TÜRKİYE’NİN STRATEJİK HEDEFİ BELLİDİR

Türkiye’nin kendi ulusal çıkarlarını koruma adına, kendi gücüne dayanarak başlattığı Fırat Kalkanı’yla başlattığı operasyonun stratejik hedefleri bellidir: “Sınır güvenliğinin, toprak bütünlüğünün ve ulusal birliğinin sağlanması.” 170 günde 64 evladını şehit veren Türkiye bu hedefe kilitlenmiştir. Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunurken, ABD ve koalisyon ortakları tarafından oluşturulmak istenen PKK/PYD Koridoru’nun hayata geçirilmesi durumunda, güney sınırları boyunca kuşatılacağını da görebilmektedir. Böyle bir sonucun  Kuzey Irak Kürt Yönetimi Lideri Barzani’nin Suriye’deki kantonlarla elele vererek bağımsızlık ilan etmesine yol açacağı bir sır değildir. Operasyon burada da durmayacak ve bu gelişmelerden cesaret bulacak olan PKK, Güneydoğu illerimizi yeniden terör bataklığına sürüklemek için harekete geçecektir. 

“GÜVENLİ BÖLGE” VE RAKKA OPERASYONU

Cumhurbaşkanı Erdoğan Bahreyn'de, Uluslararası Barış Enstitüsü Konferansı'nda yaptığı konuşmada şöyle diyor:

"Tüm İslam aleminin geleceği için birlikte hareket etme zamanı gelmiştir.

Terörle mücadele konusunda üzerimize düşeni yapıyoruz.

Fırat Kalkanı Harekatı'yla DEAŞ ve YPG'nin bir bölümünü sınırlarımızdan uzaklaştırdık.

El-Bab'ı da DEAŞ’tan temizledikten sonra, sırada Münbiç ve Rakka var.

Hedef, terörden arındırılmış ‘Güvenli Bölge’dir.”

Türkiye’nin Suriye krizinin başladığı 2011’den bu yana savunduğu “Güvenli Bölge”, ne ABD ne de Rusya ve Suriye tarafından onay görmedi, desteklenmedi. Hal böyle olunca da milyonlarca Suriyeli mültecinin yükü Türkiye’nin sırtına yüklenmiş oldu. Sınırlı sayıda mülteci kabul etmiş olmasından dolayı Merkel’i “aptal” ilan eden Trump’ın, Türkiye’nin sırtına yüklenmiş bir sorunu çözme konusunda istekli olacağını hiç sanmıyoruz. Yani Trump, PKK/YPG Koridoru’nun Akdeniz’e ulaşmasını engelleyecek olan “Güvenli Bölge”ye destek vermeyecektir. 

PKK/YPG Koridoru’nun Akdeniz’e ulaşmasına baştan beri çıkan Rusya’nın da, Suriye’nin başına yeni bir sorun oluşturacak “Güvenli Bölge”ye destek vermesi beklenemez. Ayrıca, Ukrayna’da önü kesilen Rusya, Türk Akımı Anlaşması’yla Avrupa’ya yeni bir çıkış yolu kazanmasından sonra, PKK/YPG Koridoru’nun önünü kesme konusunda eskisi kadar ısrarcı olmayabilir. O nedenle, Suriye’nin toprak bütünlüğünü garanti eden Moskova Muatbakatı gerekçe gösterilerek, El Bab’ı büyük ölçüde DEAŞ’tan temizleyen Türkiye’ye, “Teşekkür ederiz, ülkenize dönebilirsiniz” denilebilir. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan Bahreyn’deki konuşmasında, sırada Münbiç ve Rakka var” demişti. Hatırlayacaksınız, 15 Temmuz sonrasında Ankara’ya gelen ABD Başkan Yardımcısı Biden, basın önünde, gözlerimizin içine baka baka, “YPG Fırat’ın doğusuna çekilecek; nokta!” demişti. O “nokta” hala koyulmadı; YPG hala Münbiç’te ve ABD tarafından eğitilip donatılmakta. İnanırsanız, “hazırlık Rakka operasyonu için yapılıyor”. 

Türkiye’nin de Rakka operasyonu konusunda teklifleri var. İlk dış ziyaretini Ankara’ya yapan CIA’nın yeni Başkanı Pompeo’ya, El Bab’ın DEAŞ’tan arındırılmasından sonra, burada görev yapan ÖSO militanlarının, farklı bölgelerde eğit donat kapsamında yer alan 4 bine yakın militanla birlikte Rakka’ya yönlendirilebileceği söylenmiş. Pompeo da, “Elinizde böyle bir alternatif varsa ciddi ciddi değerlendireceğiz” demiş. 

Pompeo CIA başkanlığı için özel olarak yetiştirilmiş bir isim. Eski bir asker olan Pompeo’nun siyasi deneyimi de var. Operasyonel anlamda ittifaklara önem veren biri, ama ABD’nin yıllardır eğitip donattığı PKK/YPG elemanlarından oluşan ve 15 bin kişiye ulaştığı belirtilen silahlı gücünü bir yana bırakarak, Rakka operasyonunu ÖSO militanlarıyla yapması beklenemez. ABD ancak Türk askerinin devreye girmesine sıcak bakabilir ki, böyle bir gelişme, “Rakka operasyonuna katılmak bize ne kazandırır?” sorgulamasına yol açar. 

Türkiye, toprak bütünlüğünün korunması, sınır güvenliğinin sağlanması, terör örgütü PKK ile bağlantılı PYD’nin Afrin ile Kobani kantonlarının birleştirilmesinin engellemesi ve baştan beri önerdiği “Güvenli Bölge”nin oluşturulabilmesi için, öncelikle El Bab’ın DEAŞ’tan  kurtarılması gerektiğini savunuyordu. Bu amaçla, riski göze alarak, çok önemli stratejik hedefleri olan  Fırat Kalkanı operasyonunu başlattı. 

Görüldüğü gibi, Fırat Kalkanı operasyonunun stratejik hedefleri, toprak bütünlüğü ve ulusal birlik konularında, Türkiye’nin önüne bir dizi soru ve sorun sıralamaktadır. Bu toprakları vatan bilmişsek, bu sorulara yanıt, sorunlara çözüm üretmek zorundayız.