ne olursa olsun, Cumhuriyet "bir cesetten" ibaret kalır.
Yorumu size bırakıyorum sevgili okuyucularım...
Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Atatürk'ü Türk ulusuna böylesi muhteşem bir yönetim şeklini kazandırdığı için ilkelerine,  VATANIMIZA-YÖNETİMİNE vatandaşlık borcumuz olarak, kurulmasında yaşamını yitirmiş şehitlerimize saygı duyarak, sahip çıkalım ve 93. yılını kutladığımız yönetim şeklimizi saygı ve sevgi ile tüm ulusumuzda şölen havasında kutlayalım…
Sevgili okuyucular, Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi, "benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır"...
Son olarak Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün uzağı gören sözleri ile yazıma nokta koymak istiyorum.
''Bir gün, Cihan Harbi’nden sonra Orta Doğu’da kurulan suni devletlerin halkları ayaklanacaktır. O gün geldiğinde, yeni kurduğumuz Cumhuriyetimizin yöneticileri, bu halkların değil, emperyalist güçlerin yanında yer alırsa, aynı akıbete kendileri uğrayacaktır. Ve Kurtuluş Savaşı’nda yedi düvele haddini bildiren Türk halkı, onların da hakkından gelecektir...”
Her şeyin farkında olalım saygıdeğer okuyucularım...
Saygı, sevgi, sağlık ve mutlulukla kalın.