Dün Meşrutiyet, bugün Cumhuriyet ve Demokrasi dönemlerinde söz konusu olan “Hürriyet”, “Adalet”, “Demokrasi” ve “Cumhuriyet” gibi; yönetim, mefhum / kavram ve yöntem / yol, usûl, sistem, prosedür ve politikaların rûhu, ilham ve esin kaynaklarının temelinde; Kur'an'dan alınan ders, öğüt ve tavsiyeler vardır.

Bunlardan biri olan Cumhuriyet; adalet, meşveret / fikir alış-verişinde bulunmak, danışma ve kuvvetin kanunda olması keyfiyetidir.

Bu tarifte olmazsa olmaz diyebileceğimiz üç unsur şudur: Adalet, Meşveret / Parlâmento ve Kanun Hâkimiyeti'dir.

Söz konusu bu esaslar ise, Kur'an'ın emirlerinden başka bir şey değildir.

Nitekim misâl ve örnekleri Asr-ı Saâdet'te bol bol uygulanmıştır.

Vahşet ve Bedeviyet devri, Memlûkiyet / Kölelik devri, Esirlik devri, Ecirlik / Ücretlilik devri ve Mâlikiyet ve Serbestiyet devri olmak üzere, beşerin / insanın beş devri var.

İnsanlık bu devirleri geçirerek, beşinci ve son devrede karar kılmış; yâni en sonuncusu olan “Mâlikiyet ve Serbestiyet devri”yle tarihî yolculuğunu âdeta noktalamıştır.

İnsanlık ancak onca mücadele, savaş, gözyaşı ve ıztırablarla dolu uzun asırlar sonunda mâlikiyet ve serbestiyet devrinin kapılarını aralamış.

Yaşadığımız asrın hürriyet asrı olması gerektiğini hatırlatmış.

Hak ve hürriyetlerin alabildiğine yaygınlaşacağının da işaretlerini vermiştir.

Evet, beşer / insanoğlu esir olmak istemediği gibi, ecir / ücretli olmak da istemez.

Çünkü, hürriyet insaniyet / insanlık âleminde galebe çalmaya başlamıştır.

Fakat ne hazindir ki, dün Osmanlı'daki Meşrutiyet tartışmalarına katılmış bazılarının İslâm adına  Meşrutiyet'e karşı çıkmaları gibi, bugün de, Meşrutiyet'in günümüzdeki karşılığı olan Cumhuriyet ve Demokrasi mefhum ve kavramlarına, yine kimileri İslâm adına karşı çıkarak; büyük bir yanılgı ve yanlış anlamanın acı örneklerini sergilemektedirler.

Halbuki Cumhuriyet idaresinde ve onun adalet terazisinde:

Bir masumun hakkı; bütün halk için dahi iptal edilemez. Bir fert dahi, umumun selâmeti için feda  edilmez. Cenab-ı Hakk'ın nazar-ı merhametinde hak haktır. Küçüğüne büyüğüne bakılmaz. Küçük, büyük için iptal edilmez. Bir cemaatin selâmeti için, bir ferdin -rızası bulunmadan-  hayatı ve hakkı feda edilmez.

Çünkü, Kur'an'ın adalet-i mahza / sırf adaleti / adalet olmazsa olmaz esası; bunu gerektirmektedir.

Çünkü, Meşrutiyet ve Cumhuriyet ancak böyle bir adaletin icrasına yol verir. Böyle bir adaleti hedef ittihaz eder / alır.

Çünkü, insanın saadeti dünyada ancak adalet ile sağlanabilir.

Adalet ise, doğrudan doğruya Kur'an'ın gösterdiği yol ile gerçekleşebilir.

Kaldı ki:

“Dünya tarihinde zulmün arttığı dönemler; hep tek adamlık dönemleri olmuştur.”

Velhasıl:

"El-adlü esasü'l-mülk.” / “Adalet mülkün temelidir.”

“İşlerde onlarla istişare et.” (Âl-i İmran: 159)

“Onların aralarındaki işleri meşveret iledir.” (Şûra: 38) Âyetleri parlâmento sistemine en büyük İlâhî delillerdir.

Cumhuriyet ve Demokrasi'yi harekete geçiren kanundur, kamuoyudur. Kuvvetin kanunda olmasıdır. Yoksa, istibdat tevzi olunmuş, kişilere paylaştırılmış olur.

Üstelik, keyfî uygulamalarla millete yapılan baskıları; İslâmiyete vurulmuş bir darbe olarak da nitelemek lâzımdır.

Unutmayalım ki, isimler değişmekle hakikat değişmez. Mutlak istibdata / baskı rejimine cumhuriyet adı verilmez. Verilmemeli.