Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve gölge kabinesinin, faizi ideolojik bir karar olarak kabul etmiş olsalar bile, bunu, “Batı güçlü bir Türkiye istemiyor. Yüksek faizle kanımızı emiyorlar, bizi batırmaya oynuyorlar. Faizlerin mutlaka düşürülmesi gerekir” şeklindeki düşüncelerini  yüksek sesle duyurmaları, eleştirdikleri cepheye cephane taşımak gibi bir sonuç yaratabilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve gölge kabinesi ile Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve ekibi arasında bir ideolojik savaş varmış görüntüsü, özellikle ekonomimiz açısından, hiç de yararlı sonuçlar üretmeyecektir. 

 Bugün yapılacak olan Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısının sonuçları, saydığımız nedenlerden dolayı, merakla bekleniyor. 

Küresel iklimin baş döndürücü değişim hızına ayak uydurmak da yazılacak konular arasında seçme yapmak giderek zorlaşıyor.. Paris katliamı ve sonrasındaki gelişmeler nedeniyle ertelediğimiz “Yeni Yılın Falı” başlıklı yazı dizimiz,  geçtiğimiz yılın bilançosuna dönüşmekte..

“Yeni Yılın Falı”nı Hades’in Kraliçesi’ne bırakıp, Merkez Bankası ile siyasi otorite, daha doğrusu Cumhurbaşkanlığı’nın gölge kabinesi arasındaki çatışmaya ve olası sonuçlarına  kısaca değinmek istiyoruz.

Merkez Bankası’nın faizlerin yönü konusundaki kararı, bugün yapılacak olan Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı sonrasında belli olacak. 

Konuyu önemsememizin nedeni, küresel piyasaların tedirgin edici bir dalgalanma içinde olduğu bir dönemde, siyasi otoriteden Merkez Bankası’na yönelik, “Faizleri indirmek için daha ne bekliyorsun?” uyarısının piyasalardaki tedirginliği daha da artırmış olması.

 

İsviçre Merkez Bankası’nın kur çıpasını kaldırmasıyla Orta Avrupa ülkelerinde yaşanan tedirginlik Avrasya’ya doğru yayılma eğilimi göstermişken siyasi otoritenin Merkez Bankası’na “Faiz indir” komutu, öncelikle kısa vadeli yabancı sermayeyi tedirgin ettiğinden ters tepki yarattı; kur yukarı giderken uzun vadeli faizler de 20 baz puan yükseldi. 

MERKEZ BANKASININ KARARLARINDA SİYASİ OTORİTENİN ROLÜ 

Petrol fiyatlarının düşüşüne paralel olarak enflasyonun gerilemesi gerekçesiyle Merkez Bankası’nın önümüzdeki ay, doğal olarak faiz indirimi yapması bekleniyordu. Bu şekilde gerekçeli bir faiz indirimi inandırıcı olacağından Merkez Bankası’nın saygınlığının daha da artmasına neden olacaktı. Fakat, Merkez Bankası’nın siyasi otoritenin baskısıyla 1 puanlık bir faiz indirimine gidebileceğine ilişkin söylenti, yok yere, dış piyasalarda tedirginlik oluşturdu. 

Uzun vadeli faizleri merkez bankalarının değil, ekonomi politikalarının belirlediği bir gerçektir, ama bu politika, siyasi otoritenin doğrudan müdahalesiyle değil, enflasyon tahminleri, kamu dengesi, ödemeler dengesi, politik risk, yabancı sermaye akışı gibi temel parametreler çerçevesinde belirlenir. Merkez bankaları kısa vadeli faizleri düşük tuttuklarında uzun vadeli faizler de gerilemiyor. 

Mali piyasalar her şeyden önce güvernirliğe önem veriyorlar. Temel makro parametreleri inandırıcı bulmayan mali piyasaları, ‘merkez bankası faizi düşürdü’ gerekçesiyle düşük faize ikna etmek mümkün olmayabiliyor. Nitekim, Merkez Bankası’nın kademelei olarak indirdiği fonlama faiazini Temmuz 2014’te 8.25’e çekmesi 10 yıllık tahvil faizinin yüzde 9’u altına çekilmesini sağlayamamıştı. Fakat Merkez Bankası’nın, petrol fiyatlarının giderek gerilediği “son 6 ayda, kısa vadeli politika faizini 8.25’de, piyasaya verdiği paranın maliyetini de yüzde 8.40’larda tutarak sergilediği kararlılık sayesinde, 10 yıllık tahvil faizleri yüzde 9’lardan yüzde 7’ye geriledi.” 

MERKEZ BANKASI HER ZAMAN PİYASALARA GÜVEN VERMELİDİR

Merkez Bankası’nın bu temkinli duruşu piyasalara verdiği güven duygusu önemlidir. O nedenle, bugünkü toplantıdan, siyasi otoritenin değil de, enflasyon tahminini, kamu ve ödemeler dengesini, politik riskleri, sermaye hareketleri gibi verileri dikkate alan Merkez Bankası’nın ‘teknik kararının’ çıkması piyasalar açısından da, Türkiye ekonomisi açısından da çok önemlidir.

İçinde bulunduğumuz küresel konjonktürde Merkez Bankası’nın, “siyasi otorite yönlendirmesi doğrultusunda hareket ediyor” görüntüsü vermemesi gerekir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gölge kabinesinin Merkez Bankası’nın politikasına müdahale ediyor görüntüsü, her şeyden önce, cari açığını yabancı sermaye akışıyla finanse eden Türkiye’ye birşey kazandırmayacaktır. O nedenle, bugün yapılacak Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısının sonuçları yalnız Türkiye’de değil, yabancı yatırımlar ve yatırımcılar üzerinden bütün dünyada merakla bekleniyor. ‘Merkez Bankası karaları üzerinde siyasi otorite rol oynuyor’ görüntüsü piyasaları olumsuz etkileyecektir. Merkez Bankası’nın, faiz kararlarında siyasi otoritenin yönlendirmesinin etkili olmadığını, hatta uzun vadeli faizlerin belirlenmesinde kendisinin değil, enflasyon beklentisinin, kamu ve ödemeler dengesinin, politik risklerin, sermaye hareketlerinin belirleyici olduğunu kabul ettiğini her fırsatta duyurmalıdır. 

CUMHURBAŞKANI İLE MERKEZ BANKASI NEDEN ÇEKİŞİYOR?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve gölge kabinesinin, faizi ideolojik bir karar olarak kabul etmiş olsalar bile, bunu, “Batı güçlü bir Türkiye istemiyor. Yüksek faizle kanımızı emiyorlar, bizi batırmaya oynuyorlar. Faizlerin mutlaka düşürülmesi gerekir” şeklindeki düşüncelerini  yüksek sesle duyurmaları, eleştirdikleri cepheye cephane taşımak gibi bir sonuç yaratabilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve gölge kabinesi ile Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve ekibi arasında bir ideolojik savaş varmış görüntüsü, özellikle ekonomimiz açısından, hiç de yararlı sonuçlar üretmeyecektir. 

 Bugün yapılacak olan Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısının sonuçları, saydığımız nedenlerden dolayı, merakla bekleniyor.